Seçim çalışmaları HDP’de birleşmiş olan demokrasi güçlerinin kazanımlarıyla devam ediyor. Henüz sonuçların belli olmadığı bugünde bunu söylemenin erken olduğunu biliyorum. Ancak kazanmak her zaman sayısal verilerle ölçülmeyebilir. Mevcut durumda olduğu gibi, muhalefetin en güçlü adayı olan Demirtaş’ın cezaevinde esir tutulduğu, dahası idamla tehdit edildiği, Erdoğan’ın kaybettiğini gösteren anket sonuçlarını açıklayanların gözaltı edildiği, medyanın tamamen esir alındığı, muhalefetin bütün kesimlerine, ama en çok HDP’ye her türlü saldırının yapıldığı, bu koşullarda doğru ve gerçek sayısal veriler gizlenebilir, değiştirilebilir.
Tam bu nedenle, var olan gerçeğin başka boyutlarının altını çizmek, tarihe kaydetmek gerekir. Gerçek o ki, 24. Haziran seçimlerinin bu öngününde, mevcut durumda, demokrasi güçleri büyük bir zafere giden yolda önemli kazanımlar elde etmiş durumdadırlar.
Bütün baskılara ve zorbalıklara rağmen toplumun büyük kesimlerinin HDP’ye oy vereceğini düşünmesi büyük anlam taşımaktadır. Bu en büyük kazanım olarak kayda alınmalı, mücadelenin yol gösterici kılavuzu olmalıdır.
Birincisi, HDP’nin ve Selahattin Başkanın seçimlere etkili bir biçimde girmesiyle elde edilen sonuç oldu. HDP ve Demirtaş, Türkiye halkları nezdinde, AKP MHP diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü ve umudu oldular. Bugüne kadar izlenen politikalar, gösterilen kararlılık ve netlik, ayrıca Demirtaş’ın özgün katkıları, bu umudun ve kararlılığın kaynağı olarak öne çıktılar. Gerçi bugün yapılan söylenen ne varsa elbette daha öncede yapılıyor ve söyleniyordu. Ancak bu defa konjektörün yarattığı avantajlarla, Türkiye halklarının, önemli bir kısmı, HDP programının barış ve çözüm programı olduğuna ikna olmuş durumdadır.
İkincisi, 7. Haziran’da başlayan HDP’nin Türkiye halklarının partisi olma süreci, 24. Haziran seçimlerinde daha ileri bir mevziiye taşınmıştır. Mevcut koşullarda HDP‘nin vazgeçilemez bir özellik kazanmış olması, Erdoğan’ın özellikle HDP’den korkuyor olması bu gerçeğin ifadesidir. HDP’li olmayan, hatta kronik HDP karşıtlarının bile HDP’den medet umması, HDP’ye muhtaç olması boşuna değildir. Artık Türkiye siyasetinin HDP’siz olunmayacağını, dahası HDP’siz hiçbir sorunun çözülemeyeceğini herkesin kabul etmiş olması, bunu açık açık dillendirmesi başlı başın a büyük bir kazanım olarak belirlenmelidir.
Üçüncüsü, demokratik muhalefet Türkiye siyasal tarihinde ilk defa bu kadar güçlü, kitlesel ve karşıtları tarafında bile meşruiyeti kabul edilmiş olarak var olabilmektedir. Bugün, HDP şahsında, daha önce hiç olmayan bir biçimde, demokratik siyaset, başka bir siyasetin peşine takılmadan, kendi özgün gücü ve kimliğiyle ve büyük bir dirençle açıktan varlığını sürdürebilmekte, güçlü bir enerjiyle siyaseti etkileyebilmektedir. Bu da çok değerli bir kazanım olarak kabul edilmeli sahip çıkılmalı, korunmalı ve büyütülmelidir.
Bu gerçeğin anlaşılabilmesi için Türkiye siyasal tarihine kısaca göz atmakta fayda vardır. Bilindiği gibi Türkiye siyasal yapısı daha çok darbelerle şekillendirilmiştir. Türk devletinin yapısal bir özelliği olan darbeler, sadece verili konjektörün sorunlarını çözmek için yapılmıyor. Aynı zamanda darbelerle demokratik muhalefet ezilmiş, yakın gelecek tanzim edilmiştir. Böylece demokratik muhalefetin kitle dayanağı, devletin ve sistemin kabul ettiği muhalefet araçlarına yönelmek zorunda kalmıştır.
İlk darbe 1960’ta aslında egemen klikler arasındaki iktidar kavgasının sonucunda yapıldı. Darbeden sonra yapılan seçimlerde darbenin mağdurlarının esemesi bile okunmamıştı.
Arkasında 1970 darbesi oldu. O darbe doğrudan devrimci- demokratik muhalefete karşı yapılmış bir darbeydi. Darbeyle devrimci- demokratik muhalefet ezildiği için, kitleler, darbecilere karşı CHP’ye muhtaç kalmıştı.
1980 darbesinden sonra da benzer bir durum, daha traji-komik olarak yaşanmıştı. Hatırlayanlar vardır, darbecilere karşı demokratik muhalefeti temsil etmek, Necdet Calp adında üst düzey bir emekli bürokrata kalmıştı.
Demokratik muhalefet güçleri olarak bugün ne durumda olduğumuza bu gerçek üzerinde bakılması bizi doğru sonuca götürecek, kazanımlarımızın olup olmadığını görmemizi sağlayacaktır.
Buna göre en başında tespit etmeliyiz ki bugün yaşanan baskı ve zorbalıklar, bundan önce yapılmış bütün darbelerden daha yoğun, daha kapsamlı ve daha kuralsızdır. O kadar ki, yapılanların çok basit bir kıyaslaması bile durumun vahametini görmek için yeterlidir. Darbeler de yapılanların hepsi, daha fazlasıyla yapılmakta, dahası, o dönem yapılamamış ne kadar kuralsız zorbalık varsa, bugün hepsi yapılmış ve yapılmaktadır. Bu kadar zulmü yapan Erdoğan’ın beklentisi çok açıktı; toplumun bir bütün olarak susturulmasını bekliyor ve istiyordu.
5. Haziran 2015’te Diyarbakır’da patlatılan DAİŞ bombasından bu yana Erdoğan bu beklentisini gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Ancak “erken doğuma zorlanmış” darbeye rağmen, bugün yapılan seçimlerden de görüldüğü gibi, Erdoğan bu isteğini gerçekleştirememiştir.
Erdoğan’ın kaybetmekte, demokrasi güçleri kazanmaktadırlar. Ve her geçen gün bu kazanımlar artarak devam etmektedirler. Bu seçim çalışmalarından da bu gerçek görülebilmektedir.
Aslında Erdoğan 7. Haziran 20115’te kaybetti. Erdoğan o günden beri gasp ettiği bir iktidarı sürdürmektedir. Meşru hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Öte yanda özellikle Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin örgütlü, kararlı ve net mücadelesi, Erdoğan’ın kaybetmiştik halinin bugünlere kadar devam etmesine yol açtı. Çünkü gasp edilmiş bir iktidarın, ne yapılırsa yapılsın, sürdürülebilirlik olanağı daha fazla değildir.
Bu seçimler, demokrasi mücadelesi veren tüm halkları, kazanımlarını zaferle taçlandıracağı günlere yakınlaştıracaktır. Daha büyük kazanımlar için her an, her imkan ortaya konmalı, rehavete, kuşkuya ve karamsarlığa kapı aralanmamalıdır. Özgür gelecek, inançla, direnerek ve elde edilmiş mevziiler korunarak kazanılacaktır.