Ben İstanbul CHP İl Başkanlığına seçilen Canan Kaftancıoğlu’nu tanımam. Eşi Ali Naki Kaftancıoğlu’nu da hiç tanımam. Dünya yazarlar birliğince Türkiye’nin Dostoyevski’si olarak adlandırılan Fakir Baykurt‘tan ve Antalya’da yaşayan Nuri Erkal’dan Ümit Kaftancıoğlu’yla anlattıkları güzel anıları benin onun hemen hemen tüm roman, öykü, röportaj ve çocuk kitaplarını okudum.
Güzel Türkçesi, özellikle toplumun yaralarına parmak basan yazıları, röportajları, öğretmen kökenli olmasından dolayı pedagojiye hâkimiyeti nedeniyle çocuklara okumayı sevdiren çocuk kitapları beni etkilemiştir. Yazın ve medya alanında çalışanlar özellikle gazete, Radyo ve TV alanında çalışan Medya adamları için Röportajlar birer ders kitabı anlamındalar. Edebiyat ve Radyo alanındaki çalışmaları bir ok ödül aldı. Kısacası kendisini halkını aydınlatmaya adayan bir büyük kültür deryası. Ümit Kaftancıoğlu‘nu öldüren Ahmet Mustafa Kıvılcım Mahkemede Ümit Kaftancıoğlu solcu olduğu için öldürdüm“ dedi. Bu katil dört yıl yattıktan sonra cezaevinden çıktı.
Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu olan Ali Naki Kaftancıoğlu hakkında yayınlardan ettiğimiz bilgilere göre daha öğrencilik döneminden beri insan hakları derneğinin çalışmalarına destek vermiş. İşkencelere karşı çıkmış daha Üniversitede tanıdığı Canan hanımla bu alanda beraber çalışmış. Savaşa, ötekileştirmeye, işkenceye, adaletsizliğe karşı çıkanlara birer tıpçı olarak destek vermişler. En azında işkence görenlerin tedavilerini yapmış bunun için bir ücret veya başka bir karşılık beklememişler ve kabul etmemişler.
Bu en çok halkına, eşitliğe, aydınlığa sevdalı olan babasına olan sevgi ve saygının doğal bir sonucudur. Bu durum Ali Naki Kaftancıoğlu’nun eşi olan Canan Hanımın ayrıca yıllardır CHP İstanbul Basın, Kültür ve İletişimden sorumlu il başkan yardımcılığı, İl başkan vekilliği, basından sorumlu il başkan yardımcılığı görevlerini de çok başarıyla sürdürmüş olması İstanbul CHP başkanlığına taşıdığına inanıyorum.
Peki İstanbul CHP İl başkanlığına seçilmesine neden AKP’nin başkanı, Cumhurbaşkanı, AKP’nin ileri gelen parti ve hükümet sözcüleri karşı çıkıyorlar, saldırıyorlar?
Öncelikle İstanbul uluslararası büyük bir kültür merkezidir. Buraya kültür sanat ve Edebiyat alanında olduğu kadar, medya alanında geniş bir bilgiye sahip olan bir hanım efendinin İstanbul’da etkinliğini kıracağından korkuyor. Ancak bu korkusu onun toplumu ötekileştirerek koruyacağını veya genişleteceğini düşünüyor.
Bunu yaparken Canan Kaftancıoğlu’nun eşinin anlattığı bir anısını ters yüz ediyorlar. Onun Domuz eti yediğini ve Domuz etti yiyenlerin Türkiye’yi yönetemeyeceklerini söylüyorlar. Bunu Seçim malzemesi olarak da kullanıyorlar.
Peki Türkiye’de domuz eti yiyen milyonlar var. Yahudiler, Hristiyanlar, Ateistler, Domuz avlayarak kışlık etini karşılayan Müslüman köylüler, Türkiye dışında yaşayan büyüyen vatandaşlarımız, özellikle çocukları. Bu söylemle herhalde Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Bakan Bekir Bozdağ ve daha birçok AKP’li ülkede bölücülük yaptığının ayrımından değiller.
