ORTADOĞU’NUN HABİS URU: SİYONİST İSRAİL[*]

“Basit gerçekler kadar

güçlü ve güvenli

hiçbir şey yoktur.”[1]

Noam Chomsky’nin hakkında, “Kendilerini İsrail’in destekçileri olarak adlandıran insanlar aslında ahlâki yozlaşma ve nihai yıkımın destekçileridir,” notunu düştüğü Siyonist İsrail’in, kuruluş mitolojisine takıntılı, dini, kavimsel söylemlere boğulan ırkçı bir coğrafya olduğu su götürmez bir hakikâttir; aşırı sağın yükselişi ve ‘Bibi’ lakaplı Binyamin Netanyahu’nun dönüşü de bunun kanıtlarından biri.

Ancak şunu da ifade etmeden geçmeyelim: Kim kazanırsa kazansın İsrail’deki seçimlerin Filistinliler açısından hiçbir önemi yoktur. Çünkü Filistin, Siyonizmin sömürgesiyken; “Şunu da unutmayalım: Gazze ablukası ilk olarak liberal, merkez parti Kadima’nın lideri olarak Başbakanlığa seçilen Ehud Olmert iktidarı zamanında uygulanmıştı ve 2008-2009 yılları arasında yapılan Dökme Kurşun Harekâtı’nda Bin 400’den fazla Filistinli hayatını kaybetmişti.”[2]

Evet seçim(ler)in akıbeti kimi kesimler açısından önem taşısa da, sömürgeci İsrail’in boyunduruğu altında yaşamak zorunda bırakılan Filistinlilerin yaşamlarında hiçbir fark yaratmayacaktır. Ve Batı Şeria’dan işgal altındaki Gazze şeridine yaşananlar ne olursa olsun, çilelerin son bulmayacağının ortadadır.

Bilinmiyor olamaz: Filistin dünya tarihinin en uzun işgallerinden birisini yaşıyor; siyasi ve insan haklarını savunacak bir platformdan da yoksunlar. İsrail’in mutlak/ totaliter kontrolündeki bu “vatansız”(?) insanlar nüfusun -en az- yüzde 20’sini oluşturtursalar da, her koşulda “ikinci sınıf”tırlar.

Kolay mı?

ABD’li Demokratların Vermont Senatörü Bernie Sanders’ın, “İsrail’i bir ırkçı yönetiyor”;[3] Uluslararası Af Örgütü’nün, İsrail’in Filistinlilere yönelik politikalarını “apartheid” olarak niteleyip, bunun da uluslararası hukukta “insanlığa karşı bir suç” olduğu[4] notunu düştüğü tabloya dair, belirtmekte fayda var: “Yahudi ırkçılığı=Siyonizm yolunda varılan nokta, Yahudi kanı içen Hitler’inkinin bir benzeridir!”[5]

“Nasıl” mı?

İsrail’in Filistin topraklarında işlediği savaş suçlarıyla ilgili soruşturmada, söz konusu suçları soruşturmak için yetkili olduğuna karar veren[6] Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) “Hayır” diyen; Birleşmiş Milletler (BM) Komisyonu’nun Gazze Raporu’ndaki “İsrail, savaş suçu işlemekten yargılanabilir,” saptamasını “tiyatro” diye değerlendiren[7] Siyonist İsrail, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki şımarık çocuğu/ beslemesidir!

Siyonist saldırganlığa karşı Arap âleminden, dünyadan gelen tepkiler yok denecek kadar cılız ve İsrail’i durdurmaktan çok uzak. Hiçbir yaptırım da içermiyor.

İyi de, “Siyonist saldırganlığın, barbarlığın, pervasızlığın, hukuk tanımazlığını kaynağı ne ve kime güveniyorlar” mı?

Gayet açık: İsrail, uluslararası hukukun dışında davranırken ABD emperyalizminin desteğine güveniyor. ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail’i her zaman savunduğu malûmken; Ortadoğu’ya yönelik saldırı, işgal ve eylemlerinde İsrail’i kullanıyor, cepheye sürüyor.

Amerika’da Demokrat veya Cumhuriyetçi fark etmez, İsrail’in güvenliği önceliklidir; birbirini besleyen, birbirinden beslenen, iç içe geçmiş bir ilişki bu.

Söz konusu tabloda ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik tüm hamlelerinden İsrail kazançlı çıkıyor. Bununla beraber ABD işbirlikçisi Arap rejimleri İsrail’le açık veya örtülü yakın işbirliği içindelerken; onlardan da etkili bir tepki beklemek nafile oluyor.

Bunlar böyle olunca da Siyonist İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığı ve zulmü hız kesmeden sürüp; ölü ve yaralı sayısı artıyor; bu koşullarda Ortadoğu’da Filistin sorunu yeniden canlandı. Jeopolitik dengeleri bir kez daha, yeniden sarsacak bir topyekûn çatışma olasılığıyla hem bölgenin hem de dünyanın gündemindeki yerini alıyor.

Filistin meselesi son derece karmaşık hâle gelen bir ulusal sorun olmanın da ötesinde, tüm Ortadoğu’da barış ve refahın tesis edilmesi problemiyle doğrudan iç içe geçmiş bir soru(n)dur. Bölgedeki emperyalist paylaşım savaşı, Filistin sorunu ve Kürt sorunu gibi ulusal sorunların gerek emperyalist güçlerce, gerekse de bölgesel güçler tarafından sürekli suiistimal edilmesini ve saptırılmasını beraberinde getiriyor.

Bu bağlamda Siyonist İsrail’in sömürgeci hakikâtini, ifadeye gayret ettiğim çerçevede değerlendirirken; José Carlos Mariátegui’nin, “Bir kez daha tarafsız ve nesnel bir eleştirmen olmadığımı tekrarlıyorum. Yargılarım ideallerim, duygularım, tutkularım tarafından besleniyor,” diye tarif ettiği pozisyonda olduğumu belirtmem gerek.

Siyonist, emperyalist, dinci, ulusalcı yalanların yerle yeksan etmeye kalkıştığı Filistin gerçeğine ilişkin olarak Noam Chomsky’nin, “Dünya çok şaşırtıcı bir yer. Şaşkın olmaya istekli değilseniz, sadece başka birinin zihninin bir kopyası hâline gelirsiniz”; Michel de Montaigne’ın, “En çok inandığımız şeyler, en az bildiklerimizdir”; Komutan Yardımcısı Marcos’un, “Görünüşe aldanmamak gerek”; Marcel Proust’un, “Vicdan yalan söylemez”; Thomas Fuller’in, “İsteksiz olana hiçbir şey kolay değildir”; Albert Einstein’ın, “Dünden ders çıkar, bugünü yaşa, yarın için umut et!” uyarılarını “es” geçmeden; Leyla Halid’in, “İşgal masada sona ermeyecek,”[8] uyarısı not edilmelidir.

Çünkü ABD emperyalizminin “kadim ve kaim” desteğiyle Siyonistler, Filistin’i tümüyle haritadan silmeye girişmiştir; ve yaşanan bir kıyımdır. Suç ortakları ise, İsrail yıllardır Filistin topraklarını adım adım işgal ederken sesleri çıkmayan işbirlikçi Arap ülkeleri, yani sahte dostlardır.

Sömürgeci işgalin kıyımı, bir “din savaşı”, “Musevi-Müslüman çatışması” falan değil; Filistin halkının topraklarını sömürgecilerin elinden almaya yönelik özgürlük savaşıdır.

Ve nihayet “Filistin halkının direnci, gururu ve erdemi hepimize ilham ve ders olmalıdır. Bu, insan türünün vicdana sahip bir tür olup olmadığı sorunudur. İnsanlar olarak bizler insanlığımızla ve açık adaletsizliğe karşı eyleme geçme irademizle tanımlanmalıyız. Zulüm ve cezasızlık sonlanana kadar Filistin’e barış yok”[9] ve olmayacak da!

İSRAİL’İN KRİZİ

Emmeline Pankhurst’ün, “Hükümetler her zaman reform hareketlerini ezmeye, fikirleri yok etmeye, ölemeyen şeyleri öldürmeye çalıştılar”; Johann Friedrich von Schiller’in, “Suçlar arttıkça utanma duygusu azalır,” betimlemeleriyle müsemma Siyonist sömürgeci ırkçılık, her ne kadar “muzaffer” gibi görünse de; tabanı daralan zorba bir totaliterliğin açmazlarını bağrında taşımaktadır.

“Neden” mi?

İsrail tarihinin en sağcı hükümetlerinden Başbakan Netanyahu’nun koalisyon ortaklarıyla hazırladığı yargı reformu, ocaktan beri ülkede yüz binlerin katıldığı protestolara yol açtı. Büyük bir siyasi krizi devreye soktu.

Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümeti, henüz iktidarının üçüncü ayında ülkeyi kaosa sürükledi. Yargı reformu ve saldırgan politikalar nedeniyle pek çok sektörde grev kararı alındı, protestolar kitleselleşerek şiddetlendi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a, “Tüm ülke endişeli. Güvenlik, ekonomi, toplum yani herkes tehdit altında. İsrail birliği için, sorumluluk adına bu yargı reformunu acilen durdurma çağrısında bulunuyorum,”[10] dedirten tabloda; Netanyahu yasa değişikliğine karşı çıkan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı görevden aldı, sağduyu çağrılarını kulak ardı etti.

‘Ortadoğu’da Barış İçin Yahudilerin Sesi/ Jüdische Stimme für Gerechten Frieden im Nahost’nin Yönetim Kurulu Başkanı Wieland Hoban’ın, “İsrail bir bütün olarak sağa kaymış olsa da kendilerine böylesine savaş açan bir hükümet daha önce hiç olmamıştı. Antidemokratik yasaların kapısı aralanmak isteniyor,”[11] diye ifade ettiği düzenleme; yargıçları atayan komisyonun hükümetin kontrolüne geçmesi, bakanların başsavcılık danışmanlarının hukuki tavsiyelerine uyma zorunluluğunu ortadan kaldırılması, yüksek mahkemenin yasaları reddetme yetkisini mecliste salt çoğunlukla geçersiz kılabilmesini öngörüyordu.

Yuval Noah Harari’nin, İsrail hükümetinin gerçekleştirmeye çalıştığı şey yasal bir reform değil, bir darbedir,”[12] notunu düştüğü durumla “Yeni bir İsrail doğuyor, bu değişecek dengelerin habercisi. Netanyahu hükümeti ülkedeki ve bölgedeki tansiyonu yükseltmeyi sürdürüyor,”[13] tespitini dillendiren Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Salih Bıçakcı önemli bir noktanın altını çiziyor!

