MEDYA

Kongar: "İmamoğlu kararı, iktidarın tükenişini simgeliyor"

TELE1 programcısı ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Dr. Emre Kongar, bugünkü köşesinde "İmamoğlu kararı: İktidarın tükenişi" başlıklı günümüzdeki AKP'yi çarpıcı bir dille ifade eden bir yazıya yer verdi.

Prof. Emre Kongar'ın yazısındaki "Bu karar, iktidarın, yaklaşan seçimlerde halka artık vaat edecek hiçbir yeni projesinin kalmadığını, bütün umudunu muhalif partiler arasındaki demokratik ittifakları bozmaya bağladığını simgeliyor." dedi. İmamoğlu kararı, Erdoğan/AKP iktidarının tükenişini simgeliyor." satırlari dikkat çekti.

İşte  "İmamoğlu kararı: İktidarın tükenişi" başlıklı o yazı:

Bu tükeniş, kanımca, sadece iç politikada değil dünya politikasında da önemli süreçlerin dönüşümlerine işaret ediyor.

Bunları şöyle özetlemek olanaklı sanıyorum:

1) Bu karar, ABD’nin “Radikal Siyasal İslam’la” mücadele için icat ettiği “Ilımlı İslam” projesinin yanlışlığını ve bitişini simgeliyor.

Çünkü iktidar, İmamoğlu kararıyla, bu projenin, “Model ülke” olarak belirlenen Türkiye’de de iflas ettiğini kanıtlıyor.

ABD’nin Afganistan’da, Sovyetler’e karşı savaş için kurdurdukları El Kaide, bu savaş kazanıldıktan sonra, Ortadoğu’daki Filistin-İsrail savaşına dönmüş ve bu bağlamda, 11 Eylül 2001’de ABD’ye, kendi topraklarında İkiz Kuleler saldırısını gerçekleştirmişti.

Buna karşılık, ABD “Radikal Siyasal İslam Terörü”ne karşı, bununla başa çıkmak için “Ilımlı İslam” adı altında Batı ile uzlaşan ve “Demokratik Rejim”i benimseyen bir “Siyasal İslam” hareketi üretmeye girişmişti.

Bu bağlamda, “Müslüman Kardeşler” örgütü desteklenmiş, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’daki rejimlere müdahale edilmiş, “Arap Baharı” adı altında, Irak, Libya, Mısır ve Suriye’deki otoriter rejimlere saldırılmıştı.

Fakat bu proje Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı istikrarsızlaştırmış, buradaki ülkeleri kana bulamış, “Arap Baharı”, “Arap Trajedisine” dönüşmüştü.

Çünkü “Siyasal İslam” bu ülkelerde iktidara geldiğinde “Demokratik Rejimi” kuramamış tam tersine, otoriterliğe ve hatta totaliterliğe yönelmişti.

İşte bu projenin son kalesi, “Model Ülke” olarak adlandırılan Türkiye idi.

Son İmamoğlu kararı, dışarda, ABD’ye ve AB’ye, içerde ise aymaz “Yetmez ama ‘Evet’çilere”, Türkiye’deki “Ilımlı (güya Demokratik) İslam” deneyiminin yanlışlığını ve tükenişini bir kez daha kanıtlamıştır.

2) Bu karar, iktidarın, yaklaşan seçimlerde halka artık vaat edecek hiçbir yeni projesinin kalmadığını, bütün umudunu muhalif partiler arasındaki demokratik ittifakları bozmaya bağladığını simgeliyor.

Çünkü İmamoğlu kararı Cumhurbaşkanı adaylığı açısından sadece Millet İttifakı’nın içine değil, CHP’nin de içine atılmış bir bomba niteliği taşıyor.

3) Bu karar, iktidarın, İstanbul’un rantını kendisine aktaran hortumların kesilmesini hazmedemediğini ve kenti geri almaya çalıştığını simgeliyor.

4) Bu karar, yargının bağımsızlığını artık bütünüyle yitirdiğini ve siyasal iktidarın emrine girdiğini böylece Demokratik Devletin en önemli güvencesinin yok edildiğini simgeliyor.

5) Bu karar, dinci, mezhepçi, sağcı partilerin Osmanlı döneminden beri gelen ve hem 15 Temmuz hem de 20 Temmuz 2016’da yeniden alevlenen “Darbeci” zihniyetinin hâlâ devam ettiğini simgeliyor.

Çünkü haksız, hukuksuz ve mantıksız olan bu karar, seçimlere doğru gidilirken Demokratik Rejim’e doğrudan doğruya, tepeden inme bir müdahale, bir darbe niteliği taşıyor.

6) Bu karar, başarı çizgisi zaten yükselen İmamoğlu’nu iyice yıldızlaştırdığı için iktidarın şaşkınlığını da simgeliyor.

***

Sonuç olarak bu karar, tarikatların etkisindeki “Şahsım Devleti”nin Demokratik Siyasete yeni bir darbe niteliğindedir.

Bu darbenin İmamoğlu’nun ve Kılıçdaroğlu’nun siyasal kariyerlerini ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl etkileyeceği henüz belli değil.

Ama son tahlilde, özgürlük, eşitlik ve adalet ilkelerinin yani Demokratik Rejim’in ve Hukuk Devleti’nin kazanacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.