31 Mart seçimleri sonrası Türkiye’de herkes şunu fark etti: Türkiye'de yapılan yerel seçimlerin kaybedeni AKP oldu. Her ne kadar 22 yıldır iktidarda olan parti, seçim sonrasında yer yer sonuçları iptal ettirmeye çalışıp; yeniden oylama talep etse de, bu kez istedikleri yönde seçim sonucu elde edemediler.
İslamcı-kapitalistler, varoluşlarından bu yana ilk kez ülkedeki en güçlü ikinci güç haline geldi ve birçok kalesini kaybetti. Peki mutlu olabilir miyiz? Her halükârda. Çok çabuk sevinmeli miyiz? Beklemek gerekir. Zaten Mayıs 2023'teki son Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi AKP'nin yerini almayı başaracağından fazlasıyla emindi. Sonrasındaki hayal kırıklığı daha da büyüktü. Bir daha kibirlenmemek için bu seçim sonuçlarının doğru okunması gerekiyor.
AKP kaybetti ama...
Erdoğan'ın bir dönem daha aday olmasını sağlayacak bir erken seçim ya da anayasa referandumu olmadığı varsayılırsa, bir sonraki seçime dört yıl var. AKP'nin zayıf noktası ekonomi politikası, özellikle de yüzde 70 civarındaki yüksek enflasyon. Enflasyon başta olmak üzere emeklilerin beklentileri önemli bir sorun. En azından maaşların enflasyona göre ayarlanması yönünde bir girişimde bulunulması gerekiyor, emeklilerin çoğu ayda 10 bin lira (288 euro) olan 17 bin lira (490 euro) asgari ücreti bile alamıyor. Seçmenlerin yüzde 26'sını emekliler oluşturmakta ve 19 Mart'ta ülke çapında sokaklara döküldü.
İslamcı muhalefet kanadının bu kez AKP'ye yönelttiği başlıca eleştirilerden biri de “İsrail'le yapılan utanç verici ticaret” oldu. Bu, önceki seçimlerde nadiren rol oynadı ve şimdi elbette İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı sürdürdüğü sınır dışı etme savaşıyla ilgili. AKP'nin İsrail'e yönelik ekonomi politikası İslamcı çevrelerde huzursuzluk yarattı ve saldırılara yol açtı. Dış politikadaki bu bariz çifte standartlar her seçimde ortaya çıkmıyor; gündeme göre değişiklik göstermektedir.
AKP dış politikayı da “milliyetçi dalga” için kullanabilir. ABD Başkanı Joseph Biden döneminde Kürt bölgelerine yeni işgal savaşları zorlaşırken; Biden'ın selefi Donald Trump, Ankara'ya Suriye gibi komşu ülkelerdeki işgaller için defalarca yeşil ışık yaktı. ABD'deki başkanlık seçimleri nasıl sonuçlanacağına bağlı olarak Türkiye'nin bölge politikasını da etkileyecek. O zaman seçimlerden önce “Kürtlere karşı savaş” yeniden repertuarın bir parçası olabilir.
AKP'nin aday seçimi bu kez zayıftı. Özellikle İstanbul ve Ankara'nın iki büyük kentinin belediye başkan adayları olan Murat Kurum ve Turgut Altınok, Erdoğan ile aynı türden değildi. Kurum, karizmatik olmayan bir bürokrat ve seçim kampanyasında o kadar çok hata yaptı ki; sosyal medyada dahi birçok kez alay konusu haline geldi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun destekçileri, yeniden seçilmesini belediye binası önünde kutladı
Her şeyden önce Kurum "Ben kazanırsam Gazze'deki mazlumlar sevinecek" açıklamasıyla eleştirildi. İmamoğlu’nun AKP’li rakibi Altınok da şu açıklamasıyla ortalığı karıştırdı: İlk başta mal varlığını açıklamayı reddetti, ta ki baskılar artıncaya kadar. Monako ve Vatikan gibi şehir devletlerini geride bırakarak en az altı milyon metrekare araziye sahip olduğu ortaya çıktı. "Mal bizim değil Allah’ın, biz emanetçiyiz" şeklinde açıklama yapan Altınok, her halükarda seçim akşamı sonrasında partisinin cesur bir özeleştiri yapacağını açıklamıştı. Seçim çalışmaları boyunca Altınok ve AKP seçmenini konsolide etmek için tüm devlet kaynaklarını elinde bulundurmaya ve kullanmaya devam etti.