Gerçekten de hükümete gelir gelmez içerde ve aldığı dışarıda saldırgan pozisyonuyla Netanyahu sosyal bir krizin fitilini de ateşliyorken; ‘Haaretz’ durumu, “Benzeri görülmemiş bir iç kriz”[14] olarak değerlendirirken; akademisyen Louis Fishman da, “Eylemler bizi yeni bir İsrail ve uzun vadede toplumda Filistinlilerle çatışma algısının değişmesi gerektiği anlayışına doğru da götürebilir,”[15] diye ekliyordu.

Tam da bu güzergâhta Platon’un, “Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır”; Victor Hugo’nun, “Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz,” sözlerini anımsamamak mümkün mü?

HÂL VE GİDİŞ

“İsrail nüfusunun yüzde 21’ini oluşturan Filistinliler ilk kez hükümette temsil edilecek. İsrail’de muhalif partilerin kurduğu koalisyon hükümetinin güvenoyu almasıyla Netanyahu dönemi sona erdi,”[16] türünden “müjde”lerin ömrü çok kısa oldu! İsrail Bölgesel Dış Politikalar Enstitüsü’nde (Mitvim) Dış Politika Analisti Yonatan Touval Netanyahu’nun ifadesiyle, “İsrail’e ‘Bibi’ kâbusu geri döndü”…[17]

Siyonist İsrail’deki sömürgeci kâbusuna, kimileri “demokrasi” dese de; bu Filistin halkı için bir diktatörlüktür. İsrail solu, verili hâl için -Mandela öncesi Güney Afrika’ya atıfla- “apartheid” kavramı da kullanıyordu. Ancak bu da seçimlerden sonra, hızla, dinci faşizme dönüştü…

“İsrail basınında, ‘Judea (Yahudi dini) devletine hoş geldiniz’ gibisinden başlıklar görülüyorken; bu sürecin Netanyahu dışında iki aktörü var. Biri aşırı sağcı, ırkçı dinci, Otzmar Yehudit (Yahudi Gücü) partisinin başkanı Itamar Ben-Gvir. Öbürü de Dinci Siyonizm (Tkuma) partisinin lideri Bezalel Smotrich.

Ben-Gvir, İsrail’de yasaklanan, ABD’de terörist listesine alınmış, radikal dinci Kahane (Yahudi üstünlüğü) hareketinin üyesiydi. Ben-Gvir, İsrail’e sadakati olmayanları ülke dışına çıkarmak istiyor. Smotrich de benzer bir ideolojik-siyasi profil sergiliyor ve Filistin topraklarına sistemli biçimde el koyan yerleşimci hareketini temsil ediyor.

Bu iki adamın ait olduğu radikal dinci hareket, yargının yürütme üzerindeki denetimini kaldırmaya, Tevrat okulları öğrencilerinin ödeneklerini artırmaya, ‘kadını ait olduğu yere koymaya kararlı’…”[18]

“Sonuçlar” ise İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tümgeneral Yair Golan’ın, “Günümüz İsrail’inde, Nazi Almanya’sındaki mide bulandırıcı süreci andıran işaretler var,”[19] ifadesindeki üzere “malûm”!

i) Batı Şeria’nın El Halil kentinde bir İsrail askeri, vurulan ve kendinden geçmiş hâlde yaralı olarak yatan Filistinli direnişçi genci onlarca kişinin gözleri önünde katletti. O esnada olay yerindeki 10’dan fazla İsrail askerinin sanki hiçbir şey olmamış gibi tavırlarla kendi aralarında konuşmaya devam ettiği gözlendi![20]

ii) 19 yaşındaki Kaminer adlı kadın, Filistinli çocukların öldürülmesi nedeniyle orduya katılmayı reddettiği için hapis cezasıyla karşı karşıya kaldı![21]

iii) 2020 yılı, İsrail işgalindeki bölgelerin yıkım faaliyetleri açısından dönüm noktası oldu. Kirbet Humsa’daki yıkımla yaşayan yerel topluluğun üçte ikisi evsiz kaldı. Bu da yıkımı “en büyük zorunlu yer değiştirme olayı” yaptı![22]

iv) BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in Batı Şeria’da yeni yerleşim birimleri inşasına derhâl son verilmesini talep eden kararını Netanyahu, “İsrail karşıtı” ve “utanç verici” olarak yorumlayarak geri çevirdi![23]

v) ‘Haaretz’in deyimiyle “Batı Şeria’nın tam kalbinde” 20 bin yerleşimci aileyi barındıracak yeni yerleşimler kurulacağı duyuruldu![24]

vi) Avrupa Birliği (AB) Temsilciliği’nin, İsrail’in 2022’de Filistinlilere ait 953 binayı yıktığını veya ele geçirdiğini açıkladığı raporda “28 bin 446 kişinin yerinden edildiği” aktarıldı![25]

vii) Güney Kudüs’teki okul bütçelendirilmesi planı Filistinli çocuklara İsrail müfredatını dayatıyor![26]

viii) Bölgesel İşbirliği Bakanı Tzachi Hanegbi, Mescid-i Aksa’nın etrafına yerleştirilen metal detektörlerin kaldırılmayacağını açıkladı![27]

ix) İsrail, Filistin yanlısı boykotları desteklediği gerekçesiyle 20 sivil toplum örgütünün temsilcilerinin ülkeye girişini yasakladı![28]

x) ‘Middle East Monitor’ İsrail’in iki aydır açlık grevindeki Filistinli gazeteci Muhammed el-Keyk’i zorla beslediği açıkladı![29]

Örnekleri çoğaltmak mümkünse de, Netanyahu ve çevresindeki gerçeğe ilişkin bir parantez açmak yararlı olacak.

İsrail Parlamentosu Knesset’te aşırı dinci, Yahudi üstünlükçü ve yer yer ırkçı görüşlere sahip Shas (Tevrat Muhafızları), Dini Siyonist Parti, Birleşik Tevrat Yahudiliği, Yahudi Gücü ve Noam partileri yer alıyor; Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, katı Arap karşıtı söylemleri ile tanınıyor ve İsrail güvenlik güçlerine taş atan Filistinlilere karşı “vur ve öldür” politikasını savunuyor. Bunların yanı sıra kendisini “gururlu bir homofobik” olarak tanımlıyor.

Bir diğer figür ise Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir: Geçmişte odasında, 29 Filistinliyi katleden, 125’ini de yaralayan İsrailli-Amerikalı terörist Baruch Goldstein’ın bir portresi olduğu bilinen Ben-Gvir, terör örgütü Kach’ın da eski bir sempatizanıydı.[30]

Arap ve LGBTİ+ karşıtı, Noam Partisi’nin meclisteki tek üyesi ve lideri, kısa bir süre başbakan yardımcılığı da yapan Avi Maoz İsrail’de tamamen dini esaslara dayanan, “İran tipi devlet” kurmayı arzulayan Haham Zvi Thau’nun öğrencisi. Maoz, okullarda, üniversitelerde okutulan sosyal bilimlere, evrim teorisine karşı.[31]

Özetle İsrail’de dinci gericilik yıllardır hızla tırmanıyor. “Yerleşimciler” durumdan cesaret alarak Filistin halkının topraklarını, mülklerini gasp ediyorlar.

Yani laikliği “es” geçerek dinle devletin kaynaşmasına olanak vermek, İran’dan, Afganistan’dan ve Türkiye’den sonra şimdi de İsrail’de faşizme giden bir “toplum mühendisliği” projesinin önünü açıyor…

120 üyeli mecliste 64 temsilciye dayanan Netanyahu hükümetinin 32 temsilcisi faşist partilerden geliyorken; koalisyon ortağı faşist partiler, İsrail toplumunu dinci-ırkçı temelde yeniden şekillendirmeyi, Filistin devleti olasılığını yok etmeyi, tüm Filistin topraklarını ilhak ederek Yahudi yerleşimcilere açmayı amaçlıyorlar.[32]

Hem de Carlos Fuentes’in, “Hiçbir hükümet yolsuzluk yağı olmadan işleyemez,” diye tarif ettiği üzere, hükümetin başında yolsuzluk soruşturması kapsamında yedinci kez polise ifade veren Netanyahu varken!

İsrail Başbakanı hakkındaki soruşturma “Hollywood’un ünlü simalarından ve iş adamlarından pahalı hediyeler aldığı, bir medya patronuyla kendi lehine yayın yapması için pazarlık yaptığı ve Almanya’dan alınan denizaltılarda adının yolsuzluğa karıştığı”[33] savlarını içerirken; “Yolsuzluk suçlamalarıyla mücadele eden Netanyahu için çatışmalar, dikkatleri dağıtabilecek son çare,”[34] diye hatırlatıyordu Adam Keller de!

Kolay mı?

Söz konusu olan - Umberto Eco’nun “Şimdi kimliğin anlamı, nefret üzerinde temelleniyor, aynı olmayana duyulan nefret üzerine,” satırlarıyla tarif ettiği!- Siyonist zorbalıktı!

SİYONİZM MESELESİ

29 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel’inde toplanan ilk Siyonist Kongre’ye Avrupa’nın her yerinden 200’ün üzerinde delege katıldı. Filistin’de bir Yahudi devleti kurulma ve oradaki Siyonistlerin yerleşimini koordine etmeye başlama çağrısında bulunulan kongrenin başkanı Theodor Herzl’e göre, bu girişim “Yahudi sorununa çözüm” oluşturacak ve Yahudi halkını zulümden kurtaracaktı.

Öncesinde Filistin’e yerleşmiş Hibbat Zion gibi başka Siyonist ve proto-Siyonist hareketler varken, kongre kolonizasyon çabalarını ilk defa merkezi ve etkili bir biçimde organize etti.

Zaten Siyonistlerin Basel’de aldığı kararlar ile İsrail Devleti’nin kurulacağının ilk sinyalleri o kongrede verilip, devletin sınırları ise “Kuzey sınırlarımız Kapadokya (Orta Anadolu) dağlarına, Güney sınırlarımız ise Süveyş Kanalı’na dayanacaktır,”[35] diye çizilmişti.

Neresinden bakılırsa bakılsın Siyonizm, Filistin’de Yahudi çoğunluğa sahip bir ulus devleti hedefleyen yerleşimci-sömürgeci siyasi hareketti.

XIX. yüzyılın sonlarına doğru Nathan Birnbaum’un, ‘Yahudi Sorununun Çözümü İçin Araç Olarak Kendi Ülkesinde Yahudi Halkın Ulusal Yeniden Doğuşu’ başlıklı makalesinde formüle edilip; Moses Hess (1812-1875), Leo Pinsker (1821-1891) ve Theodor Herzl (1860-1904)’in teorik geliştirilmesine önemli katkıları sundukları Siyonizm kelimesinin kökünü oluşturan “Sion”, Kudüs ile eş anlamlı olarak kullanıla gelmektedir. “Sion” Hz. Süleyman’ın kutsal mabedini inşa ettiği Kudüs’teki dağın adıdır. 

