“Neyin var senin?
Korkuyor gibisin!”[1]
Kapitalizmin korku olduğu ve sürüleştirdiği yığınları da korku imparatorluğuna köle ettiği bir “sır” değil.
Dogmalarla beslenen korku, ağır bir yüktür; “küçük” ölüm, ya da ölümün yarısıdır; cehalet ile beslenir; zihni sakatlar; mantığın düşmanıdır; zihni köreltir; tamamlanmamış bilgidir; bâtıl itikat şiddetinin çocuğudur…
Korkunun temelini bilinmeyene yaslanan dogmalar oluşturur; o, aklın katilidir.
Korkusuz doğan insan(lık)a korku iktidarca enjekte edilirken; Lucretius, “Korku, dünyada tanrıları yaratan ilk şeydi,” der ve “Tanrıları yaratan korkudur,” diye ekler Louis Althusser de.
Oysa hayat, korkunun nihayete erdirildiği yerde başlar. Aslında korkulacak hiçbir şey yoktur; sadece anlaşılacak şeyler vardır.
Ancak…
Henrik Ibsen’in, “Sen ona inanç dersin, biz korku deriz”; Vladimir Bartol’un, “Korku kimseyi ölümden kurtarmaz”; Friedrich Schiller’in, “Ölüm korkusu, ölümden daha korkunçtur”; Victor Hugo’nun, “Korkutanlarla korkanlar arasında sessiz bir suç ortaklığı vardır”; Horatius’un, “Korkularına boyun eğen, özgürlüğüne sırt çevirir”; Alice Miller’in, “Cesaret de korku kadar bulaşıcı olabilir”; Chuck Palahniuk’un, “Seni en çok korkutan şeyleri yap,” notunu düştükleri korku insanı işlevsizleştirir; yalan söylemeyi, boyun eğmeyi öğretir.
Çünkü dogmaları bilgisizlikle payandalayan korku, umutsuzluğun bir diğer hâlidir. Karanlık korkuları tetiklerken; ölümden çok daha fazla insan öldürür o.
Korku, zulmün ebeveyni olması yanında; topluma mal edilen kolektif korku “sürü psikolojisi” edilgenliği yaratır. Ve yeryüzünde bunun kadar bulaşıcı başka hiçbir şey yoktur. Böylelikle boyun eğdiğinin bile farkına varmayan doğal köleler üretir; insan(lık)ı yozlaştırır.
Bu hâliyle kapitalizmde korku, düşünmekten ve iktidara hoşlanmayacağı sorular sormaktan vazgeçmektir. Oysa hayal gücü, korkuya teslim olmadıkça özgürdür.
Özgür düşünce korkusuzdur. Korkulacak tek şey korkunun kendisiyken; onu fethetmek, var olmanın başlangıcıdır. Korkunun tedavisi, itiraz ve eylemdir.
Korkunun üzerinde yürüyen umut teslim alınamaz; iktidarlar insan(lık)ın korktuklarından çok, korkmadıklarından korkar.
Korkuyu aşmadıkça insan için özgürlük yoktur; onunla yaşayan hiç kimse özgür değildir; “Korku beyni felce uğratır. İlerleme cesaretten doğar. Korku inanır, cesaret şüphe eder. Korku yere düşer ve dua eder. Cesaret ayakta durur ve düşünür. Korku kaçar, cesaret ilerler. Korku barbarlıktır, cesaret uygarlık. Korku tanrılara, şeytanlara, ruhlara inanır. Korku dindir,” uyarısındaki üzere Robert Ingersoll’un.
Evet, evet Cesaret, korkuya inat onun üzerine gitmektir. Doğru, korkuya boyun eğmez. Mahatma Gandhi’nin, “Korkmayı reddedersen, seni korkutacak bir şey kalmaz,” duruşuyla korkuların üzerine yürüyen cesareti paylaşmak gerek…
Korkusuzluk, korkulacak bir şey olmadığını fark edince gelir; etrafa korku salan, korkuyor demektir; Nâzım Hikmet’in, “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu,” dizelerindeki üzere…[2]
Korkunun seçenek olmadığı bilinciyle; korkuyu anla(t)mak korkuyu tedavi eder. Malûm, iktidar için en korkulan şey yüksek sesle dillendirilen soru(n)lardır. Ve cesaret, soru sorabilme, sorgulama, eleştirme yetisiyle başlar. Stefano d’Anna’nın, “Korku kapıyı çaldı. Cesaret açtı. Kapıda kimse yoktu”; Max Horkheimer’ın, “Felsefeye inanmak, insanın düşünme yetisinin korku yüzünden körelmesine karşı çıkmak demektir,” demesi, bundandır…
* * * * *
Korkunun panzehiri özgürlüktür; o insan(lık) ile kazanılır; Angela Davis’in, “Özgürlük sürekli bir mücadeledir,” uyarısındaki üzere…
Bir nefes alma hâli olarak özgürlük talebi isyana açılan bir kapı, “Hayır” diyebilme gücüdür.
Mücadele vermeden kazanıl(a)mayan özgürlük eşitlik ile anlam kazanan kurtuluştur; Louis Althusser’in, “Özgürlük insanların özüdür”; Karl Marx’ın, “Özgürlüklerin şu ya da bu biçimine karşı olanlar, bütün özgürlüklere karşıdırlar.” “Özgürlük; köleler için değil, köle olduğunu bilenler içindir”; Rosa Luxemburg’un, “Özgürlük, her zaman farklı düşünenlerin özgürlüğüdür.” “Asıl özgürlük, başkaları gibi ya da herkes gibi düşünmeye mecbur olmama özgürlüğüdür”; Leo Huberman’ın, “Yalnızca bir avuç insan için değil, tüm insanlar için özgürlük”; Charlie Chaplin’in, “Son insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır,” uyarılarındaki üzere…
Hak olduğu kadar görev özelliği de taşıyan özgürlük hiçbir zaman “istediğini yapmak” anlamı taşımaz; o, iktidarın “Yapılamaz” dediğini yapabilme hakkı ve sorumluluğudur.
