Kaos GL Hukuk Koordinatörü avukat Kerem Dikmen, Junge Welt'teki "Şiddet cezasız kalmakla ödüllendiriliyor" başlıklı söyleşide, Türkiye'de seçimlerden sonra LGBTİ+'lara yönelik kamu kurumları tarafından yapılan nefret söylemi ve saldırıların artmasına dikkat çekti.

Röportaj: Süheyla KAPLAN 

Gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan Suriye'de öldürüldü Gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan Suriye'de öldürüldü

 1. Türkiye'de LGBT bireylerin genel durumu nedir? Yasal ayrımcılık da dahil olmak üzere ne tür ayrımcılık veya zulümle karşılaşıyorlar?

Türkiyede LGBTİ+'lar BM ve Avrupa Konseyi mekanizmalarca kabul edilmiş bütün hak alanlarında ayrımcılığa uğruyorlar. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Ekonomik ve Sosyal Haklar Sözleşmesi veya İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesini düşünün ve burada tanımlandığını bildiğiniz bütün başlıkları aklınıza getirin. LGBTİ+'ların yaşam hakkı dahil her türlü hakkı Türkiye'de ihlal ediliyor. Bu ya doğrudan devlet görevlilerinin eylemleriyle gerçekleşiyor veya üçüncü kişilerden LGBTİ+'lara dönük ayrımcılığı, şiddeti veya yasaya uygun olmayan eylemlerin devlet tarafından cezalandırılmaması veya yaptırıma tabi tutulmaması şeklinde gerçekleşiyor.

2. Hafta sonu İstanbul ve İzmir'de onur yürüyüşleri düzenlendi. 160'tan fazla gözaltı yapıldı. Polis saldırılarının nedeni neydi?

Polis saldırısının nedeni, LGBTİ+'ların anayasada güvence altına alınmış gösteri haklarının Valilikler tarafından yasaklandığının duyurulmasıydı. Valilikler emretti her iki şehirde de. Anayasanın LGBTİ+'lar için uygulanmamasını emrettiler. Tabii valiliklerin de kendi başlarına verdikleri karar olarak düşünmemek gerekir. Türkiyeli LGBTİ+'ların gündemi toplumsal cinsiyet eşitliğini ana akımlaştırmak, Türkiyeyi yönetenler ise toplumsal cinsiyet eşitliğini marjinalleştirmek şeklinde bir gündeme sahip. Dolayısıyla mesele polisin kaba davranışı veya kötü muamele ve kimi zaman işkence olarak nitelenebilecek muamelesinden daha geniş ve örgütlü.

3. Erdoğan daha seçim kampanyası sırasında LGBT hareketini hedef aldı. Birkaç kez de muhalefeti "eşcinsel" ya da en azından LGBT yanlısı olarak nitelendirdi. Bu düşman imajının arkasında ne var?

Türkiye, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi muhafazakarlık ekseninde kutuplaşma yaşıyor. Bu aynı zamanda içine milliyetçiliği de alan bir eksen. Temel mesajları güçlü ulus, güçlü aile, geleneklere bağlılık, Batının emperyalist dayatmalarına karşı milli kültürle direnmek. Bu kutuplaşma zemininde Erdoğan LGBTİ+'ları hedef alırken bunun seçimler için faydası olduğunu düşünüyor. Bundan ayrı ve daha önemlisi ise zaten Erdoğan'ın hiçbir zaman LGBTİ+'ları toplumun  haklar bakımından eşit bileşenleri olarak görmeme şeklinde özetlenebilecek siyasi anlayışı. 

4. Muhtemelen 14 Mayıs'ta seçilen parlamento, cumhuriyet tarihinin en aşırı sağcı parlamentosudur. Kürt Hüda Par ve Yeni Refah Partisi gibi açıkça İslamcı güçler de meclise girdi. LGBT toplumunda bu nedenle ne gibi korku ve endişeler var?

LGBTİ+ toplumunun temel endişesi, yaşam haklarına dönük saldırıların ve hedef göstermelerin aldığı sistematik boyutun daha fazla ihlal üretmesi. Bu çok güncel ve gerçekçi bir risk. LGBTİ+'lara dönük şiddet devlet tarafından cezasızlık politikasıyla karşılanıyor. Onun dışında Türkiye Cumhuriyeti devletinin mevcut yönetiminin "LGBTİ+ hakları insan hakları değildir" şeklinde özetlenebilecek politikası, hayatın diğer alanlarından LGBTİ+'ları sistematik olarak tasfiye etme endişesine yol açıyor. Bunun son noktası elbette LGBTİ+ var oluşunun kriminalize edilmesi olacaktır. 