Siyonizm, tanrının çocukları ülkesini kurma ideolojisidir. Bunun odak noktası Filistin’in olmasının nedeni de Filistin’de bulunan Sion Tepesi’nin Yahudiler için en kutsal mekân sayılmasıdır. Musevilerin kutsal kitabı Tevrat’ta İsrail oğullarına Sion Dağı çevresinde kıyametin kopmasına yakın kurulacak bir devlet vaat edilmişti.

Yeri gelmişken özenle vurgulayalım: Siyonizm daha oluşumundan beri Filistinliler için bir Nakba’dır/ felâkettir. Çünkü Siyonizm, başından beri, yeni gelen Yahudilerin Filistinlilerle karışık yerleşimini değil, Filistinlileri dışlayan bir yerleşim planını uygular.

Amaç, sadece ve sadece Yahudilerden oluşan bir Siyonist devlet kurmaktır. Siyonist örgütler Arap büyük toprak sahiplerinden toprak satın alırlar, bu topraklarda çalışan kiracılar, işçiler ve göçmeler göçe zorlanırlar. Siyonist terör örgütlerinin Filistinliler üzerindeki baskıları giderek artar ve 1948’de bir Filistin köyünde gerçekleştirdikleri kitlesel katliam göç dalgasına neden olur. 700 binden fazla Filistinli yurtlarını terk etmek zorunda kalır.

Siyonizm amacına ulaşmıştır. Filistin, zor kullanılarak Filistinli Araplardan temizlenmeye başlanır. Onlardan boşalan yerlere Yahudiler yerleştirilir. Filistinliler, teslim olmazlar, direnirler. 1936-1939 arasındaki Filistin direnişi Siyonist teröristlerle işbirliği yapan İngiliz ordusu tarafından bastırılır.

Siyonizm, Filistinlilere yaşamın her alanında zulüm üzerine inşa edilmiş devlet ideolojisi olmak yanında; “Büyük İsrail” demektir! Hem de İsrail’in kurucusu Ben Gurion’un, “Şimdiki Filistin haritası İngiliz mandacılığı tarafından çizilmiştir. İsrail halkının, gençliğimizin ve yetişkinlerimizin gerçekleşmesi için mücadele edeceği -Nil’den Fırat’a kadar uzanan- başka bir haritası var,” ifadesindeki üzere![36]

Ayrıca Theoder Herzl’in, “Hatta evrensel kardeşlik güzel bir rüya bile değil. Düşmanlık ve beslenen kin, insanın en büyük çabalarının temelidir,”[37] vurgusundaki üzere Siyonizm “saf” Yahudi milliyetçiliğidir.

Bir başka ifadeyle de “Filistin’de bir Yahudi burjuva devleti örgütlemeyi amaçlayan ve Yahudi işçi sınıfı kitlesini proletaryanın genel mücadelesinden izole etmeye çalışan, Yahudi küçük ve orta burjuvasını toplayan gerici ve milliyetçi bir harekettir.”[38]

Bu çerçevede Siyonist ideolojiye göre, “Araplar ile gönüllü uzlaşma söz konusu olamaz... İbranice konuşmak iyidir, ama... silah kullanabilmek daha da iyidir. Aksi taktirde kolonizasyon sorunu... bitmiştir.” (Vladimir Yevgenyevich Zhabotinsky/ Ze’ev Jabotinsky, 1923)

Siyonist ideoloji, “Arapları kovmak ve yerlerini almak zorundayız,” der (Ben Gurion, 1937) ve “Filistinlileri, iki ayağı üzerinde yürüyen vahşi hayvanlar” olarak tanımlar. (Menahem Begin, 1982)

Yine Siyonist ideoloji, “Köle olarak yaşamaya razı değillerse bütün Filistinliler öldürülmelidir” (Shlomo Lahat, 1983) ve “Arap halkından kurtulmak için terör kullanmalıyız, öldürmeliyiz, sindirmeliyiz, topraklarına el koymalıyız...” der. (Israel Koenig).

Ayrıca “Filistinliler, çekirgeler gibi ezilmeliler, kafaları kayalara ve duvarlara çarpılarak paramparça edilmelidir” (İzak Şamir, 1988). Bunun için de “Filistin köylerinin sadece kökünün kazınması değil, adlarının tarih kitaplarından da silinmesi” (Moşe Dayan) gereklidir.

Siyonistlere göre, “Yahudi kanı, Yahudi olmayanların kanıyla aynı değildir.” (Isaac Ginsburg, 1989)

Sonuç itibariyle: i) Siyonizm, sosyal temeli bakımından küçük burjuva, antisemitizm ve Yahudi takibatı karşısındaki tavrıyla milliyetçi gerici bir akım olarak doğmuştur. Yani, her şeyden önce Siyonizm, emperyalizmin desteğiyle İsrail devletinin kurulmasına götüren milliyetçi ideoloji ve Yahudi burjuvazisi hareketidir. Bu hareket ve ideolojinin belli başlı özellikleri şunlardır:

ii) Siyonizm, kendine özgü özel tipten bir sömürgeciliktir aynı zamanda: Siyonizm, “normal” sömürgecilik gibi yerli halkı sömürmek, siyasi haklarından mahrum kılmakla yetinmemiş, hatta bunu amaç bile edinmemiştir, Siyonist sömürgecilik, yerli halkı yurdundan, topraklarından kovmayı, ekonomik olarak yıkmayı ve Filistinli Arapların oluşturduğu toplumsal yapıyı yok etmeyi amaçlamıştır. Başlangıçta Arap toplumunun yanında farklı siyasi ve ekonomik bir Yahudi toplumu oluşturmuş ve emperyalizmin sunduğu siyasi, ekonomik ve teknolojik desteğe dayanarak üstünlüğü ele geçirmiştir. Yani İsrail devletini var eden ideoloji olan Siyonizm, sömürgecidir, çünkü kuruluşu dışarıdan gelen, ülkenin, Filistin’in yabancısı olan Yahudiler tarafından işgal edilmiş topraklar üzerinde gerçekleşmiştir.

iii) Siyonizm, Filistin halkını kişiliksizleştirme politikasıdır; yukarıda gelişme, örgütlenme ve devletleşme sürecini özetlediğimiz Siyonizm, Filistinlileri katletmek, onların her türlü faaliyetini engellemek; komşu ülkelere saldırmak, topraklarını işgal etmek, Filistin’de yeni yerleşim birimleri kurmak; Filistinlileri topraksızlaştırmak, evsizleştirmek; etnik “temizlik” vb. demektir. Siyonist ideolojiye göre bütün bunlar, İsrail’in kendini savunmasıdır; ahlâki olarak haklı eylemlerdir...

iv) Siyonizm, ırkçılıktır, Apartheid-rejimidir; ayrılıkçı bir rejimin ideolojisidir; devletleşme döneminde ve sonrasında Siyonizmin böyle bir ideoloji olduğu reddedilemez bir gerçeklik olarak görülmüştür...

v) Siyonizm, yabancı güce dayanan; yabancı-destekçi bir güç olmaksızın ayakta kalamayacak olan bir ideolojidir. Yani işbirlikçilik Siyonizmin temel ilkesidir...

vi) -Siyonizm, pragmatizmdir. Siyonizm, doğuşundan beri sürekli bir pragmatizm abidesi olmuştur...

vii) Siyonizm, işgalciliği temel alan bir ideolojidir. İsrail, dünyanın, sınırları tanımlanmamış tek ülkesidir. Ne Siyonizmin teorisyeni Theodor Herzl ve ne de sonraki Siyonist önderler herhangi bir sınır tanımlaması yapmışlardır. Sürekli işgal, sürekli genişleme; yani komşu ülke topraklarını işgal Siyonizmin temel özelliklerinden birisidir. Örneğin 1977’de seçimleri kazanan Likud Partisi başkanı Menahem Begin: “İşgal altında toprak yoktur, o topraklar kurtarılmış topraklardır,”[39] diyordu.

viii) 1948’e, İsrail devletinin kuruluşuna kadar Siyonizmin amacı Yahudi devletini kurmaktı; Siyonistlerin bütün dünyadaki Yahudilere çağrısı buydu. Devletin kurulmasından sonra çağrının içeriği de değişti: Devletin kurulmasından sonra Siyonistler, bütün dünyadaki Yahudileri İsrail devletinin hizmetinde olmaya; onu maddi ve manevi olarak desteklemeye çağırmaya başladılar: Yahudi düşmanlığından kurtulmak için İsrail’e göç etmeyin, Yahudi devletini kurtarmak için İsrail’e göç edin deniyordu artık.

ix) 1948-1967 kesiti Siyonizmin yükseliş dönemidir; bu dönemde göçlerle Yahudi sayısı 650 binden 2.5 milyona çıkmıştır. Dış destekle İsrail ekonomik ve askeri olarak güçlenmiştir...

x) İsrail’i, İsrail yapan emperyalizmdir. Siyonizm, Ortadoğu’da emperyalist çıkarların bekçisidir. Siyonizm, emperyalist ve Siyonist çıkarlar için katliamı temel ilke edinmiştir ve bunu uygulayan bir ideolojidir.

xi) Siyonizme karşı mücadele emperyalizme karşı mücadele ile eş anlamlıdır. Siyonist İsrail, Filistin halkının bağrına saplanmış bir hançerdir. Siyonizm, Yahudilerle Yahudi olmayanların birlikte yaşamasının düşünülemezliğinin öğretisidir. İsrail’in tarihi bu öğretiyi uygulama tarihidir...[40]

Her şey çok net ve ortada: Filistin karşıtı aşırı görüşleri ile tanınıp, siyasete 2005’te Netanyahu’nun yardımcısı olan, milliyetçi dindar Naftali Bennett, 2013’de “Birçok Arap öldürdüm ve bunda bir problem görmüyorum. Filistinli teröristler serbest bırakılmak yerine öldürülmeli,”[41] diye haykırırken; ABD senatörü Bernie Sanders, Netanyahu için “ırkçı” vurgusuyla ekledi: “Ben Yahudi olmaktan gurur duyuyorum ve İsrail’de de yaşadım. Fakat maalesef trajik bir şekilde İsrail’i reaksiyoner bir ırkçı yönetiyor. İsrail’in güvenlik içinde yaşama hakkını kesinlikle savunuyoruz, ancak Filistin halkının acılarını görmezden gelemeyiz.”[42]

Nazilerin Yahudi halkına uyguladığı soykırımdan sağ kurtulmayı başaran, 94 yaşındaki müzisyen Esther Bejarano da Netanyahu ve Avigdor Lieberman gibi İsrailli politikacıları “faşist” olarak tanımlarken;[43] İsrail ırkçılığı sınır tanımaz bir saçmalıktır!