Özgürlük konusunda herkes bilmeli ve asla unutulmamalıdır ki Michel de Montaigne, “Ölümle yüzleşmek özgürlükle yüzleşmektir”…
Albert Camus, “Ölüm korkusunu aşmadıkça insan için özgürlük yoktur”…
Che Guevara, “İki şeye hakkım var: özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kimse beni canlı tutsak edemez”…
Fidel Castro, “Herkes özgürlük ister. Ama ne acıdır ki, özgürlüğü kazanmak için savaşmak zorundasınız”…
Komutan Yardımcısı Marcos, “Özgürlük şafak vakti gibidir. Kimileri gelmesini beklerken uyur, ama kimileri de uyanık kalır ve ona ulaşmak için gecenin içinden yürür”…
Karl Marx, “Kapitalizm insan ile insan arasında kupkuru çıkar dışında, duygusuz ‘nakit ödeme’ dışında hiçbir bağ bırakmamıştır. Dindar esrikliğin kutsal ürpertilerini de, şövalyece ulvî heyecanları da bencil hesapçılığın buz gibi suyunda boğmuştur. Kişisel saygınlığı değişim değerine indirgemiş, özgürlüklerin tümünün yerine tek bir özgürlüğü, vicdansız ticaret özgürlüğünü koymuştur”…
Theodor Adorno, “Özgürlük hiçbir zaman verili değildir, her zaman tehdit altındadır. Mutlak belirlilik, her defasında da, özgürlük yoksunluğudur”…
Jean Paul Sartre, “Özgürlük ancak her şey anlamını yitirdiği zaman ortaya çıkabilir”…
Steve Best, “Özgürlük hiçbir zaman oy pusulasında olmayacak. Kurtuluş elimizde pankart taşıyarak ya da dilekçe yazarak gelmeyecek”
Pierre-Joseph Proudhon, “Özgürlük eşitliktir, çünkü özgürlük ancak ve ancak toplumsal bir durum içerisinde var olabilir ve eşitlik olmaksızın toplum da var olmaz”…
V. İ. Lenin, “Paranın egemen olduğu bir toplumda, emekçilerin yoksulluk içinde kıvrandığı, bir avuç zenginin de onların sırtından asalaklık ettiği bir toplumda gerçek özgürlük olamaz.” “Devlet varsa özgürlük yoktur. Özgürlük olduğunda devlet olmayacaktır”…
Gerektiğinde özgürlük için ölmeyi göze almazsak, onun için ağlamaktan başka imkânımız kalmayacak.
Özgürlük insan olma ve kalmanın vazgeçilemezi kadar, yüzü doğan güneşe dönük ölebilme cüretidir de…
Hiçbir insan, dünya üzerinde tek bir köle kalmayana dek güvende olamaz; hayatı otoritenin değil, vicdanın sesi ile yaşayanlar/ yaratanlar özgürdür.
Bu güzergâhta, özgürlükleri engelleyen her türlü zincir kırılmalı; Mihail Bakunin’in, “Bir halk hangi bahane ile olursa olsun, tiranlığa bir kez boyun eğdi mi, ayaklanma alışkanlığını, hatta ayaklanma içgüdüsünü büyük ölçüde yitirir, bununla kalmaz özgürlük duygusunu da yitirir ve bir halk bunları bir kez yitirdi mi artık yalnızca dış koşulların zorlamasıyla değil, kendi içinde varlığının özünde de kölelerden oluşan bir halk hâline gelir,” uyarısı göz ardı edilmemelidir…
Özetin özeti; söz konusu çerçevede özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel, ödenmesi gereken bedelden de daha ağırken; o, sınırlanamayan çeşitliliktir.
Enternasyonalist olmadan, özgürlükten yana olunamazken; ne kadar çok tabu varsa o kadar da özgürlük yoktur.[3]
Özgürlük, diğer insan(lar)ın özgürlüğü korunarak var edilir; onda, cesareti öne çıkaran bir coşku vardır ki, o da, insan(lar)ın doğal hâli korkusuzluk, boyun eğmezlik iradesidir.
Ve hep öyle kalacaktır…
24 Kasım 2023 13:54:11, Paris.
N O T L A R
[*] Güney Dergisi, No:107, Ocak Şubat Mart 2024…
[1] Federico García Lorca.
[2] “Hayatı kendim için yaşamıyorum. Ve korkmuyorum hiçbir şeyden. Başıma gelecekleri de biliyorum. Her şeye rağmen, düşmana inat yaşayacağız. Yarın bizim çünkü. Biz öleceğiz ama çocuklarımız bırakacağımız mirası taşıyacaklar yüreklerinde. Ve onların yürekleri bizim altında ezildiğimiz korkuları taşımayacak.” (Yılmaz Güney)
[3] “Yalancılar ve ikiyüzlüler, beyinsizler ve körler, burjuvazi ve yandaşları, genellikle özgürlük, genellikle eşitlik ve demokrasi konusundaki boş sözleri ile halkı aldatmak isterler. İnsanlara şunu söylüyoruz: Yalancıların maskelerini kaldırın, körlerin gözlerini açın!” (V. İ. Lenin.)