KELEBEKLERE; TÜKENMEYEN SEVGİMİZLE...

Dünyanın bir yarısı savaşlardayken-sokaklardayken, dünyanın diğer bir yarısı tüketim toplumlarına özgü sorunlarla boğuşmakta.

Dünyanın bir yarısı gerçekten ekmek peşindeyken, dünyanın diğer bir yarısı “bireysel özgürlük” tazyiklerinin paramparçalıklarını yaşamakta.

Kapitalist sistem, insanlığı atomize ettiği yaşam tarzlarının zincirlerinin ağırlığıyla dalga geçercesine, “bireysel özgürlük-kendin için bir şeyler yap” ilacını sunup durmakta. Henüz bu ilacın miyadı dolmasa da: panzehir daha ağır zehir üretimlerini doğurmakta.

Nedir bu zehirler: Öğrenmeme, araştırmama, sorgulamama, karşılaştırmama, sahtekârlık ve kısacası KOCAMAN BİR GÜVEN BUNALIMI-UMUTSUZLUK!

Tüm bu güven bunalımlarına rağmen, nedir bizi tükenmekten men eden: İnsanlığın iyiye, güzele ve paralelinde hep umudetmeye meyilli oluşu!

***

“Kadına Yönelik Şiddet”in; solda yürüyenlerin literatürüne yerleşmesi dahi hayli zaman aldı. Bir 10-15 yıl öncesinde dahi: “Bunu gündemleştirmenin hiç bir anlamı yok, apolitik bir gündem bu” diyenler az değildi. Oysa ki; bu gündeme karşı gözleri-beyinleri açmak üzere dünyanın dört bir yanındaki kadınlar ne yoğun çabalar sarfetmişlerdi!

1960’ın Latin Amerika’sında Dominik Cumhuriyeti, “üç kadın ve bir şoför, kazada öldüler” haberleriyle çalkalanır. Patria Mercedes(24), Minerva Argentina(34) ve Maria Teresa(36): Mirabal Kardeşler. Trujillo Diktatörlüğü’ne karşı Clandestina Hareketi tarafından yükseltilen mücadele içerisinde “Kelebek”tir, Minerva’nın adı. Ve “Kelebek” olarak sembolleşen bu üç genç kadın; hapishanedeki eşlerini görüşe giderken katledilenlerdir.

68’liler; özellikle Avrupa ülkelerindeki 68’liler “Kadına Yönelik Şiddet” gündemli harıl harıl çalışmaya başlarlar. “Kadın” kelimesinin dile-beyne nasıl sirayet ettirildiğinden tutalım da, şiddetin sadece bedensel şiddet olmadığına dair sayısız kitap hazırlarlar. Latin Amerika ve SSCB deneyimlerini incelerler. Bu ülkelerdeki kadınlarla irtibata geçer, ortak çalışmalar yürütürler. Hazırladıkları kitaplarda kapitalist sistemi açıkça teşhir ederlerken, sosyalist sistemin aşamadığı noktaları incelemeye başlarlar. Küçük araştırma-uygulama grupları kurarak; öğrendiklerini hayata geçirmeyi dahi denerler.

Mirabal Kardeşler katledildikten tam 21 yıl sonra; 1981’de Kolombiya’da toplanan birinci Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kurultayı’nda ise, katledildikleri gün 25 Kasım; “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” ilan edilir.

Ne hikmetse 1999 yılında, yani bu katliamdan neredeyse 40 yıl sonra 25 Kasım; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilir. Ve “Kadına Yönelik Şiddet”, yavaş yavaş haber sayfalarında özel bir yer kaplamaya başlar.

25 Kasımlar’ın tarihi nerelerdeeeen nerelereeee kazınıp, içi de boşaltıldıkça boşaltılıp günümüze gelindiğinde; kadın katliamlarının, tecavüzlerin çetelesi tutulamaz hale gelmiştir. SADECE DOĞU’DA DEĞİL, BATI’DA DA KADINA YÖNELİK ŞİDDET; BIRAKALIM AZALMAYI, KATBEKAT ARTAR! Avrupa ülkelerinde dahi her gün, 3 kadından birinin aile içi şiddete maruz kaldığı belgelenir.

Cinsiyetlerin birbirine ilgisi, yani cinsellik; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkânsız yaşam kaynaklarından biridir. VE BU YÜZDENDİR Kİ; CİNSİYETLER ARASINDAKİ İKTİDAR SAVAŞINI 21. YÜZYILDA DAHİ KORUMA ISRARI, BÜTÜN İKTİDARLARIN OMURGASININ SAĞLAM KALMASININ GARANTİSİDİR.

***

Gelişmiş kapitalist ülkelerde ve kapitalizmin öldürdüğü geri kalmış ülkelerde; yani GÜVENSİZLİĞİN cirit attığı bir dünyadayız. Ve “bireysel özgürlüğün” mümkün olmadığının en berrak görülebildiği bir asırdayız. Bütün bunlara rağmen Rojava’da, Şili’de, Bolivya’da, Hongkong’daki sokak sesleriyle sarsılmaktayız. Ve bu baskılardan en çok nasibini alanların kadınlar-çocuklar olduğunu, seslerin en gürünü çıkaranların kadınlar olduğunu bilenleriz.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde yaşamak zorunda kalanlarız, insanın insana güvensizliğinin bir virüsten sakınma boyutuna varışını tüylerimiz ürpererek izleyenleriz. Ve o sokaklardaki haykırışların, bu sokaklardaki haykırışlara benzemeyişinin sızılarındayız.

TÜM BUNLARA RAĞMEN: İyi ki geçmişi yaratanların sevgisiyle, geleceğin umudunda olanlarız.

Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Almanya’da 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Hayır” kampanyası kapsamında sayısız etkinlik gerçekleştirilmeye başlandı. Bu etkinliklerde; “Daha Çok Kadın Politikaya Atılmalı” şiarı şimdiden ortalığı sardı. İçi boşaltılmış bu şiarlar arasında, bir avuç sayılabilecek devrimci-ilerici insan da kalsak; biz yine de Mirabal Kardeşler’in mücadelesini ve onlara yapılanları hatırlatmaya devam edeceğiz. Biz yine de 21. yüzyılın maskeli işgallerini protesto etmeye devam edeceğiz. Biz yine de iktidarların omurgasının sağlam kalmasını sağlayan makyajlı cinsiyetimizi teşhir etmeye devam edeceğiz.

Bir 25 Kasım’da daha, BU GÜNÜN VE GELECEĞİN KELEBEKLERİ DE DAHİL, KELEBEKLERE OLAN TÜKENMEYEN SEVGİMİZLE...