Örneğin İsrail’deki Etiyopya asıllı Yahudilere karşı “ırkçı uygulamaları” protesto eden binlerce kişi, Tel Aviv’de polisle çatıştı. İsrail vatandaşı Etiyopya asıllı Yahudiler, şehirdeki bazı ana yolları trafiğe kapatarak, “siyah değil, beyaz değil, hepimiz insanız”, “Irkçılığa ve ayrımcılığa hayır” ve “Artık söz değil eylem istiyoruz” şeklinde slogan attı![44]

Ancak Mahatma Gandhi’nin, “İnsanlığa olan inancını yitirmemelisin… İnsanlık bir okyanustur… Bazı damlalar kirli diye okyanus kirlenir mi hiç?” saptaması eşliğinde belirtelim: “Her Yahudi Siyonist değildir, her Siyonist de Yahudi değildir.” Ve ekleyelim: Siyonizm genel anlamda dini ve milli değerleri ön plana çıkartan ayrımcı bir ideolojidir; ilham kaynağı ise Hıristiyanların eski Ahit dedikleri, Yahudilerin de ‘Torah’ adını verdikleri kutsal kitap (Tevrat)’dır.

Kitaba göre, Filistin toprakları tanrı Yahuda tarafından İbrahim (Abraham) peygamber ve ümmetine verilmiştir. Bu sebeple Filistin bölgesinin “arz-ı mevud”, yani “vaadedilmiş topraklar” olduğuna inanılır ve bu yüzden Yahudiler bu topraklarda yaşamak zorundadırlar. 

Sınırları Akdeniz’den ve İran Körfezi’nden Karadeniz’e, uzanan büyük İsrail ülkesinin adı olan Sion’u kurmak amacını güden eylemler ve ideolojiler bütünüdür.

Siyonizm, anlamını Tevrat’ın muhtelif ayetlerinden yansıtır; şöyle ki: “O gün rab, Abraham’la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağı’na kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” (m. Tevrat, Tekvin Bölümü, 15/18)

“Rab, bu ulusların tümünü önünüzden kovacak. Sizden daha büyük, daha güçlü ulusların topraklarını mülk edineceksiniz. Ayak bastığınız her yer sizin olacak. Sınırlarınız çölden Lübnan’a, Fırat ırmağı’ndan Akdeniz’e kadar uzanacak. Hiç kimse size karşı koyamayacak. Tanrınız rab, size verdiği söz uyarınca, ayak basacağınız her yere dehşetinizi, korkunuzu saçacaktır.” (Tesniye 11:23-25)

Bu ayetlere ve Tevrat’ın diğer ilgili metinlerine bakarak Siyonizmin amacının, “tanrıdan Yahudilere bırakılmış kutsal mirası elde etmek” olduğu sonucuna varılabilir.

Tüm Yahudileri bir gün Sion Tepesi etrafında toplamaya yönelik ilk Siyonist Kongre 1897’de, Avusturyalı bir Yahudi olan  Theodor Herzl önderliğinde Basel’de yapılırken; Siyonist hareketin amacı da Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulmasıydı. Bu yoldaki önemli adım I. Dünya Savası sırasındaki, Balfour Deklarasyonu ile oldu.

10 Kasım 1975’te 3379 sayılı kararla BM Genel Kurulu, “Siyonizmin bir çeşit ırk ayrımcılığı olduğu” kabul edilmiştir. Evet, BM tarafından ırkçılık olarak tanımlansa da, İsrail’de “vatanseverlik”le eşanlamlı olarak algılanır hâlâ!

Kuşkusuz, Yahudilerin tarihin en mağdur uluslarından biri olduğu konusunda herkes hemfikir. Hem etnik hem de dini nefretin hedefi olmuş kaç tane millet var Museviler gibi? Öncesi de var ama 1096 yılındaki birinci Haçlı Seferleri sırasında Fransa’da, Almanya’da saldırıya uğradıklarını, Haçlı Seferleri’nin ikincisinde de aynı saldırılarla karşılaştıklarını, 1290’da İngiltere’den kovulduklarını, 1348’de Avrupa’da büyük katliamların kurbanı olduklarını, 1381’de Fransa’dan atıldıklarını, 1391’de de İspanya’da kıyıma uğratıldıklarını, 1648’de Polonya’da Bogdan Cmelnik adlı bir general tarafından tam beş yüz bininin öldürüldüğünü söylemek herhâlde yeterli örneklerdir bu talihsiz halkın yaşadıkları konusunda. Yakın tarihte Nazilerce başlarına gelen büyük soykırım felâketini ise unutmaya olanak yok.[45]

Daha sonrası dinler tarihinin konusudur ama İsrailoğulları’nın vaat edilmiş topraklara, yani Filistin’e dönme mücadeleleri gelmiş geçmiş en büyük siyasi mücadelelerden biri olacaktır. Dünyanın çeşitli coğrafyalarına dağılmış olan “yurtsuz” binlerce Musevi, XIX. yüzyılın sonuna doğru Viyanalı ateşli bir Musevi milliyetçisi olan Dr. Theodor Herzl’in ‘Yahudi Devleti’ başlıklı yapıtıyla buluştuklarında çok ama çok heyecanlanırlar. Doktor Herzl, iki bin yıl önce yurtlarından kovulmuş Musevilere kurulacak bir Yahudi devletinin müjdesini veriyordu. Kitabın çıkışından bir yıl sonra toplanan Siyonist Kongre’de de tüm Musevilere “gelecek elli yıl içerisinde” bir devletleri olacağını yineleyecekti.

Kitabındaki en çarpıcı cümle şuydu: “Eğer siz isterseniz o bir hayal olarak kalmayacak.” Hayal olarak kalmadı. Ama sadece onlar istediği için değil, dönemin büyük emperyal güçleri, özellikle İngiltere de “istediği” için 14 Mayıs 1948 Cuma günü İsrail devleti kurulmuş oldu. Öncesi de ilginçtir. İngiltere’nin Hindistan’daki yönetimi sona ermiş, böylelikle Ortadoğu’da bulunmasını gerektirecek bir neden de kalmamıştır. Dolayısıyla 1917 yılından beri elinde tuttuğu Filistin’deki manda hakkını BM’ye 2 Nisan 1947’de devredecek, bir yıl sonra 1948’de de İngiliz manda yönetimi tamamen sona erecektir. 1947’de BM, Filistin’i, bir Arap, bir Yahudi devletinin kurulacağı, Kudüs’ün de uluslararası gözetimde tutulacağı üç parçaya bölmüştür.[46]

Daha önce de süren çatışmalar İsrail’in kurulmasıyla artık Filistin-Musevi çatışması olmaktan çıkacak, doğrudan doğruya bir Arap-Musevi savaşına dönüşecektir. İsrail, ilk toprak işgallerini de, 726 bin Filistinlinin mülteci durumuna düştüğü 1948 savaşındaki zaferiyle gerçekleştirecektir.[47]

Sonrası malum: “Kötülük kötülüğü doğurur derler. Holokost’a İbranicede verilen isim ‘Şoa’ yani ‘felâket’tir. Tıpkı 1930’lardan bugüne yaşanan tehcir ve işgalin Arapçadaki adı ‘Nakba’ gibi. Bir halkın yaşadığı felâket diğer bir halkın felâketine yol açmıştır.”[48]

IRKÇI SALDIRGANLIK

Dünden bugüne Siyonizmin ırkçı, öfke dolu bir saldırganlık olduğundan kimsenin şüphesi yok![49]

“Nasıl” mı? Kısaca anlatalım:

İlk Siyonist terör örgütü Haganah’tır, “savunma” demektir, 1920’de “sendika” olarak kuruldu. Ancak 1936’dan itibaren “askeri örgüt” oluşturdu. Diğer örgütlerle birlikte 1948’de İsrail’in resmi ordusuna dönüştü. David Ben Gurion, İzak Rabin, Ariel Şaron gibi İsrail yöneticileri Haganahçı idi.

Haganah’ın Kudüs komutanı Avraham Tehomi, 1931’de ayrılıp kendi örgütünü kurdu: Irgun. 1943’te Irgun’un liderliğine, daha sonra İsrail başbakanı olacak Menahem Begin getirildi. Irgun da Haganah gibi İsrail’in resmi ordusuna dönüştü.

Stern, 1940’ta Abraham Stern tarafından kuruldu. İsrail başbakanlığı yapacak olan İzak Şamir, bu örgütün önemli liderlerindendi. Bu örgüt de diğerleri gibi İsrail’in resmi ordusuna dönüştü.

Bu üç örgüt dışında Şatiron, Lohmei gibi daha küçük ölçekli başka Siyonist terör örgütleri de vardı ve hepsi İsrail’in resmi ordusuna dönüştü.

Söz konusu örgütler, 1 Ekim 1945’te işbirliği kararı aldılar ve “kaçak Yahudi göçlerini önlemekle görevli” İngiliz askerlerine karşı bazen birlikte, bazen tek tek terör saldırıları düzenlediler:

Örneğin 31 Ekim -1 Kasım 1945 gecesi Filistin’deki demiryolu ağının 153 noktasını bombaladılar; 27 Aralık 1945’te 10 polisi öldürdüler; 20 Şubat 1946’da Hayfa radar istasyonunu havaya uçurdular, 25 Nisan 1946’da 7 İngiliz askerini öldürdüler; 18 Haziran 1946’da 6 İngiliz subayını kaçırdılar.

Örneğin Menahem Begin komutasındaki Irgun, 22 Temmuz 1946’da İngiliz subayların kaldığı Kral Davud Oteli’ni bombaladı, 92 kişiyi öldürdü.

Bu örgütler, aynı süreçte Filistinlilere terör saldırıları da düzenlemeye başlamışlardı. Çapları gittikçe büyüyen bu terör saldırılarından biri, örneğin Irgun ve Stern’in birlikte 9 Nisan 1948’de Deir Yasin’e saldırıp 254 Filistinliyi katletmesiydi.