5. LGBT derneklerine yönelik halihazırda tehdit edilen yasakları şimdi ne ölçüde bekleyebiliriz?

Şu anda LGBTİ+ örgütlere dönük adı konulmamış bir yasak zaten var. Ayrıca LGBTİ+ örgütleri, LGBTİ+ komünitesinin parçası, onlarla bütün. Dolayısıyla bir yerde 1 Mayıs gösterisi yasaklandığında nasıl ki oradaki sendikaların etkinliklerini de yasaklamış olursunuz, onur yürüyüşlerini yasakladığınızda da LGBTİ+ örgütlerin kamusal alana çıkışını yasaklamış olursunuz. Devlet tarafından dernekler kanununa dayanılarak yapılan denetimler amacından saptı ve sistematik bir baskı aracına dönüşmüş durumda. Dernekler yasasında anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı düzenlemeler zaten yapıldı. 2017'de Ankara ilinde ilan edilip sonrada mahkemece iptal edilen genel yasaklama kararıyla hedeflenen şu anda tek tek, özel yasaklama kararları veya fiili yasaklarla gerçekleştiriliyor zaten. Bundan sonraki adım ise derneklerin kapatılması olur. Bu gerçekleşir mi? Gerçekleşmez demek realizmden uzaklaşmak demektir. Durumu izliyoruz.

6. Türkiye'de LGBT bireylerle ne ölçüde ve hangi taraflar arasında dayanışma var?

LGBTİ+'lar hayatın her alanında zaten bir arada duruyor. Üniversitesinde, sendikasında, dernek ve benzeri örgütlenmelerde, kültür-sanat faaliyetlerinde. Topluluk içi dayanışma zaten güçlü. Onun dışında LGBTİ+ hareket kadın hareketinin hem öznesi hem paydaşı. Trans dışlayıcı ekolleri bir kenara koyarsak kadın hareketiyle LGBTİ+'lar arasında çok güçlü bir ittifak var. İzmir Barosu, ardından Ankara Barosu gibi avukat meslek kuruluşlarının da son dönemde yoğunlaşan desteğini görmek mümkün. Onun dışında toplumsal harekette bir şeyler yapmaya çalışan kesimler elbette var ancak bu kesimler bir hareket olarak adlandırılabilecek seviyeye gelebilmiş değil. Çünkü sistem toplumsal muhalefetin gelişeceği zemini hiç oluşturmamak üzere yeniden yapılandırıldı ve muhalefet bileşenleri polis aracılığıyla sindiriliyor. Onların, yani bu saydıklarım dışında kalan muhalefet bileşenlerinin LGBTİ+'larla dayanışması da çok değerli elbette ancak etkisi sınırlı.

7. Eskiden eşcinselliği "proleter olmayan" olarak karalayan ve gösterilerde LGBT bireyleri tehdit eden militan sosyalist örgütler bile artık LGBT hakları için mücadele ediyor. Bu olumlu gelişme nasıl ortaya çıktı?

LGBTİ+ hakları için mücadele ediyorlar mı, böyle bir güçleri var mı sorusu bende yanıtsız, öncelikle bunu belirleteyim. Bunu bir eleştiri veya genelleme olarak görmeyin ancak Türkiye'de sosyalist hareketin hem nicelik hem de nitelik olarak bir krizden geçtiğini kim inkar edebilir? Kendi krizini aşmasına vesile olacak bir teorik, politik tartışmayı yapamazken LGBTİ+ hareketin önünü açacak bir mücadele beklentisini bu yapılara yöneltmek onlara da haksızlık olur. Sosyalist hareket ve partileri, kendilerini işçi sınıfının iktidar yolundaki politik aracı olarak görüyor genelde, kimlik hareketlerinin geneli ve özel olarak LGBTİ+ hareketse sınıfsal açıdan heterojen. İçinde ev işçisinden veya kol işçisinden beyaz yakalısına, orta boylu işletme sahibinden holding yöneticisine kadar her sınıftan insan var. Bu, sosyalistlerin kimlik hareketlerine nasıl yaklaşacağı konusunda bir kararsızlığa yol açıyor. Aynı kararsızlığı kadın hareketine yaklaşımlarında da, Kürt hareketine yaklaşımlarında da veya diğer kimlik hareketlerine yaklaşımlarında da gördük, görüyoruz. Bununla birlikte, sanıyorum sosyalist hareket iki nedenle, ilki kendi dışında gelişen ve serpilen bir LGBTİ+ hareketi gözlemleyerek, ikincisi de kendi içindeki LGBTİ+'ların da tartışmaya zorlamasıyla pozitif anlamda bir değişim yaşadı ve 2013'teki Gezi Protestolarıyla birlikte temas noktaları çoğaldı. Artık sosyalistler içinde LGBTİ+ hakları mücadelesini bir eşitlik mücadelesi olarak gören yaklaşımlar da karşılık buluyor.

Kerem Dikmen, Türkiye'de LGBTİ+'ların (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks kişiler) hakları için mücadele eden Kaos GL derneğinde avukat ve insan hakları program koordinatörüdür.