Büyük güçler! Kendini büyük gören, devletler, şirketler, örgütler, tarikatlar, hanedanlar...
Hep aynı prensiple çalışırlar.
Medeniyet prensibi.
Nedir medeniyet prensibi?
1. Bilgili olmak, her konuya hakim olmak. Neyi isteyip neyi istemediğini bilmek.
2. Bir amacı, hedefi olmak.
3. Politik davranmayı en iyi bilmek.
Politika: eski Yunanca,
Pol; kutup.
Poli: birden fazla kutuplu.
Tik: yüz, görünen.
Politika: çok yüzlü.
Politik davranmayı bilen büyük güçler, halka karşı güler yüzlü, sevimli, şefkatli, kültürlü, babacan, koruyucu melek yüzünü gösterir. Bu melek yüzün kafasında bir amaç vardır örneğin devlet kurmak, veya devleti ele geçirmek veya devlet gibi bir güç olmak.
Böyle bir güç olabilmek için öncelikle paraya, para kaynaklarına ihtiyaç vardır. Ne yapıp edip para kaynakları ele geçirilmelidir. Para ele geçirilince en önemli merhale kazanılmış demektir, nitekim parayı bastırınca şirketler kurulur, enstitüler açılır, okullar, üniversiteler kurulur, bu okullarda eğitim verecek öğretmenler, hocalar, enstitülerde faaliyet gösterecek yazarlar, çizerler, sanatçılar, laboratuvarlarda buluşlar yapacak mühendisler, uzmanlar zibil gibidir, bastırırsın parayı, hepsi kendini satmak için sıraya girer. Hiç biri kime ve neye hizmet ettiğini düşünmez, sorgulamaz, hepsi iş bulmak, para kazanmak, ev kurmak, kendini gerçekleştirmek derdindedir. Atom santralinde çalışan mühendis başarısıyla gururlanır, üretilen bombadan gocunmaz, atom artıklarından, yolaçtığı çevre felaketinden kendini sorumlu hissetmez. Silah fabrikasındaki işçi, işyeri kapanmasın diye sendikalarla mücadele eder, işyerinin açık kalması, daha çok silah üretimi, daha çok savaş, ölüm diye sorgulamaz.
Kimya sektöründe, pedagoji alanında, sosyal bilimlerde, inşaatçılıkta, hizmette, her alanda bu böyledir, kimse kime ve neye hizmet ettiğini sorgulamaz, sadece çalışır ve üretir. Ürettiği şeyin hastalıklara, savaşlara, ölümlere sebep olup olmadığıyla ilgilenmez.
İnsanın kendine yabancılaşmasıdır bu, ruhunun ve vicdanının ve ahlakının ve bilincinin ve yaşama amacının çalındığının farkına varmaması hailidir. Bu sistemin içinde birer çark haline gelen bireyler ağızları solcu olmuş, dinci olmuş, sloganları devrim olmuş, özgürlük olmuş farketmez, bir yandan kötülüğü dokurlar, kendileri dokuduklarının farkına varmaz, ötekileri suçlarlar. Her dönem ötekiler daha fazla suçludur, örneğin Nazi Almanya'sında komünistler haklıdır, Sovyet Rusya'sında atom denemelerinde ölen ve sakat kalanlara dikkat çeken Sovyet karşıtları haklıdır.
Bu kısır çekişme, karşılıklı suçlama, suçlamaların savaşa dönüşmesi kaderdir, o çatışmalarda ölmek, kahraman olmak da ayrı bir kader.
Büyük güç olmanın diğer yüzleri de var.
İstihbarat: rakip -devletin, şirketin, örgütün, tarikatın zayıf yanlarını tespit etmek.
Vurucu güç, silahlı teşkilat.
Büyük güçlerin melek yüzlerinin melek askeri güçleri vardır, masum, savunma teşkilatları.
Bir de karanlık yüzlerinin silahlı güçleri vardır, gizli faaliyet gösteren, rakiplerin zayıf yanlarından vurmak için.
Melek yüzle yapılan pazarlıklar, asıl karanlık tarafta, derin güçlerle yapılır, rakipler birbirlerini zayıf yanlarından vururlar ve melek yüzleriyle gülümseyerek, eğer istenilen şeyleri vermezlerse devamının geleceği hatırlatılır.
ABD ve AB'nin melek yüzlü savunma gücü Nato.
Nato istihbaratı ve her ülkede örgütlenmiş olan gladyo/Fetö benzeri teşkilatlarla hedef aldıkları ülkelere karabasan gibi çöker. Bir eli tarikatlar, İşid gibi dinci örgütler, diğer eli PKK gibi, etnik sorunlar, diğer eliyle de bulduğu her sorunu kaşıyıp kanatmak üzere faaliyet gösteren uluslar arası enstitüler, vakıflar, medya kuruluşları falan.
AKP, devleti ele geçirmeye karar vermiş tarikatların, Nato'nun gladyo fetönün desteğini alıp, Suudi sermayesiyle palazlanmış, mafya, etnikçi ağalar ile 60 yıllık bir mücadelenin sonunda devlet erkine oturmuş mafya-parti.
Yılbaşı gecesi, silahlı kişiler Türkiye'nin en ünlü gece kulübünü basıyor ve onlarca insanı katlediyor. Canımızı yakıyorlar bir kere daha.
Kimin işi, ne için bu katliamlar?
Muhtemelen İslamcı birileri üstlenecek.
Farketmiyor. İişid de olsa, PKK da olsa, AKPnin osmanlıcıları da hepsi ülkenin aydınlık, cumhuriyetçi, laik kesimini hedef alıyor. PKK Güven Parkta, Beşiktaş'ta çArşı'yı bombalarken, Ankara garında yürüyüşe giden sosyalistleri bombalayan İşid'çilerden bir farkı yok, ikisi de ülkenin aydınlık yüzüne, laikçi, cumhuriyetçilerine saldırıyor.
Bu geceki saldırı Nato güdümlü İşid Fetö olabilir, hükümete gözdağı vermek gibi ama asıl hedefi aydınlık yüzümüzedir, en çok AKP'nin arkasındaki tarikatların yüzünü güldürür. Laikçilere yaşam alanı bırakmamak, adım adım tüm semtlerden, giderek lokallerden temizlemek, laik sesleri susturmak, evlerine hapsetmek, şeriat yobazlarına meydanlarıi sokakları, şehirleri ve ülkeyi teslim etmek. İstenen bu gibi görünüyor.
Kimin hangi hesapla yaptığı hiç önemli değil, sonuç hep aynı kapıya çıkıyor, 15 Temmuz darbesi de öyle olmuştu, AKPye karşı ama AKPnin gökte ararken yerde bulduğu.
Bir yandan AB ülkeleri Türkiye'nin Gezicilerine kapılarını açıyorlar, gelin gelin, özgürlüğe koşun diye çığırtkan gibi bağırıyor, reklam yapıyorlar, ülkenin beynini, ruhunu, aydınlarını söküp ülkeden koparmak, ülkeyi daha rahat talan edip yağmalayabilmek için.
Bu ülkeyi bu kadar kolay yıkabileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Son sözümüz söylenmedi...
Aşk ile.