Yahudi örgütlerinin terör eylemleri[50] orta yerdeyken; Siyonist ırkçı saldırganlığın Filistinlilere karşı “meşru müdafaa” için yapıldığı, tarihin tanık olduğu en büyük yalanlardandır.[51] İsrail’in kendisi terör örgütlerinin üzerine inşa olmuş bir terör devletidir![52]

Örneğin ‘İnsan Hakları İzleme Örgütü’ (HRW), 2021’in Mayıs’ında İsrail’in Gazze’ye saldırılarıyla ilgili raporunda, “Etrafta belli askeri hedefler yoktu… Belirli bir askeri hedefe yönelik olmayan bir saldırı yasadışıdır” ifadelerini kullanılırken;[53] ‘İsrail Bölgesel Dış Politikalar Enstitüsü’ (Mitvim) Dış Politika Analisti Yonatan Touval, Netanyahu saldırganlığının içerideki huzursuzluk nedeniyle dışarıda yitirdiği “caydırıcılığı” inşaya yönelik olduğunu belirtiyor.[54]

Gerçekten de işgalci İsrail iç siyasette önemli yer tutan Golan Tepeleri’nin “ülkelerinin vazgeçilmez bir parçası” olduğunu söylüyor.[55] Bu doğrultuda da “İsrail Suriye’yle savaşta olmadığı hâlde peş peşe füzeler fırlatıyor. İran ve Hizbullah’ın hedef alındığı savunuluyor fakat füzeler sivil bölgelere düşüyor.”[56]

Ayrıca Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan İsrail Refah ve Sosyal Hizmetler Bakanı Haim Katz, “İsrail toprakları bir bütündür. Filistin diye bir şey yok. Filistinliler Ürdün’e, Gazze’ye, Suudi Arabistan’a, Kuveyt’e, Mısır’a veya Irak’a gitsin,”[57] derken; Netanyahu, Batı Şeria’ya yönelik ilhak planının hükümetin bir numaralı görevi olduğu vurgusuyla “tarihi fırsatı” kaçırmayacaklarını açıkladı.[58] İşgal altındaki Batı Şeria’da yer alan yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini “İsrail’e ilhak etme” vaadini yineledi.[59]

İsrail’in 1967’de işgal ettiği Batı Şeria’da 250’ye yakın yasa dışı Yahudi yerleşim birimi bulunuyor ve buralarda 400 binden fazla Yahudi yerleşimci ikamet ediyorken;[60] İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, Batı Şeria’da 2 bin 500 yeni yerleşimin inşasına başlamayı planladıklarını açıkladı.[61]

Bunların yanında İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem’e göre İsrail, Doğu Kudüs’te 2004-2020 kesitinde 1005 ev ve 424 işyerini yıktı. 2006-2020 arasında ise Batı Şeria’da yıkılan evlerin sayısı 1554 idi. 2012’den sonra yıkılan işyeri sayısı 1673. Buna karşın Doğu Kudüs’te 220 bin kişilik 18 yasadışı Yahudi yerleşimi kuruldu.[62]

Bu kadar da değil! İsrail, alışkanlık hâline getirdiği düzenli Mescid-i Aksa baskın ve saldırılarını sürdürürken; 1967’deki Doğu Kudüs işgalinin yıldönümünün, 2021’in ramazan ayının 28. gününe denk gelmesi sebebiyle, fanatik Yahudi gruplar öncülüğünde baskın düzenlendi.[63]

Ayrıca abluka altındaki Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında 9’u çocuk, 3’ü kadın olmak üzere 16 kişiyi katletti. İsrail, insansız hava aracı (İHA) ile yaralananlara yardım eden sivilleri de hedef aldı.[64]

İsrail, Gazze Şeridi’ni vurmaya devam edip, Netanyahu da saldırıların süreceğini açıklarken, ABD İsrail’in arkasında olduğunu duyurdu.[65] Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus, “İsrail’in yanındayız ve bu iğrenç saldırılar karşısında kendini savunma hakkını destekliyoruz,”[66] dedi.

Siyonist saldırganlığın sınırı yokken; bundan İran da “nasibi”ni alıyor.

İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, Körfez’in Riyad liderliğindeki Sünnî ülkelerine, İran’a karşı NATO tipi ittifak kurmayı öneriyor;[67] önermesi de, nükleer bir güç olduğu söylenen İran yanında “Asıl konuşulması gereken İsrail’in nükleer gücü”[68] ve saldırganlığıdır.

İran’ın nükleer programının en önemli isimlerinden Muhsin Fahrizade’nin saldırı sonucu katledilmesi üzerine kuşkular İsrail’e yöneldi.[69] Yaptıysa eğer -ki kuvvetle muhtemel- bu İsrail’in 2013’ten beri İran nükleer programının yürütücülerine yönelik olarak suikast yapmama kararının artık geçerli olmadığını gösteriyor. İsrail’in “devlet terörizmi” 2013 öncesine dönmüş bulunuyor.

Malum: İran’a karşı suikast eylemleri İsrail’in (gayri) resmi politikasıdır. Bunu eski İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alon, açık açık söylemişti: “Şu ya da bu şekilde İran’ın askeri nükleer programı durdurulmalı. Nasıl olursa olsun hareket edeceğiz. Nükleer silahlı bir İran’a tahammül etmeye istekli değiliz.”

Ariel Şaron’un bu tür eylemler için söylediği “bazen yaptığımızı açıklayacağız, bazen açıklamayacağız. Her zaman duyurmak zorunda değiliz,” ifadeleri her şeyi yeterince net anlatıyor.[70]

Hiçbir uluslararası anlaşma İsrail’i durdurmuyor, durdurmayacak da. İsrail’in devlet tutumu hâline getirdiği “resmi bir suikast politikası” var. Tabii İsrail bu deyimden pek hoşlanmıyor; onun yerine “terörle mücadele doktrini” uyarınca “yargısız infaz”, “seçilmiş hedef” ya da “uzun vadeli sıcak takip” terimlerine başvuruyor. Ancak ne derse desin, nasıl tanımlarsa tanımlasın, İranlı figürler de dahil olmak üzere, 70’lerden bu yana düzinelerce “hedef” yani insan İsrail güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. Büyük/ilk Filistin İntifadasından bu yana da en az seksen suikast girişimi oldu İsrail’in.

Ronen Bergman’ın ‘The Secret History of Israel’s Targeted Assassinations’ başlıklı yapıtında İsrail’in suikastlardan -iç istihbarat teşkilâtı Şin Bet’in, “Öldürülmeleri İsrail’i yaşatacak” yaklaşımıyla- vazgeçmeyeceği açıkça anlatılır.[71]

Ve Max Horkheimer’ın, “Yalnızca hükmedilenler yaşam standartlarında belirlenen her artışla kendilerini daha aciz kılan gelişmeleri dokunulmaz bir zorunluluk olarak kabul ederler,” vurgusu eşliğinde bir şey daha: İsrail ile Filistin arasındaki uzun zamandır süren çatışmalar, gerginlikler ne kadar bir din savaşı olarak gösterilse de temelinde, İsrail için tamamen ekonomik çıkarlar vardır. Yani İsrail’in Filistin’e yönelik yoğun saldırılarının ekonomik boyutları aslî önemdedir.

SALDIRGANIN “FITRATI”!

Evet, evet ırkçı Siyonist saldırganlığın “fıtratı”nda, katliam vardır! İşte, binlercesinden birkaç somut veri…

i) İsrail’in roket saldırılarını sebep göstererek Gazze’ye başlattığı hava operasyonunda ikisi çocuk 13 Filistinli öldü, 90 kişi de yaralandı![72]

ii) İsrail’in Gazze Şeridi’nden ateşlenen roketleri gerekçe göstererek başlattığı ağır hava saldırısı bir günde 22 kişinin daha hayatına son verdi. Beyt Lahiya’da engellilerin kaldığı bir bakımevi vuruldu. Binada tedavi gören iki engelli kadın öldü![73]

iii) İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin Refah kentinde sığınmacıların bulunduğu Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu’na (UNRWA) ait “Enes el-Vezir” adlı okula düzenlediği saldırıda, 10 kişi öldü, 50 kişi yaralandı![74]

iv) BM İnsan Hakları Konseyi’nin hazırladığı raporda 30 Mart-31 Aralık 2018 kesitinde İsrail’in 35’i çocuk 189 Filistinli’nin öldürüldüğü belirtildi![75]

v) “İsrail için, cezasızlık çağı devam ediyor. Üstelik İsrail son saldırıda sadece sivilleri öldürmedi. BM binalarını da hedef aldı,”[76] diyor Vijay Prashad!

vi) Filistinli yetkililer, katledilen Filistinli Bakan Ziyad Ebu Ayn’ın otopsi raporuna göre sorumlunun İsrail ordusu olduğunu açıkladı. El Fetih hareketinin üst düzey yetkililerinden Hüseyin Şeyh, Filistinli ve İsrailli doktorların gece saatlerinde gerçekleştiği otopsinin sonucuna göre Ebu Ayn’ın aldığı darbeler, yoğun göz yaşartıcı gaz ve hızlı tıbbi müdahâlenin gerçekleşmemesinden dolayı öldüğünü belirtti![77]

vii) İsrail, 14 Kasım 2012’de Hamas’a bağlı İzzeddin Kassam Tugayları’nın komutanı Ahmed Caber’e füzeyle suikast düzenledi![78]

viii) İsrail’e ait iki casus uçağının Türkiye hava sahasından geçerek Macaristan’a indikten sonra bir Suriyeliye suikast düzenlemekte kullanıldığı iddia edildi. İddialara göre uçakların Macaristan’da bulunduğu saatlerde başkentin kuzeydoğu yakasında 52 yaşındaki bir Suriyeli, kırmızı ışıklarda durduğu sırada lüks siyah renk otomobilinin içinde vurularak öldürüldü. Öldürülen Trache Bassam’ın, 20 yıldır Macaristan’da yaşadığını ve Filistin’e büyük miktarlarda paralar gönderdiğini bildirdi![79]

ix) ‘The Sunday Times’, Netanyahu’nun, Hamas üst düzey yetkililerinden Mahmud el Mabhuh’un Dubai’de öldürülmesinden önce İsrail istihbarat servisi Mossad karargâhında suikast timiyle bir araya geldiğini ve suikast planına onay verdiğini yazdı![80]

x) Bir dönem İsveç istihbaratının komünistleri izleyen gizli birimi için ajanlık yapan yazar Gunnar Ekberg, kurumun Filistin yanlısı yazar Guillou’yu öldürmeye karar verdiğini öne sürdü. Amacına ulaşamayan suikast için devreye Mossad da girdi. İsrail’in istihbarat birimi Mossad’ın, “tehlike oluşturduğunu” düşündüğü İsveçli sol görüşlü bir yazarı öldürmek üzere İsveç istihbaratına işbirliği önerisinde bulunduğu ortaya çıktı![81]

xi) Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimciler, Filistinli bir çobanı vurarak yaraladı ve sürüsündeki koyunlardan 10’unu öldürdü![82]

xii) İsrail’in yerleşimleri askıya almasına karşı çıkan aşırı sağcı Yahudiler, 11 Aralık 2009’da sabaha karşı Batı Şeria’daki bir camiye saldırı düzenledi![83]

xiii) Bazı yerleşimlerin İsrail hükümeti tarafından boşaltılmasına öfkelenen Yahudi yerleşimciler 1 ay içinde ikinci defa Filistin camisini kundakladıklar![84]

xiv) Yahudi yerleşimci Goldstein’in 1994’te El Halil’de katliam yaptığı yerin yakınına sinagog inşa edilmesi kimseyi öfkelendirmedi. Bu durum, ‘Sıfır Noktası cami’sine itirazın saygıyla değil, bizzat İslâm’la ilgili olduğunun açık kanıtı![85]

xv) İsrail hükümeti, vatandaş olmak isteyenlere “Yahudi ve demokratik devlet” İsrail’e bağlılık yemini etme şartı getiren tasarıyı onayladı![86]

xvi) İsrail, Amerikalı kongre üyeleri Filistin kökenli Rashida Tlaib ile Ilhan Omar’ın ülkeyi girişini yasakladı![87]

Aktardıklarımdan çok daha fazlasına ısrarla direnen Filistin gerçeğini ancak John Steinbeck’in, “Çocuklarının büzülmüş karınlarında hisseden bir adamı nasıl korkutabilirsiniz? Onu sindiremezsiniz. Çünkü o, her şeyin ötesine geçen bir korkuyu tatmıştır”; Charlie Chaplin’in, “Umutsuzluğa kapılmayın!”; Veronica Roth’un, “Kimi zaman ezdiğiniz insanlar sizin istediğinizden daha güçlü hâle gelir”; Friedrich Nietzsche’nin, “Bir kez uyandın mı, sonsuza dek uyanık kalacaksın,” saptamalarının cisimleştiği anti-emperyalist, anti-Siyonist cüretle kavrayabilirsiniz!

