NİYE TIRMANDIN ULA?
Herkes "Bayraklı" yazı yazınca dayanamadım.
Fotoğrafa bakınca içimdeki çocuk bağırdı:
"Niye yazmıyorsun abi be, bu manyak neden tırmanmış o direğe?"
"Bayrağı indirecekmiş.."
"Tamam, indirsin de niye direğe tırmanıyor?"
"Nasıl indirsin tırmanmadan?"
"Yürü be abi, ben de seni politik biri sanıyordum. Bu adam o direğe tırmanmadan bir bayrağı indirmeyi bilmiyorsa ne bok işi var orada?"
"Nasıl indirsin?"
"Adamı deli etme. Bayraklar direklerin tepesine nasıl çıkarlar?"
"İple çekilirler!"
„Peki ne olur o ipin uçları?“
“Bayrak oraya buraya kaçmasın diye ipin uçları direğin altında bir çengele bağlanır!”
“Peki bu adam niye o kadar zahmete girdi de te tepeye tırmandı?”
„Bayrağı indirecek!“
„Bu kelek direğe tırmanmadan bayrağı indirme eğitimi yapmamış mı?“
„Demek yapmamış.“
„Yapsaydı direğin tepesine tırmanmaz, direğin üzerinde bağıran çengeldeki düğümü açar, bayrağı iki dakikada aşağı indirebilirdi değil mi?“
„Sen benden akıllısın çocuk“ dedim gülerek. „Ama o zaman bu fotoğrafı nasıl çektirecek? Nasıl yayınlayacak? Nasıl karıştıracak ortalığı?“
„İşte mesele burada. Demek ki adamın asıl amacı bayrağı indirmek değil, olay yaratmak!“
„Olay yaratmak kısmını doğru buldun ama hala olayın ne olduğunu anlayamadın!“
„Neymiş olay?“
„Özetleyeyim de aklın karışmadan anla: Lice’de olaylar oldu, insanlar öldü-yaralandı. Bu işin üstü nasıl örtülebilirdi? Ulusun milli duyguları ayağa kaldırılarak! Milli duygular nasıl ayağa kaldırılır? Al bir bayrak, yap bir külot, çektir bir resim, gör ebenin örekesini!“
„Ama bu adam don yapmamış ki bayraktan?“
„Yapmamış ama donunu indirmiş! Sonra bayrağı götürmüş. Evde o bayrağa neler yapacağını nereden biliyorsun?“
“Amerika bayraklı ne donlar gördüm ben. Don yapsa ne olur. Altı astarı bez değil mi?“
„Bez ama KUTSAL BEZ! Sen başka bezlerin yasayla korunduğunu hiç duydun mu? Ama o ülkede ‚Bayrak yasası’ var. Bayrak nasıl katlanır, nasıl ütülenir, üzerine hangi koku sürülür, nerede saklanır, güvelerden nasıl korunur, direğe ne zaman çekilir-ne zaman indirilir, hepsi yazar orada. Bayrak yere düşürülmez…“
„Burada dur bakalım. Her yürüyüşe, protestoya ellerinde TC. bayrağıyla gidenlere polis su sıkmıyor mu?