CHP'ye güven artıyor
CHP'nin tepesindeki değişim açıkça başarılı oldu ve morali bozulan seçmen açısından iyi oldu. Kemalist muhalefet partisi uzun süredir yüzde 25 civarında sadece Ege ve Akdeniz partisi iken bu kez yüzde 37,76 oy alarak İç Anadolu ve Karadeniz kıyılarına kadar uzanan illeri de kazanmayı başardı. Parti için bu, bir sonraki seçime kadar son derece iyi yönetmesi gereken muazzam bir inanç sıçraması anlamına geliyor. Çünkü AKP, istismar edebileceği hataları sabırsızlıkla bekliyor olacak. CHP 2019'da kazandığı illerin hiçbirini AKP'ye kaptırmadı. Hatay adayı hariç. (Lütfü Savaş: 2009'dan bu yana burayı yöneten ve 6 Şubat 2023 deprem felaketine hazırlık yapılmamasından kısmen sorumlu tutulmakta. Seçim öncesi kamuoyunda özellikle CHP’nin kendi tabanında dahi Savaş’ın adaylığı büyük tepki toplamıştı)
Yeniden seçilen İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, yargının kendisini devam eden bahaneli yargılamalarla siyasetten men edilmemesi halinde, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimi için neredeyse kesin aday olacağı değerlendiriliyor. Ankara'da AKP'den yüzde 30 daha fazla kazanan İmamoğlu'nun partili arkadaşı Mansur Yavaş da, şu anda bu ihtimalin düşük olduğu düşünülse de kendisi için bir tehdit oluşturabilir.
Seçim akşamı CHP lideri Özgür Özel, ülkenin batısında CHP'ye destek veren tüm "Kürt Demokratlara" teşekkür etti. Özellikle Kürt belediye binalarının yeniden zorunlu yönetim altına alınması durumunda, “Kürt Demokratların” gelecekte güzel sözlerden daha fazlasına ihtiyaç duyacağı açıktır. Van'da yaşananlar bizi nelerin beklediğine dair ilk izlenimi veriyor.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) adayı Abdullah Zeydan'ın 31 Mart seçimeri sonrası tansiyonun yükselmesine sebep olan seçilme hakkı krizinin aşılması sürecinde Türkiye’de özellikle Kürt bölgelerinde gergin dakikalar yaşandı. Sonuçta DEM, CHP ve TİP’in de bölgeye giderek ortak dayanışma sergilemesi Türkiye’de yeni bir sol ittifakın başlangıcı olarak görüldü ve bölgenin de talebi bu doğrultada oldu. Bütün bu baskılara karşı aktif bir şekilde konumlanan yeni CHP'ye ihtiyaç var.
»Direnç hayat demektir«
Zeydan'ın adaylığı seçim sonrasındaki en güzel haberlerden biriydi. Van halkı çarşamba akşamı geç saatlere kadar başarılı direnişlerinin meyvelerini kutladı ve Kürt özgürlük hareketinin "Berxwedan Jîyan e!" (Direniş hayat demektir) sloganını attı. YSK tarafından DEM adayının haklarının bir süre geri alınmasının üzerinden Van’da dükkanlar protesto amacıyla kepenkleri indirdi ve sokak kavgaları yaşandı.
Bu seçimde özellikle dikkat çekici olan şey, DEM Parti seçmenleri arasındaki yüksek düzeydeki siyasi farkındalıktı. Partinin İstanbul'da kendi adaylarını göstermesine ve 17 Mart'ta kentte düzenlediği Nevroz şenliğine 300 binden fazla kişinin katılmasına rağmen, DEM Parti burada yüzde ikinin biraz üstünde oy alabildi. Sol ittifakla birlikte katıldığı 2023 parlamento seçimlerinde ise bu oran hâlâ yüzde 12'ydi. AKP'nin kazanması için muhtemelen muhalif, demokrat kesim kendi adaylarına rağmen İmamoğlu'na oy verdi.
İslamcı muhalefet
Son oylamanın kazananları arasında tartışmasız Yeni Refah Partisi (YRP) yer alıyor. Bir anda üçüncü en güçlü güç haline geldi ve AKP'nin kalesindeki oyların eriyip gitmesinde büyük rol oynadı. Erdoğan'ın bu İslamcı partiye karşı harekete geçmesini bu kadar zorlaştıran şey, bu partinin aslında kendi partisi AKP'nin kökü olması. İktidar partisi gibi o da AKP'nin bir zamanlar öncüsü Necmettin Erbakan'dan ayrıldığı ve siyasi sonunun başlamasına yardımcı olduğu Millî Görüş hareketinden geliyor. YRP'nin başında babasının intikamını almak istediği söylenen Erbakan'ın oğlu Fatih Erbakan var.
YRP seçim kampanyası ağırlıklı olarak yoksul, muhafazakar ilçelere odaklandı ve AKP'yi defalarca İslamcı tarafların baskısına maruz bıraktı: Parti İsrail ile ticareti, Kürecik'teki NATO üssünü ve hükümetin "İslami olmayan faiz oranı politikasını" eleştirdi. Emekliler için daha fazla para talep edildi. Urfa ve Yozgat'ta belediye başkanlığını YRP aldı. Ama daha da önemlisi: Yüzde altıyla ülke genelindeki yüzde yedilik parlamento barajını zorladı. Bu sonuçla, bugüne kadar kendisine oy vermeye cesaret edemeyen tüm potansiyel YRP seçmenlerine, engeli aşma endişesi nedeniyle bir mesaj vermiş oldu. Geçmişte AKP öncelikle HAS partisi gibi İslamcı partileri saflarına katmaya çalıştı. YRP bir umut ya da ilerici bir alternatif olamaz. Bunların demokratik muhalefet güçlerine faydası yalnızca AKP'ye verilen önceki oyların parçalanmasıdır.