SİYONİZM: ABD’NİN KARAKOLU, JANDARMASI, ALETİ

“Çêlekê mara bê jahr nabın/ Yılanın yavrusu zehirsiz olmaz,” dedirten Siyonizm Ortadoğu’da önce İngiltere, sonra da ABD emperyalizminin karakolu, jandarması, aletidir; Sokrates’in, “Kendin pahasına olduktan sonra tüm dünyayı kazansan eline ne geçer?” ifadesindeki üzere…

Hızla aktaralım: İsrail, ilhak ettiği Golan Tepeleri’ndeki bir yerleşkenin adını “Trump Tepeleri” koyarken; ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman bunun Trump için en uygun “doğum günü hediyesi” olduğunu ifade etmişti.[88]

Hem de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 1978’de hazırladığı yasal tavsiye mektubunda İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimlerinin yasadışı olduğunun açıklanmasının, Trump yönetiminin kararı ile çöpe atılması pahasına![89]

Ayrıca da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, işgal altındaki Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimlerini artık yasa dışı olarak görmedikleri[90] ve Tel Aviv’i desteklediğini açıklaması[91] gibi!

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley ise, büyükelçiliği Kudüs’e taşıyarak doğru bir karar verdikleri vurgusuyla, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımanın barış sürecine katkı sağlayacağını öne sürdü![92]

Özetle Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan ederek Filistin sorununu daha da kangrenleştirildiği tabloda; “Yüzyılın Anlaşması”(!?) olarak pazarlanmaya kalkışılan emrivaki soruna benzin döktü! ABD önerisine göre İsrail işgalini kalıcılaştıracak, Filistin’in inkârı “teyit” edilecek!

Yani Ortadoğu’daki soru(n)ların atardamarı konumundaki Filistin meselesini daha da içinden çıkılmaz bir hâle mahkûm edecek.

“Ya Joe Biden?” mı!

 “İsrail’i her koşulda destekliyorum” açıklamasını yapan ABD Başkanı Joe Biden’a seslenen  ‘Pink Floyd’un efsanevi sanatçısı Roger Waters, “İsrail bir apartheid devletidir… İnsanların yurtlarında evlerinden soykırım gibi çıkarılmasına destek oluyorsunuz. Sen nasıl hissederdin Joe Biden? Bir gün evinde oturuyorsun, orası senin evin, ailenle yüzyıllardır yaşadığınız yer ve bazı pislikler onu alıp gidiyor. Bu yaklaşım beni sinirlendiriyor,”[93] dedi.

Kolay mı?!

İsrail devletinin ABD’nin emperyalist çıkarları açısından ne anlama geldiğini aslında en iyi ortaya koyan isim Joe Biden’dır. O, 1 Ekim 2013’te Obama’nın yardımcısıyken, “Eğer bir İsrail olmasaydı çıkarlarımızın korunabildiğinden emin olmak için bir tane İsrail icat etmek zorunda kalabilirdik,”[94] derken; “Bölgede İsrail bağımsız bir devlet olarak tanınmadıkça barış olmayacak,”[95] diye de eklemişti…

BAŞKALDIRI DAYANIŞMA İLE KAZANACAK

Filistin meselesi Henri Barbusse’ün, “Yalnızca kendi halkının davasını görebilen kişi kendi halkına da ihanet ediyor demektir,” saptamasındaki sorumluluk ve Konfüçyüs’ün, “Bir şeyin haklı olduğunu bildiğin hâlde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir,” ifadesindeki kararlılıkla ele alınmalıdır.

Ve böylesi bir başkaldırı da, dayanışma da -‘Ortadoğu’da Barış İçin Yahudilerin Sesi’ grubundan Wieland Hoban’ın- “İsrail’in işgal politikasını desteklemek bizim anlayışımıza ters. İsrail’e yönelik her eleştirinin antisemitizm olarak yaftalanması asla kabul edilemez,”[96] duruşuyla ifade edilmelidir.

Kaldı ki İsrail Komünist Partisi[97] (Maki) ve Demokratik Görüş ve Eşitlik Partisi (Hadaş), İsrail’in saldırılarına ilişkin ortak açıklamada, “İşgalcilerin suçları, Filistinlilerin cesaretini kıramayacak,”[98] derlerken; Filistin topraklarının işgalinin 50. yılı nedeniyle binlerce kişi Tel Aviv’de meydana çıktı. Çeşitli sol gruplardan oluşan 15 bin İsrailli alanı doldururken barış taleplerini dile getirdi.[99]

Ve nihayet İsrail saldırılarına karşı Filistinli işçilerin grevi büyürken İsrail Komünist Partisi, işçilerin başarıya ulaşması için seferberlik çağrısı yaptı.[100]

Yapılanları “önemsemeyen”ler olabilir; lakin Sarah Ban Breathnach’ın, “Dünyanın düşleyenlere de ihtiyacı var, yapanlara da. Ama düşlediğini yapanlara daha çok ihtiyacı var,” ifadesindeki üzere bunların Filistin için çok önemli, yol açıcı adımlar olduğunu görmek gerek...

9 Mayıs 2023, 19:48:25, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No:263, Haziran 2023…

[1] Charles Dickens.

[2] Hannah Alshaikh, “Filistinliler İçin Değişen Bir Şey Yok”, Birgün, 22 Nisan 2019, s.5.

[3] “Sanders: İsrail’i Bir Irkçı Yönetiyor”, Birgün, 27 Şubat 2020, s.5.

[4] “Uluslararası Af Örgütü: Sistematik Ayrım İnsanlık Suçudur”, Birgün, 2 Şubat 2022, s.13.

[5] Mustafa Yalçıner, “Emperyalizm ve Siyonizm Alçaklıktır!”, Evrensel, 16 Mayıs 2018, s.9.

[6] “İsrail’e 3 Dosyada UCM Yolu”, Yeni Şafak, 7 Şubat 2021, s.7.

[7] Diren Deniz Sarı, “İsrail Savaş Suçlusu”, Birgün, 1 Mart 2019, s.5.

[8] Birkan Bulut, “Leyla Halid: İşgal Masada Sona Ermeyecek”, Evrensel, 24 Şubat 2020, s.9.

[9] Baria Alamuddin, “Zulüm ve Cezasızlık Sonlanana Kadar Filistin’e Barış Yok”, Birgün, 21 Mayıs 2021, s.5.

[10] “Bibi’ye İsyanın Harlanan Ateşi”, Birgün, 28 Mart 2023, s.10.

[11] Ezgi Güneytepe, “Netanyahu Halkına da Savaş Açmış Durumda”, Birgün, 17 Ocak 2023, s.11.

[12] Yuval Noah Harari, “İsrail Diktatörlük Yolunda”, Birgün, 13 Mart 2023, s.10.

[13] Kaan Emirhanoğlu, “Salih Bıçakcı: Sancılı Bibi Dönüşü”, Birgün, 28 Ocak 2023, s.11.

[14] “İsrail, Tarihindeki En Büyük Kaoslardan Birine Sahne Oluyor”, Cumhuriyet, 28 Mart 2023, s.7.

[15] Çevrim Çeviren, “Protestolar Uzun Vadede Büyük Değişime Gidebilir”, Birgün, 3 Nisan 2023, s.11.

[16] “Bibi Dönemi Kapandı”, Cumhuriyet, 14 Haziran 2021, s.7.

[17] Yaren Çolak, “Yonatan Touval: ‘Bibi’ Sarmalı”, Birgün, 8 Kasım 2023, s.11.

[18] Ergin Yıldızoğlu, “Topal Demokrasiden Dinci Faşizme”, Cumhuriyet, 28 Kasım 2023, s.11.

[19] “Generalin Sözleri İsrail’i Karıştırdı”, Cumhuriyet, 6 Mayıs 2016, s.13.

[20] “İsrail Askeri Yerde Yatan Yaralı Filistinli Direnişçi Genci Katletti”, 25 Mart 2016… http://direnisteyiz3.org/israil-askeri-yerde-yatan-yarali-filistinli-direnisci-genci-katletti/

[21] “İsrail’de Orduya Katılmayı Reddeden Kadın Hapis Cezasıyla Karşı Karşıya”, Radikal, 29 Ocak 2016… http://www.radikal.com.tr/dunya/israilde-orduya-katilmayi-reddeden-kadin-hapis-cezasiyla-karsi-karsiya-1501940

[22] “İsrail İşgali Büyütüyor: Filistinlilerin Evleri Yıkılıyor”, Birgün, 9 Kasım 2020, s.13.

[23] “İsrail: Karara Uymayacağız”, Birgün, 25 Aralık 2016, s.9.

[24] Cenk Ağcabay, “Filistin’e Barışı Bir İsrail Ordusu Finansörü Getirecek!”, 27 Ocak 2017… http://sendika14.org/2017/01/filistine-barisi-bir-israil-ordusu-finansoru-getirecek-cenk-agcabay/

[25] “İsrail, 2022’de Filistinlilere Ait 953 Binayı Yıktı Veya Ele Geçirdi”, 13 Nisan 2023... https://www.avrupademokrat2.com/israil-2022de-filistinlilere-ait-953-binayi-yikti-veya-ele-gecirdi/

[26] “Filistin Okullarına Siyonist Müfredat Dayatması”, 2 Eylül 2016… http://direnisteyiz3.org/filistin-okullarina-siyonist-mufredat-dayatmasi/

[27] “İsrail’den Detektör Resti: İstemiyorlarsa Girmesinler”, Cumhuriyet, 24 Temmuz 2017, s.13.

