İran'ın başkenti Tahran’da başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan Mahsa Amini'nin hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protestolar dünya çapında devam ediyor. Tahran sokaklarında kadınlar başörtülerini yakarak sokaklarda adeta Gezi ruhu estiriyor.
ŞERİAT KURALLARI ADIM ADIM NASIL GELDİ?
Başörtü dayatması ve Şeriat kanunları İran'da kadınlar üzerinde adım adım uygulanmaya başlandı. İran'da başörtü dayatması ve zorunlu kıyafet uygulamaları 1979`daki İslam Devrimi'nden hemen sonra başladı. Ancak İslam devriminden aylar sonra, kadın haklarını koruyan yasalar bir bir yürürlükten kaldırılmaya başlandı.
Ayetullah Humeyni, 7 Mart 1979'da, tüm kadınların işyerlerinde başörtüsü takmasının zorunlu olacağını ve "başörtüsü takmayan kadınların çıplak olarak görüleceğini" ilan etmesinin ardından kadınlar alanlara çıktı. 1981'e gelindiğinde, kadınların yasal olarak mütevazı "İslami giysiler" giymeleri gerekli kılındı.
İran parlamentosu, 1983 yılında toplum içinde saçlarını örtmeyen kadınlara 74 kırbaç cezası verilmesine karar verdi. Kısa bir süre sonra buna 60 güne kadar hapis cezası da eklendi.
Geçen yıl seçilen katı muhafazakar bir din adamı olan Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, yeni bir kısıtlama listesinin uygulanması için 15 Ağustos'ta bir emir imzaladı. Söz konusu emir başörtülü kadınların izlenmesini, cezalandırılmasını, tespit edilmelerinin kolaylaştırılması için güvenlik kameraları konuşlandırılmasını ve başörtüsü kurallarına aykırı içerik üreten herhangi bir İranlıya zorunlu hapis cezası verilmesini öngörüyordu.
İran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin ziyaret için gittiği Tahran'da 'saçının bir kısmı' göründüğü için "ahlak polisi" tarafından gözaltına alınmasının ardından yaşamını yitirmesi sonrası başlayan protestolar tüm dünyada devam ediyor. Bu kez protestocular çok öfkeli ve bu öfke tıpkı Gezi'deki gibi bir umut taşıyor. Tahran sokak mücadelelerinin sonucu ne olursa olsun bu kıvılcım tüm kadınlar için büyük bir coşku ve umut veriyor.
AKP ve AKP medyası sessiz
Mahsa Amini'nin öldürülmesi ve sonrasında uygulanan şiddet için AKP iktidarının sessizliği dikkat çekti. Tüm dünyada kadınların sokağa çıkarak protesto ettiği liderlerin kınama mesajları yayımladığı molla rejimine karşı siyasal İslamcı AKP iktidarından henüz bir açıklama yapılmadı. Saray rejimi açıklama yapmadığı gibi Ankara ve İstanbul'´daki eylemlere de izin vermiyor. İranlı kadınların Taksim'deki açıklamasına müdahale edilirken Ankara’da İran Büyükelçiliği önündeki eylem de polis tarafından engellendi.
Türkiye geçtiğimiz yıl 20 Mart 2021 tarihinde kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile çekildiğini açıklamıştı. Kadın hakları savunucuları İstanbul Sözleşmesi'nin kadına ve tüm hane içi şiddet mağdurlarına yönelik şiddeti önlemede önemli bir araç olduğunu belirtirken, AKP ve muhafazakar- dinci kesim sözleşme kaldırılsa da kadına yönelik şiddetle mücadelenin devam edeceğini savunuyor.
Esasında muhafazakar-islamcı iktidarın asıl hedefi bireylerin toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelimlerini daraltmak ve muhafazakar doktrin ile yaşam alanını sınırlamak. Türkiye İran olmayacak derken adım adım kıyafet ve bireysel özgürlük alanına müdahaleden başlayarak şeriat kurallarının/ kanunlarının uygulanmasının önüne geçmek kastedilmektedir.
Unutmayalım ki İran'da da molla rejimi adım adım geldi ve kadınların tüm özgürlük alanını yok etti. Mahsa Amini'nin ölümünden sonra bir kıvılcım gibi büyüyen Tahran başkaldırısı İranlı kadınların Gezi ruhu olabilir ve protestoların niteliğini, içeriğini değiştirebilir. Molla ve diktatör rejimlerinin yıkılması ancak kadın başkaldırılarıyla mümkün olacaktır.