Suudi Arabistan da, Mekke kentinde Mina da, hac görevini yerine getirirken 'şeytan taşlamaya' giden 'hacı adayları' ikinci kez bir katliam karşı karşıya kaldılar.
Katliam da yine, resmi rakamlara 753 hacı adayı yaşamını kaybetti. Bundan 10 gün kadar önce yaşanan diğer bir katliam da, vinç düşmesi sonucu, yine resmi rakamlara göre 107 'hacı aday' yaşanan katliamın mağduru olmuş ve hayatını kaybetmişti. Henüz acısını atlatamayan, 'inançlı' insanların yeni bir katliamla yüz-yüze kalmaları, yabana atılacak cinsten değildir.
Suudi sermayesi kârlarını artırmak, sermayesini katlamak için, 'hac ziyaretini' yapmakta olan insanların yaşamını dahi hiçe saymaktadır. Gereken önlemi almayan, sadece ne kadar kâr payı elde edecekler, hesabından yola çıkan zihniyet yaşanan katliamın esas sorumlusudur.
24 Eylül 2015 Perşembe, Kurban Bayramı günü yaşanan bu katliamda, resmi rakamlara göre 753 'hacı adayı' yaşamını kaybetti, bir o kadar da, yaralı bulunmaktadır. Bu yaşananlar bir kaza değildir. Asla es geçilecek ve 'takdiri ilahi' olarak anılacak bir durum değildir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın Suudi sermaye çevreleri ve diktatörlerini aklamak için, yapmış olduğu açıklamalar manidardır.
R.T. Erdoğan'ın dediği gibi; «Dünyanın birçok yerinde böyle organizasyonlarda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu sadece hac organizasyonunda değil spor ya da yarışmalarda da oluyor. Bardağın dolu tarafından bakmak isabetli olur.'' Demekle, katliam, 'aklanamaz' Suudi sermaye çevrelerinin sorumluluğu, yok sayılamaz.
Bardağın neresinden bakarsak bakalım, Mekke Mina da yaşanan açıkça bir katliamdır. Katliamın sorumlusu da, Suudi sermaye çevrelerinin kendisidir. Kâr hırsıdır. İnsana değer vermeyen, faşist zihniyetidir. Bu katliamın sorumlularını ve Suudi sermayesinin içinde bulunduğu aciz durumu kurtarmak, R.T. Erdoğan'ı, neden bu kadar tasalandırmaktadır? Yoksa ödenecek bir diyet borcumu var?
R.T. Erdoğan konuşmasının devamında;"Kalkıp da illa Suudi Arabistan'a burada bir fatura, suçlusu buymuş gibi böyle bir yaklaşımı doğrusu ben doğru bulmuyorum. Tam aksine Suudi Arabistan, şu ana kadar katıldığım hac farizasında, Umre'de orada yapılan organizasyon çalışmalarını, hassasiyeti de yakından bilen bir insanım.''
R.T.Erdoğan'ı, anlamak için zorlanmamak elde değil, peki bu katliamın, 753 insanın ölümünden sorumlu kimdir? Katliamın faturasını kime çıkaracağız? Bu telaş neden, Suudi yetkilileri dahi kesin bir açıklama yapmadan, Suudi diktatörlerini aklama girişimi neyin işaretidir? Yoksa katliama uğrayan yaşamını kaybedenler mi, suçlu ve sorumludur?
AKP kendi içinde kararsız davranmaktadır. Mekke Mina da, yaşananları, katliamları, 'kaza olarak görüyorlar. Hatta, 'takdiri ilahi' olarak görüyorlar. Buna paralel olarak ta AKP kurmayları içinde sürekli, 'iyi polis-kötü polis' rolünü oynamak fıtrattandır. R.T.Erdoğan'ın, mesai arkadaşlarından, M. Ali Şahin bu boşluğu doldurmak için bir şeyler açıkladı. '' "Kimse milliyetçilik yaptığımı düşünmesin. Bize versinler, Türkiye oradaki organizasyonu kimsenin burnu kanamadan hac vazifesini yaptırır Allahın izniyle. Ücret de talep etmiyoruz. Suudi Arabistan hükümetine sesleniyorum; Verin bize, Türkiye'ye. Türkiye olarak oradaki organizasyonu çok nizami bir şekilde hallederiz, çözeriz.''
M. Ali Şahin'de, görüldüğü gibi durumdan, 'vazife çıkarıyor' Suudi yöneticileri, 'suçlayarak' bakın neler söylüyor; «Kardeşim tedbiri sen alacaksın. Düzeni sen sağlayacaksın. Onları yönlendireceksin. Afrika'dan gelmişler. Yol, iz bilmeyebilirler. Onları öğretecek, yol gösterecek sizsiniz. Yönlendirme levhaları, hatta insanlarla onlara rehberlik edecek sizsiniz. Bunun mazereti olamaz. İhmal sonucu ölümler meydana gelmiştir. Bundan sonra bunların yaşanmamasını diliyorum.»
Bu kadar pişkinlik olur ancak, AKP kurmaylarının ilk pişkinlikleri değil. Kimi suçluyorlar oda belli değil. Şunu açıkça belirtmekte yarar var. Suudi sermayesi, petrol şeyhleri, kârlarına-kâr katmak, sermayelerini katlamak için, 'hac farizasını' yerine getirmek için, Mekke Mina'da bulunan günahsız insanların yaşamlarına mal olan katliamlar yaşansa da, kendi çıkarlarını gözetmektedirler.
Katliam sonrası, hayatını kaybedenlerin cesetlerinin, insanı olmayan bir yaklaşımla üst-üste, 'bocalamaları' insana verilen değeri anlatmaya yetmektedir. Görüntüler gösteriyor ki, Suudi sermayesi, hayatını kaybedenlerin cesetlerini, 'odun' yığını gibi yığarak, insana verdikleri değeri dünya âleme ilan etmişlerdir.
Suudi sermayesinin, faşizminin, 'din' adına, 'hac' ziyareti adına insana verdikleri değer bu kadar. İnanın, Suudi sermayesinin, petrol ve Kâbe ziyaretinden kazandıkları paraları banka ve kasalarında saklarken hassasiyetleri, 'Kâbe yi ziyaret' eden ve katliama uğrayan insanlara gösterdikleri itinadan daha çoktur.
Bu insanların, 'acınası' durumunu gördüğümüzde yazılacak nasıl bir cümle kurabiliriz. Katliamda hayatını kaybeden bedenlerin cesetlerinin üst-üste yığılmış olması, Mina da, yaşanan katliamın boyutlarını ortaya sermektedir.
Petrol şeyhleri ve onlarla işbirliği içinde olan, göbekleri şiş, gerdanları kalın para babaları, lüks otellerde keyif sürerken, fakir fukaraya 'layık' gördükleri, cesetlerinin üst-üste yığılmasıdır!
Mina da, yaşamını kaybeden yoksul insanların, toprakları bolsun, ailelerinin başları sağ olsun, yaralılara acil şifalar dilemekten başka ne yapabiliriz.
Evet, yapabileceğimiz bir şeyler var! Bu katliamın sorumlusu din bezirgânlarını, diktatörlerini, onları kollayan zihniyetleri başımızdan def etmektir!
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
Twitter: AliekberP
Facebook: aliekberpektas
25 Eylül 2015