[28] “İsrail’in Kara Listesi”, Cumhuriyet, 8 Ocak 2018, s.13.

[29] “İsrail Açlık Grevindeki Gazeteciyi Zorla Besledi”, Radikal, 5 Şubat 2016… http://www.radikal.com.tr/dunya/israil-aclik-grevindeki-gazeteciyi-zorla-besledi-1505585

[30] M. Birol Güger, “İsrail’de Demokrasi Tehlikede”, Cumhuriyet, 14 Ocak 2022, s.7.

[31] Ergin Yıldızoğlu, “İsrail’de ‘Faşizm’ ve Türkiye’de Seçimlere Giderken Kimi Dersler”, Cumhuriyet, 3 Nisan 2023, s.11.

[32] Ergin Yıldızoğlu, “Din ve Devlet Üzerine”, Cumhuriyet, 2 Ocak 2023, s.11.

[33] “Netanyahu Yolsuzluk İddiaları Sebebiyle 7. Kez Sorgulandı”, Birgün, 16 Aralık 2017, s.4.

[34] Adam Keller, “Netanyahu ve Barış”, Birgün, 24 Mayıs 2021, s.5.

[35] Ahmet Şimşirgil, “Filistin’i Araplar mı Sattı?”, Türkiye, 28 Mayıs 2021, s.7.

[36] Geçerken hatırlatalım: “Siyonizm anlatılırken emperyalizmle bağının sıkça, kuvvetlice vurgulanmasında yarar var. Çok haklı olarak Siyonizm derken emperyalizmi gözden kaçırmamak gerekir. Siyonizm tüm etkisine rağmen emperyalizmden daha güçlü değil. En büyük müttefiki emperyalizm sayesinde dilediğini yapma gücü var. Siyonizm, uzun tarihi köklerine rağmen emperyalizm olmadan bir şey yapamaz.” (Mustafa K. Erdemol, “Vaadedilmiş Topraklar Üzerine!”, Cumhuriyet Kitap, No:1601, 22 Ekim 2020, s.8.)

[37] Theoder Herzl, Yahudi Devlet, çev: Sedat Demir, Ataç Yay., 2014.

[38] Josef Stalin, Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, çev: Muzaffer Ardos, Sol Yay., 1994.

[39] Malike Bileydi Koç, İsrail Devletinin Kuruluşu ve Bölgesel Etkileri, Günizi Yay., 2006, s.200.

[40] İbrahim Okçuoğlu, “Siyonist İsrail”, 16 Mayıs 2009… https://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2009/05/siyonist-israil.html

[41] “Eli Kanlı Başbakan”, Türkiye, 4 Haziran 2021, s.6.

[42] “Sanders: İsrail’i Gerici Bir Irkçı Yönetiyor”, Evrensel, 27 Şubat 2020, s.9.

[43] “Auschwitz’den Sağ Kurtulan Esther Bejarano: İsrail Hükümeti Faşisttir, BDS’yi Destekliyorum”, 9 Aralık 2018… http://sendika63.org/2018/12/auschwitzden-sag-kurtulan-esther-bejarano-israil-hukumeti-fasisttir-bdsyi-destekliyorum-521599

[44] “İsrail’de Irkçılığa Karşı Büyük Protesto”, Cumhuriyet, 5 Mayıs 2015, s.17.

[45] Mustafa Erdemkol, “İsrail: Mağduriyetten Efeliğe”, Cumhuriyet, 4 Eylül 2011, s.7.

[46] Mustafa Erdemkol, “Hayaldi Gerçek Oldu”, Cumhuriyet, 4 Eylül 2011, s.7.

[47] Mustafa Erdemkol, “Hep İsrail Zaferi”, Cumhuriyet, 4 Eylül 2011, s.7.

[48] Can Kuseyri, “Filistin-İsrail Çatışmasında Psikolojik Bir İnceleme”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2021, s.2.

[49] “Öfke daima, daha çok iktidara sahip olan ve bu fazladan iktidarı, akli, dolayısıyla ahlâken kabul edilebilir sınırların ötesinde kullandığı bir durumda bulunan kişinin taşıp gürlemesidir. Öfke daima en güçlü olanın taşkınlığıdır... Bu tutumun tam tersi olan dalkavukluk ise ‘daha güçlü olanın lütfûnu kendine çekmeye yönelen en güçsüzün davranışıdır’...” (Michel Foucault, Söylem ve Hakikât, çev: Kerem Eksen-Murat Erşen, Ayrıntı Yay., 2021, s.40.)

[50] Hüsnü Mahalli, Filistin Benimdir-Ortadoğu’nun Kanlı Tarihi, Kırmızı Kedi Yay., 2020; Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları, İş Bankası Yay., 1994.

[51] Ottawa’daki Kanada Federal Mahkemesi’nin 31 Temmuz 2019’da sonuçlanan oturumunda, İsrail’in, Kanada piyasasında satmak istediği ve Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerlerinde üretilen şarapların, yasal olarak ‘Made in Israel’ ibaresi ile etiketlenemeyeceğine karar verdi. (“Batı Şeria Ürünlerinde ‘İsrail Yapımı’ İbaresi Kullanılmayacak”, Evrensel, 1 Ağustos 2019, s.9.)

[52] Mehmet Ali Güller, “İsrail ve Terör”, Cumhuriyet, 17 Mayıs 2021, s.12.

[53] “İsrail’e ‘Savaş Suçu’ Suçlaması”, Birgün, 28 Temmuz 2021, s.4.

[54] Yaren Çolak, “Yonatan Touval: Netanyahu Güç Depolama Peşinde”, Birgün, 12 Nisan 2023, s.11.

[55] Golan Tepeleri’yle ilgili önemli gelişmeler kronolojik olarak şöyle:

1967: İsrail, Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Arap-İsrail Savaşı sırasında Suriye’ye saldırarak, stratejik öneme sahip Golan Tepeleri’ni ele geçirdi.

1973: Suriye, askeri harekât başlatarak İsrail’den Golan Tepeleri’ni geri almayı denedi ancak başarısız oldu.

1974: İsrail ve Suriye, Golan Tepeleri’ndeki kuvvetlerini geri çekerek askeri çatışmayı sonlandırmaya razı oldu. Aynı yıl barış gücü askerleri bölgeye konuşlandırıldı.

1981: İsrail, Golan Tepeleri’ni tek taraflı olarak ilhak ettiğini açıkladı, ancak uluslararası toplum bu kararı bugüne kadar tanımadı.

1999: Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara, iki ülke arasında başlatılan üst düzey görüşmeler kapsamında bir araya geldi.

2000: Golan Tepeleri’nin Suriye’ye iadesi hedefiyle, ABD’nin ara bulucuğunda başlatılan müzakereler başarısızlıkla neticelendi. Görüşmelerin başarısız olmasının nedeni ise İsrail’in, Celile Gölü yanında yer alan ve kilit öneme sahip su kaynağı olan bir toprak parçasını Suriye’ye bırakmaya razı olmamasıydı.

2008: Suriye ve İsrail, kapsamlı bir barış anlaşması sağlanması amacıyla Türkiye’nin arabuluculuğunda yeniden dolaylı görüşmelere başladı. İsrail’in Gazze’ye saldırmasının ve dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak’ın yolsuzluk davası nedeniyle istifa etmesinin ardından görüşmeler sonlandırıldı.

2009: İsrail Başbakanı Netanyahu, Golan Tepeleri ile ilgili daha sert bir politika izleyeceğinin sinyallerini verdi. Aynı yıl Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad da karşılarında “barış için görüşülecek bir muhatap olmadığını” söyledi.

ABD Başkanı Barack Obama da 2009’da göreve geldiğinde, “İsrail ve Suriye arasındaki görüşmeleri yeniden başlatmanın dış politika öncelikleri arasında yer aldığını” söyledi ancak bu konuda da bir gelişme sağlanamadı.

2013: Mart 2011’de patlak veren Suriye iç savaşı 2013 yılında Golan Tepeleri’ne kadar ulaştı. İsrail, Golan Tepeleri’ne top ateşi açıldığını öne sürerek bu saldırılara karşılık verdi. İsrail ve Suriye orduları da 2013’ün Mayıs’ında karşılıklı top atışlarında bulundu. Bu durum bugüne kadar aralıklarla devam etti.

2016: İsrail Başbakanı Netanyahu, Bakanlar Kurulunu Golan Tepeleri’nde toplayarak dünyaya burayı “İsrail toprağı” olarak tanıma çağrısında bulundu ancak uluslararası toplum buna olumlu yanıt vermedi, aksine tepki gösterdi.

2019: ABD Başkanı Trump işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki “İsrail egemenliğini tanıdıklarını” açıkladı. (“Trump İmzaladı; İsrail, Gazze’ye Saldırdı”, Cumhuriyet, 26 Mart 2019, s.7.)

[56] Vanessa Beeley, “Batı Basını İsrail’in Saldırılarını Neden Görmezden Geldi?”, Birgün, 6 Kasım 2021, s.5.

[57] “İsrailli Bakanın Irkçılığı”, Gündem, 28 Aralık 2015, s.13.

[58] “Netanyahu: Bu Tarihi Fırsatı Kaçırmayacağız”, 26 Mayıs 2020… https://indyturk.com/node/185446/

[59] İsrail askerlerinin işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistinli Bedevilerin yaşadığı Han el Ahmer köyünü yıkma girişimi ve bu sırada yıkımı engellemeye çalışan köylülere saldırısı, tepkiyle karşılandı. Filistinli taraflar, İsrail’in bu yıkımlarla bölgedeki Bedevileri göç ettirerek, Doğu Kudüs, Azariya ve Lut Gölü’ndeki (Ölü Deniz) Yahudi yerleşim yerlerini birbirine bağlamaya çalıştığını ifade ediyor. (“İsrail, Filistinli Bedevilerin Köylerini Yıkıyor”, Evrensel, 6 Temmuz 2018, s.10.)

[60] “Netanyahu: Beni Yeniden Seçerseniz Batı Şeria’yı İlhak Edeceğim”, Cumhuriyet, 12 Eylül 2019, s.7.

[61] “İsrail’den Şok Filistin Kararı”, Cumhuriyet, 25 Mayıs 2018, s.11.

[62] Fehim Taştekin, “Şeyh Cerrah: Apartheid Yansımaları”, 12 Mayıs 2021… https://direnisteyiz28.org/seyh-cerrah-apartheid-yansimalari-fehim-tastekin

[63] Mithat Baydur, “İsrail, Bölge ve Türkiye”, Cumhuriyet, 14 Mayıs 2021, s.2.