Canan Kaftancıoğlu’nun, eşinin veya bir başka insanın yaptığı siyasi mücadele kimlerin ne yediğine, ne içtiğine, ne inandığına değil, insanların hak ve özgürlükler çerçevesiyle ilgili olmalıdır.
Elbette beni ilgilendiren Türkiye’de yaygınlaştırılan bölücülüktür. Savaş çığırtkanlığıdır, savaştır. Ömrünü dünya halklarının kardeşliğine barışa, sevgiye adayan, her durumda savaşa karşı çıkan bir yazar olarak bu dilin Türkiye’de giderek ötekileştirmeyi sadece derinleştirmekle kalmayacağı bir ülke içi çatışmasına taşıyacağı korkusudur. Suriye Kürtlerine karşı sürdürülen savaş ve savaş çığırtkanlığı bir iç savaşın ayak sesleri olduğunu duyuyoruz.
Önce Alevilere düşmanlıkla başlandı, ardından Kürt düşmanlığı yaygınlaştırıldı, şimdide domuz eti yiyenler denerek, başta Hristiyan kökenli vatandaşlarımız olmak üzere azınlıklar üzerinde bir terör estirileceğinin bir işaretini vermektedir.
Balkanlar’da Eski Sosyalist Yugoslavya ülkelerinde Türk kökenli insanlar yaşıyor diye Kosova, Makedonya, Bosna-Hersek ülkelerin Sırbistan’dan ayrılması halkların kendi kaderlerini tayın hakkı başlığı altında desteklendi. Eski Sovyetler Birliğindan ayrılması için Azerbaycan. Gürcistan, Kazakistan. Kırgızistan. Özbekistan. Tacikistan’ın ayrılığı desteklendi. Tüm AKP yöneticilerinde sık sık TV ekranlarından duyduk, gazetelerden okuduk Suriye’deki Türkmenlerin silahlanması için desteklendiğini ve bu desteğin yıllardır halen sürdüğünü .
Peki bunca halkın özgürleşmesini, kendi kaderlerini tayın hakkını savunan bu AKP yöneticilerine ve Türkiye’deki tüm partili yetkililere hatta her Vatandaşa sormalıyız. Kürtlere Kardeşimiz diyoruz. Ama Suriye de, Kürtlerin özerkliğini elde etmesine neden karşı çıkıyoruz. Orduyla Suriye topraklarına girerek kardeşimiz dediğimiz Kürtleri öldürüyoruz? Hükümet’in bu durumu Türkiye Cumhuriyetinin ana kurucu güçlerinden en önemlisi olan Türkiye Cumhuriyetinin sınırlarını, bütünlüğünü savunan 20 milyondan fazla Kürtlere sadece güvensizlik değil, hakaret de değil midir?
Türkiye’de Hükümet olan Başta AKP olmak üzere tüm partiler, Kürtleri düşman göstermekten ve diğer azınlıkları ötekileştirmekten vaz geçmeliler. Bu tavırları ülkemizi parçalanmanın eşiğine getirdiklerini görmeliler. Suriye topraklarında kardeşin kardeşi öldürmesini sürdürmekte Türkiye Halklarının hiçbir çıkarı yoktur. Bu nedenle Türkiye Hükümeti’nin Suriye topraklarında daha fazla gencimizin ölmemesi için orada bir Savaş sürdürme hevesinden vaz geçmelidir.
Sonuç olarak gelişen olaylardan uzak durarak tarafsız bir gözle gelişen olaylara baktığımızda Canan Kaftancıoğlu’nun savaş karşıtı olmasından dolayı Dünya kültür Merkezi olan İstanbul CHP İl Başkanı olmasında savaştan büyük çıkarları olanlar rahatsız oluyor. Bu durumu tüm savaş karşıtları, barış ve halkların kardeşliğini savunanlar görmeli anlamalıdır. Savaşa karşı sesini yüceltmeliler…
17 Ocak 2018
Molla Demirel