Sevgili okuyucular,
Tarih 10 Şubat 2014 Türkiye Saat’i, 19 30-20 00 civarı. Hebertürk Gazetesi ve TV’si genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı, CNN’de Cüneyt Özdemir’in sunduğu 5 N bir K programının konuğu.
Konu, son günlerde yayınlanan telefon konuşmalarının, tapelerinin, sosyal medya da, internette yayınlanmasıdır.
Aslında bir basın mensubu konusunda yazı yazmak, kritiği yapmaya burada yermek istemezdim. Fatih Altaylının herkesi suçlayan, panik halinde konuşmalarını izleyince, birkaç cümlede ben yazmak istedim.
Bir konuya açıklık getirerek yazıma başlamak isterim. Her ne gerekçeyle olursa olsun, her kim olursa olsun yasal olmayan yollarla dinlenmesi ve şantaj olarak kullanılması ahlaki değildir. Aynı zamanda, gazeteci veya farklı basın alanında uğraş veren mensuplara ilişkin, basın mensubunun kalemine yönelik, yorumlarına yönelik bir saldırı, bir şantaj asla makul gösterilemez. Bu yöntemin ülkemiz Türkiye de sık-sık kullanıldığı kamuoyunca bilinmektedir.
Fatih Altaylı, Cüneyt Özdemir’in soruları karşısında, hiddetlendi, hiddetlendikçe panikledi, panikledikçe de, içinde boğulmakta olduğu çukurun içinde yuvarlanmak durumunda kaldı. Savunma psikozsu, ruh hali en hafif deyimle skandal yaratacak cinstendi. Kendine güveninin kaybetmiş, ama kuru işe yaramayan gurur ve ‘büyük’ gazetecilik nasihatlerinin arkasına sığınma çabalarına, suçunu itiraf eden, ‘süt dökmüş kedi’ vardı sanki.
İstifa, ‘etmeyi’ düşünmüyor musun? Soruları karşısında, ‘her şeyin sorumlusu ben miyim’ diyerekten savunma psikozsu ile direniyor, ben olmazsam, ‘gemi batar’ edasıyla Habertürk çalışanlarına, ‘hamilik yaptığını öne çıkarıyordu.
Bütün bunlar yetmiyormuş, yayınlanan tapelerde söz konusu, ‘emir kulu’
rolünde oynayan kendisi değilmiş havasını estirme uğraşı, saldırganlığı ile birleşiyordu.
Türk medyasını için bulunduğu durumun, ‘’kendi durumundan daha kötü olduğunu’’ ısrarla belirtiyordu. Türk medyasının içinde bulunduğu surum buysa, söylenecek bir söz kaldığına ilişkin bir şey yazmak artık zor olması gerek.
Fatih Altaylı ile Cüneyt Özdemir’in özel röportajının detaylarına girmek istemiyorum. Detaylarına ilişkin okuyucularımın zamanını çalmak istemiyorum.
Aslında Fatih Altaylının, ruh hali, yönettiği gazete ve TV’nin yayın çizelgesi, haber alma özgürlüğüne verdiği, ‘önem’ göz önünde bulundurulduğunda, vakanın vahametini anlamak pekte zor olmayacaktır.
Fatih Altaylı söylenecek bir tek şey var. Gazetecilik hasiyetini korumak istiyorsan, ‘Sahibinin sesi’ olmak yerine, toplumsal duyarlılığı olan habercilik, derler ya, gazetecilikte bir kural vardır. Köpek insanı ısırırsa haber değeri olmaz. Ama insan köpeği ısırırsa, haber değeri olur.
Fatih Altaylı, köpeğin insanı ısırdığı veya peşinden koştuğu haberleri yakalamak için epeyce maraton koşusu yapmak için uğraşmaktadır.
Yaptıkları haberlerinde, harbi kıyım eti olmayınca; sahibi iktidarın, kendiside sahibinin sesi olmak için didinip durmaktadır.
Bir kez de olsa, Saray’da haramilerin sofrasına oturup, yemek yiyip, suyundan içmeye görsün, alışkanlıklar insanı, insanlığından çıkarır.
Fatih Altaylı, kendi durumunu kurtarmak için, sığındığı liman, Türk medyasın da, kendisi gibi aynı durumda olanların, ‘çoğunlukta’
olduğunu ilan etmektedir.
Ve mırıldanmaktadır. ‘’her şeyin sorumlusu ben miyim’’?
Peki, O zaman kim? Unutma, bazen ‘orada olmamak, olmaktan’ daha iyidir ve onurludur.
‘’NE ZAMAN ADAM OLURUZ?’’ YA SİZ?
10 Şubat 2014
Twitter: AliekberP
Facebook: aliekberpektas