[64] “İsrail, Yaralılara Yardım Eden Sivilleri Vurdu”, Cumhuriyet, 14 Mayıs 2021, s.7.

[65] İsrail ve Filistin geriliminde İsrail ordusunun Gazze’ye düzenlediği hava saldırısında meskun alanda bir binayı vurması sonrası Hamas Hareketi, Tel Aviv’e 130 roket attı, 3 kişi yaralandı. (“İsrail Gazze’ye Saldırı Düzenledi!”, Cumhuriyet, 12 Mayıs 2021, s.7.)

Filistinli beş direniş grubu açıklamasında, “Biz İsrail’i, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarının, burayı Yahudileştirme ve zamansal ve mekânsal olarak bölme çalışmalarının sonuçlarına karşı her zaman uyardık,” ifadesi kullanıldı. (“Saldırı İsrail’in İşlediği Suçların Doğal Sonucu”, Birgün, 9 Nisan 2023, s.11.)

[66] Diren Deniz Sarı, “Gazze: Suskunluk İsrail’e Cesaret Veriyor”, Birgün, 6 Mayıs 2019, s.4.

[67] “İsrail-Sünnî Paktı Planı”, Cumhuriyet, 1 Mart 2017, s.13.

[68] Behnam Gharagozli- Jon Roozenbeek- Adrià Salvador Palau, “Asıl Konuşulması Gereken İsrail’in Nükleer Gücü”, Birgün, 14 Mayıs 2018, s.5.

[69] İran’ın nükleer programının kilit isimlerinden Muhsin Fahrizade suikastına ilişkin ‘The New York Times’ın haberine göre, İsrail’in suikastında, dakikada 600 mermi atan ve yapay zekâya sahip robot bir makineli tüfek kullanıldı. (“İranlı Nükleer Fizikçi Öldürüldü”, Cumhuriyet, 20 Eylül 2021, s.7.)

İsrail’in Ma’ariv gazetesinin haberine göre, koalisyon ortakları Başbakan Netanyahu ile Mavi-Beyaz İttifakı lideri Benny Gantz arasındaki gerilim Fahrizade suikastı sonrası tırmandı. Mavi Beyaz İttifakı’nın suikast sonrası ülkede güvenlik tehdidinin artmasından şikâyetçi olduğu, Savunma Bakanı Benny Gantz’ın da “Netanyahu’dan bıktım” dediği kamuoyuna yansıdı. (“Koalisyonda Suikast Krizi”, Birgün, 1 Aralık 2021, s.5.)

[70] Haaretz’e verdiği demeç. 6 Nisan 2001.

[71] Mustafa K. Erdemol, “İsrail Yedi Yıl Suskun Kalabildi”, Cumhuriyet, 29 Kasım 2020, s.7.

[72] “İsrail’in ‘Koruyucu Uçurumu’nda 13 Ölü”, Milliyet, 9 Temmuz 2014, s.25.

[73] “Hayır Kurumu Bile İsrail’in Hedefi Oldu”, Milliyet, 13 Temmuz 2014, s.24.

[74] “İsrail Yine Okul Vurdu: 10 Ölü”, Cumhuriyet, 31 Temmuz 2014, s.12.

[75] “BM: İsrail, Gazze’de Savaş Suçu İşlemiş Olabilir”, Cumhuriyet, 1 Mart 2019, s.7.

[76] Vijay Prashad, “İsrail’in Yanına Kaldı”, Birgün Pazar, Yıl: 12, No: 425, 3 Mayıs 2015, s.9.

[77] “Otopsiye Göre Suçlu İsrail”, Gündem, 13 Aralık 2014, s.13.

[78] Fehim Taştekin, “Gazze Üzerinden Dosta Düşmana Ayar”, Radikal, 16 Kasım 2012, s.27.

[79] “Yine İsrail, Yine Suikast İddiası”, Cumhuriyet, 20 Mart 2010, s.13.

[80] “Suikast Emri Netanyahu’dan”, Cumhuriyet, 22 Şubat 2010, s.13.

[81] “İsveçli Muhalifi Öldürelim”, Sabah, 10 Ağustos 2009, s.18.

[82] “Yerleşimciler Filistinli Çobana Saldırdı”, Cumhuriyet, 16 Eylül 2009, s.10.

[83] “Yerleşimcilerden Büyük Tahrik”, Cumhuriyet, 12 Aralık 2009, s.12.

[84] “Yine Cami Kundakladılar”, Cumhuriyet, 5 Mayıs 2010, s.10.

[85] William Saletan, “… ‘Sıfır Noktası Sinagogu’ İslâm Karşıtlığının Son Kanıtı”, Slate internet sitesi, 29 Eylül 2010.

[86] “İsrail’de Irkçı Yemine Onay”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2010, s.11.

[87] “İsrail’in İnsanlık Dışı Yasağına Büyük Tepki”, Birgün, 17 Ağustos 2019, s.5.

[88] “Trump Tepeleri’nin Temeli Atıldı”, Birgün, 18 Haziran 2019, s.5.

[89] İlker Sezer, “Batı Şeria’da İsrail İşgalini Tanıyan Washington Kendi Belgesini Hiçe Saydı”, Hürriyet, 20 Kasım 2019, s.12.

[90] “Pompeo: İsrail’in Sivil Yerleşim Girişimleri Uluslararası Hukuka Uygun”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2019, s.7.

[91] “ABD’den İsrail Zorbalığına Onay”, Birgün, 27 Ağustos 2019, s.4.

[92] “BMGK, Gazze İçin Olağanüstü Toplandı”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 2018, s.9.

[93] “Filistinlilere Saldırı İnsan Hakları İhlâli”, Birgün, 9 Mayıs 2021, s.4.

[94] Mehmet Ali Güller, “Emperyalizm İçin İsrail İcat Etmek”, Cumhuriyet, 24 Mayıs 2021, s.12.

[95] “Biden’dan İsrail-Filistin Açıklaması: Tanıyana Kadar Barış Yok”, Sözcü, 23 Mayıs 2021, s.12.

[96] Ezgi Güneytepe, “İsrail’i Eleştirmek Antisemitizm Değil”, Birgün, 22 Mayıs 2021, s.5.

[97] İsrail Komünist Partisi’nin (İKP) kökleri, 1920’lerde İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadele eden ve Siyonizme karşı çıkan Filistin Komünist Partisi’ne dayanıyor. 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte Filistin Komünist Partisi’nin parçası olan ve İsrail’de mücadelesini sürdüren hareket İsrail Komünist Partisi’ne dönüşüyor. Kısa ismi MAKİ olan İsrail Komünist Partisi, kendisini İsrail’de yaşayan Yahudi ve Arapların partisi olarak tanımlamış, hem Yahudiler hem de Araplar içinde örgütlenerek bugünlere gelmiştir. İsrail Komünist Partisi tarihinde yaşanan bir ayrışma sonrası MAKİ ismini değiştirmiş ve RAKAH ismini alarak yoluna devam etmiştir. Özellikle parti içinde Yahudi kimliğini öne çıkaran bir kanatla yaşanan ayrışma sonrası, RAKAH, anti-siyonist çizgisi dolayısıyla uluslararası komünist harekette İsrail’in esas komünist partisi olarak tanınmıştı. 1989 yılında koptuğu Komünist Parti, bu ismi terk edince RAKAH tekrardan İsrail Komünist Partisi ismini almış ve mücadelesini sürdürmüştür. Sosyalist bloğun yıkıldığı bir dönemde tekrardan komünist ismini alması, İsrail Komünist Partisi için ayrıca değerlendirilmesi gereken bir olgu olarak not edilmelidir.

İşgal karşıtı politikalarıyla halkın tanıdığı bir parti olan İsrail Komünist Partisi, 1960’lı ve 1970’li yıllarda seçimlerde başarı göstermiş, 1977 yılındaki seçimlerde de Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe (HADAŞ) kurmuştu.

Söz konusu Filistin sorunu olunca özellikle Arap siyasi hareketlerin savunduğu farklı politikalar biliniyor. İsrail Devleti’nin işgalci politikası ve bu politikaya bağlı olarak Filistin topraklarını yeni yerleşimlere açma politikası da. İsrail Komünist Partisi, Filistin sorununda geleneksel İsrail Devleti politikasından farklı bir pozisyona sahip.

Öncelikle İKP, Filistin sorununda iki devletli çözümden yana. Bu politikadan dolayı, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti kurulmasını savunuyor. Aynı zamanda İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilerek, 1967 öncesi sınırlara dönmesi gerektiğini savunan İKP, Filistin sorununda İsrail içinde farklı bir ses olarak görülmeli. Yine İsrail içinde ortaya çıkan ve özellikle Arap kökenli İsrail vatandaşlarına yönelik ayrımcı politikalarının da karşısında duruyor. İsrail Devleti’nde vatandaşlığın Musevilik üzerinden tanımlanmasına karşı çıkan İKP, Arap ve Yahudilerin eşit vatandaşlar olarak görülmesini savunan bir politik çizgiye sahip.

Her komünist parti gibi İsrail Komünist Partisi de laikliğin İsrail için önemli bir ilke olduğunu savunmaktadır. İsrail Devleti’nin dini kimliğinden arındırılması savunurken, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini savunan İKP, Yahudilerin ve Arapların birlikte yaşayabileceği bir zemini de pratik olarak tarif ediyor.

Aynı zamanda İKP, özellikle İsrail’in sahip olduğu nükleer silahlar konusunda, İsrail’in, “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması”nın tarafı olmasını ve nükleer silahlarla birlikte kitle imha silahlarının da tasfiye edilmesini savunuyor.

Bununla birlikte İsrailli komünistler aynı zamanda ülkede görülen şiddet, terör ve savaş olgularına yönelik de tutumları dolayısıyla dikkat çekiyor. Özellikle Hamas’ın Filistinlileri gericileştirmesine ve sivilleri hedef alan saldırılarına karşı dururken, aynı zamanda İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına da İKP hayır diyor. İsrail içinde aykırı bir ses olarak İsrail Komünist Partisi, özellikle devlet baskısına karşı mücadele vererek görüşlerini savunmaya çalışıyor. (“İsrail’in Komünistleri”, 24 Aralık 2017… http://gazetemanifesto.com/2017/12/24/pusula-israilin-komunistleri/)

[98] “İsrail Komünist Partisi: İşgalcilerin Suçları, Filistinlilerin Cesaretini Kıramayacak”, 13 Mayıs 2021… https://www.avrupademokrat.com/israil-komunist-partisi-isgalcilerin-suclari-filistinlilerin-cesaretini-kiramayacak/

[99] “İki Ülke Bir Umut”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2017, s.7. “İki Ülke Bir Umut”, Cumhuriyet, 29 Mayıs 2017, s.7.

[100] “Filistinliler Grevde”, Birgün, 21 Mayıs 2021, s.4.