"Evet, üst düzey bilgi üretmek için politik açıdan radikal olmak gerekiyor ve bu radikalizmin illa ilerici olması da gerekmiyor. Ancak,,, sonrasında bilim insanı sorumluluğu açısından bilime getirdiği yeniliğin topluma yaralı olabilmesi için ilericilik gerekiyor."
Şimdiye dek çok kez yazdım, konuşmalarımda anlattım, bilim insanının siyasal açıdan radikal olması gerektiğini söyledim. Çünkü hangi alanda olursa olsun, bir bilimsel çalışmanın temelde birkaç aşaması vardır. Bunlar, öncelikle o tarihte geçerli olan ve çoğunluğun doğruluğundan kuşkulanmadığı bir düşünce ya da bilginin geçerliliğinden kuşkulanmak, sonra bu düşüncesini kanıtlamak için düzgün bir çalışma planı yapmak, ardından bu çalışmayı gerçekleştirip eski bilginin yanlışlığını göstermek ve en sonunda da yeni durumu diğer insanlarla paylaşmaktır. Bu sürece dikkatle bakılırsa, kabaca bir devrimi, radikal bir süreci özetlediği görülecektir: her gerçek bilimsel çalışma küçük bir devrimdir aslında. Gerçekten de biyografileri yazılmış Nobel ödüllü bilimcilere bakıldığında önemli kısmının ülkelerinin radikal partilerine üye oldukları veya bu partilerin yakınında oldukları görülür. Çünkü bilimin çok küçük bir parçasını sorgulayan bir kişinin dünyayı, ülkesini, günlük yaşamı sorgulamaması beklenemez.
Tamam bu söylediklerimin ilerici, sosyalist bir bilim insanında karşılığını anlamak kolay da, peki radikal denilince illa ilerici olmak gerekir mi; gerici radikallerden önemli bilim insanı ya da somutlaştırmak gerekirse Nobel ödüllü bilim insanı çıkar mı? Yazının başlığından anlaşılabileceği gibi, evet. Dinci gericileri bilmiyorum ama az da olsa ırkçı, Nazi örnekler var:
Philipp Lenard 1905’te katot ışınları ve özellikleri araştırmalarıyla Nobel Fizik Ödülünü kazanmıştı. Koyu bir Alman milliyetçisiydi. Henüz daha popüler olmadan önce Nasyonal Sosyalist Parti üyesi olmuştu. Sonraları Lenard, Nazilerin “Ari Fizik” olarak adlandırdığı hareketin başına geçti ve İngiliz ve Yahudi fiziği olarak adlandırdığı fiziğe, doğrusunu söylemek gerekirse, çağdaş fiziğe savaş açtı.
1919 yılında Nobel Fizik Ödülünü başka bir Nazi fizikçi Johannes Stark aldı. 1924 yılında Nazi partisine katıldıktan sonra Lenard ile birlikte Alman Fiziği hareketinin öncülerinden birisi oldu. Stark’a göre, ırksal antisemitizm zafere ulaşsa bile, eğer Yahudi düşüncesi de aynı biçimde yenilgiye uğratılmazsa, kazanılan zafer yarım kalmış olacaktır. Bunun için ülkedeki tüm akademik pozisyonlara sadece saf kan Alman olanlar getirilmelidir.
Konrad Lorenz, 1973 yılında hayvanların doğal ortamlarındaki davranış özelliklerini araştıran çalışmalarıyla Tıp ve Fizyoloji Nobel’ini aldı. Yaptığı çalışmalarla etoloji biliminin kurulmasına da öncülük etmiştir. Lorenz’e göre hayvan davranışlarının kökeninde, endojen uyarılarla harekete geçen ve deneyimlerden bağımsız olarak işleyen bir güdü vardır. Lorenz, sosyal Darwinist bir yaklaşımla bulgularını toplumsal olayları açıklamakta kullanıyordu. Dejenere bireylerin ırkı bozduğunu söylemesi Nazi ideolojisine en büyük teorik desteği sağlamaktaydı. Gençliğinden beri, öğrencilerine Marksizm’in biyolojik açıdan olanaksız olduğunu söyleyerek onları Nazileri desteklemeye çağırmıştı.
Burada bir parantez açıp Konrad Lorenz’in babasından söz etmek istiyorum. Adolf Lorenz, özellikle çocuklarda kalça çıkığı tedavisi için uyguladığı alçılama teknikleri ile tanınan, döneminin en önemli ortopedistlerinden birisiydi. Ancak prematür doğumlarda spastik paralizi (felç) riski daha yüksek olduğu için bu çocukların ölüme terkedilmesi gerektiğini söyleyecek kadar da öjenist bir bakış açısına sahipti.
Evet, üst düzey bilgi üretmek için politik açıdan radikal olmak gerekiyor ve bu radikalizmin illa ilerici olması da gerekmiyor. Ancak,,, sonrasında bilim insanı sorumluluğu açısından bilime getirdiği yeniliğin topluma yaralı olabilmesi için ilericilik gerekiyor. Nazi örneklerinde üç bilim insanı da ırkçı ideolojinin bilimsel temellerini oluşturmak için uğraşmışlar ve sonucun hüsran olması bir yana bugün artık unutulmuşlardır diyebilirim.
Belki ben yazmamış olsaydım, siz bile tanımıyordunuz onları?
(Gazete Manifesto'dan alıntı)