„Sıkıyor!“
„O bayraklar ıslanmıyor mu?“
„Islanıyor!“
„Polisler o bayrak taşıyıcılarını yerlerde sürüklerken bayraklar da yerde sürünmüyor mu?“
„Sürünüyor?“
„Polisler biber gazlarını halka sıkarken biber gazlarına; ‚Bayrakları öksürtmeyin ulan’ diyorlar mı?“
„Biber gazları gidecekleri adresi iyi bilirler, bayraklara dokunmazlar!“
„O direkten indirilen bayrakla yerde polis zoruyla süründürülen bayraklar kardeş değiller mi, aynı fabrikalarda aynı işçilerin osuruk kokularıyla üretilmediler mi?“
„Orasını karıştırma! Biz burada direkten indirileni tartışıyoruz! Bak sayın Öcalan bayrak indirme konusunda ne demiş.“
„Ne demiş?“
„Demiş ki:
„Türkiye halkını bize karşıtlaştırmayı amaçlayan son bayrak provokasyonunun da her iki tarafın gerekli kurumları tarafından ivedilikle soruşturulması ve sonuçlarının tüm halkımızla paylaşılması elzemdir. Bu tarz provokasyonların halkların ortak geleceğini amaçlayan demokratik ulus çözümlemelerimi hedef aldığını herkesin bilmesi gerekir.“
„Aha, demek o direğe tırmanan hergelenin asıl amacı Öcalan’ın ‚Demokratik ulus çözümlemelerini’ hedef almakmış! Ama nasıl oluyor şimdi, bayrağı indiren Kürt diyorlar. Yani bu Kürtler ‚demokratik ulus’olmak istemiyorlar mı?“
„İstemiyorlar. İsteselerdi bayrağı indirmek için direğe tırmanmaz, ipini çekerek indirirlerdi!“
„Yani sorun tırmanmak mı-ip çekmek mi, öyle mi?“
„Öyle, ne zannettin!“
„İpi çekseydi kimse farketmeyecekti ama.”
“Açıklama yapılır, ‘Direkteki bayrak güçlerimiz tarafından zor yoluyla indirilmiştir’ denilebilirdi!”
“Açıklama dedin de anımsadım. Sayın öcalan demiş ki:
„Geldiğimiz aşamanın umut verici bir başlangıç olduğunu söylemiştim. Bu gün itibariyle bu umudumun çözüme dönük somut çalışmalara dönüşmeye başladığını gözlemlemekteyim. Tarihi bir aşamadayız. Başarılı olacağımıza da inanıyorum. Bunu başarmamız için burada yürüttüğümüz görüşmelerin tüm kamuoyunun bilgisine açık, şeffaf ve yasal bir şekilde yürütülmesi gerektiği tartışmasızdır. Böyle olması durumunda sürecin spekülasyonlara değil, demokratik çözüme ve bütün ülkenin demokratikleşmesine dönük olduğu herkes tarafından görülecektir.“
“Ben onu yıllardır söylüyorum da kimse beni dıngılamıyor. Ustelik bazıları bana sövdüler, beni Kürt düşmanı ilan ettiler, değil mi?“
„Lan oğlum sen de her şeye burnunu sokuyorsun. Kürtler’e akıl vermeye kalkışıyorsun!”
“Niye akıl vereyim be? Bendeki akıl bana bile zor yetiyor. Ne demişim yani? Bayrağı direkten indirmek için direğe tırmanmak geri zekalılıktır!”
“Hakaret etme!”
“Hakaret değil, gerçeği söylüyorum. İpin ucunu bulamıyorsan düğümü nasıl çözeceksin?”
“Bu sözünde de ince bir gönderme var gibi geldi bana!”
„Var elbette. ‚Halk adına görüşüyorsan ne görüştüğünü halka da açıklayacaksın’ demedim mi ben?“
„Dedin ve ayvayı yedin! Ne oldu dedin de.. Kitaplarına ambargo koyuldu, seni ‘Sıfırlayacaklarını’ söyledi birileri, Kürt düşmanı, dönek, hain, devrim karşıtı ilan edildin.”
“Meseleyi kişiselleştirme, görüşmeler halksal-bayrak ulusaldır!”
“Sen; içimdeki çocuk, benden yana mısın ağadan yana mı?”
“Ağanın bokunun üstüne bok konulmaz bilirsin..”
İçimdeki çocuğun sorunu nereye getireceğini, ne zaman benimle gırgır geçeceğini bilmeliydim. Bu yaşa geldim, onunla daha bir konuyu bile enine boyuna tartışamadım. Ciddi başlıyor, sonunda işi götürüp gırgıra bağlıyor, benimle barış içinde-güle eğlene bir arada yaşamayı da beceriyor.
Bayrak meselesi de öyle sonuçlandı.
Direğe çıkılır mı çıkılmaz mı?
Amaç bayrağı indirmek mi, tırmanma antremanı yapmak mı?
“Görüşmeleri” görüşme yapanlar halka açıklamıyorlarsa ben mi açıklayacağım?
Orasına da siz karar verin artık.