Halktan yana belediyeciliğin üç öncüsü…

31 Mart yerel seçim sonuçlarının anımsattığı üç tarihsel olay: 60 yıllarda Gültepe'nin, 70'li yıllarda Diyarbakır ve Fatsa'nın sol belediyecilik deneyimleri

31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları, sadece Türkiye'de islamcı-faşist AKP-MHP diktasının cenderesi altında bunalan, acı çeken kitleler açısından değil, yurt dışında diplomatik misyonların, onların emrindeki faşizan kuruluşların ve medyanın sürekli tehdidi altında bulunan muhalif vatandaşlar açısından da, Türk ordusunun komşu ülkelere, özellikle Suriye, Irak ve Kafkaslar'a yönelik saldırılarından tedirgin Kürt, Ermeni, Asuri ve Grek diasporaları açısından da umut verici bir gelişme oldu.

Seçim sonuçlarını, Belçika medyası da, manşetleriyle, başyazılarıyla, röportajlarıyla ve karikatürleriyle "Tayyip diktasının çökmeye başlaması" olarak yansıttı.

Sandıklardaki yenilginin şoku içindeki Tayyip ve bendeleri, önümüzdeki cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerinde sefa sürdükleri saraylardan da kapı dışarı edileceklerini bildikleri için, çareyi dışarıda aramaya başladılar.

Bunun ilk göstergesi, Türkiye'deki seçimin hemen ertesin günü Brüksel'de yapılan NATO dışişleri bakanları toplantısında, Türk dışişleri bakanı Hakan Fidan'ın, Türkiye'nin terörle mücadelesine NATO üyesi ülkelerin tam ve koşulsuz destek vermelerini istemesi oldu. Belli ki, Türk Ordusu'nun özellikle Suriye ve Irak'ın kuzey kesimlerinde yoğunlaştırdığı cankırım operasyonları Kürt direniş güçlerinin yiğitçe direnişi karşısında umulan sonuçları vermediği için NATO üyesi ülkeler ordularının da doğrudan devreye girmesini sağlamaya çalışıyorlar.

Sıradaki bir başka hamle, Erdoğan'ın 9 Mayıs'ta ilk kez ABD Başkanı Biden'ın resmi davetlisi olarak Washington'a gidecek olması... 

Ancak, Finlandiya ve İsveç gibi iki tarafsız ülkenin Türkiye'nin de onayıyla üyeliğe alınmış olmasına rağmen Avrupa kıtasındaki Ukrayna konusunda dahi Rusya karşısında hâlâ bir "zafer" kazanamamış olan NATO'nun, üstelik İsrail'in Filistin halkına karşı soykırımsal saldırıları sürüp giderken, Ortadoğu coğrafyasında Kürt ulusuna karşı müstevli bir savaşa dahil olmasını beklemek bir avuntudan ibarettir.

Yine de, iktidar tökezlenmesindeki Tayyip'in bu girişimlerine karşı herkesten önce, Türkiye'deki muhalefetin açık ve net şekilde karşı çıkması gerekir. 

Özellikle de, Kürt halkının iradesini temsil eden DEM Parti'nin, beş yıldır yapılan baskılara, kayyum uygulamalarına, tutuklamalara rağmen kısa zamanda örgütlenerek 2019 seçimlerine oranla nasıl büyük bir başarı sağladığı ortada iken...

Evet, HDP'nin 2019 seçimlerindeki oy oranı yüzde 4,24 ve belediye başkanı sayısı 8 iken, 2024'te DEM'in oy oranı yüzde 5,68 ve belediye başkanı sayısı 10 olmuştur.

Unutulmasın ki, Batı metropollerindeki Kürt seçmenlerin bir bolümü, sırf bu illerin belediye başkanlıklarının AKP'ye geçmemesi için özveride bulunarak CHP adaylarına oy vermişlerdir. 

Dört yıl ya da daha erken yapılacak genel seçimlerde cumhurbaşkanlığını ve TBMM çoğunluğunu kazanma ihtimali yüksek görünen CHP'nin, bugünden TBMM'de DEM Grubu ile, belediyeler düzeyinde de DEM listesinden seçilmiş eşbaşkanlarla yapıcı bir diyalog oluşturması, AKP-MHP iktidarının gerek Türkiye'de, gerek Suriye, Irak ve diasporalardaki Kürt direnişini hedef alan her türlü operasyon ve komplolarına karşı sağlam bir güçbirliği oluşturması gerekir.

İlk sınav ise, Kürt illerinde seçilmiş belediye başkanlarına karşı yine bir "kayyum" operasyonu başlatılacak olursa, CHP'li belediyelerin buna karşı takınacakları tavırda, geçen dönemde olduğu gibi suspus olup olmayacaklarında görülecektir.

Gültepe'nin ve Diyarbakır'ın sosyalist belediye başkanları

Türkiye’de muhalif parti listesinden seçilenlerin belediye başkanlığı yapmaları her daim zor olagelmiştir. Hele başkan Kürt ise ve ağırlıklı olarak Kürt oylarıyla seçilmişse…

Bu satırları yazarken belleğim beni onyıllarca önceye götürdü. 

Türkiye'nin ilk sosyalist belediye başkanı, bundan tam 60 yıl önce, İzmir'in Gültepe belediyesinde 2 Nisan 1964 tarihinde yapılan oylamada seçilmişti. 

Türkiye İşçi Partisi'ni İzmir'de örgütlemeye başladığımız 1962 yılında özellikle Yugoslav göçmenlerinin ve Doğu illerinden gelmiş Kürtlerin yoğun bulunduğu Gültepe Mahallesi örgütlenme konusunda kısa zamanda büyük gelişme göstermişti.

O mahalleye yerleşmiş Kürt işçiler, muhalefet yıllarında bel bağladıkları CHP’nin iktidara geldikten sonra sözünü tutmamasına tepkiliydiler. CHP’ye alternatif olarak TİP’i destekliyorlardı. Yugoslav göçmenlerin partiye katılımındaise, İkinci Dünya Savaşı’nda Tito’nun partizanları safında savaştığı için sol örgütlenmede büyük deney sahibi olan Haymatlos Rıza’nın büyük etkisi olmuştu.

1964 seçiminde Gültepe'de AP'nin yüzde 47,78 oyuna karşılık Türkiye İşçi Partisi'nin adayı Hüseyin Polat yüzde 49,69 oyla belediye başkanı seçilmiş, onunla birlikte 4'ü işçi olmak üzere 7 TİP üyesi de Belediye Meclisi'ne girmişti.

Gültepe, özellikle 12 Mart 1971 darbesini izleyen yıllarda devrimci direnişin en etkin olduğu belediyelerden biri olmuştu. 22 Ocak 1980'de Tariş fabrikalarında işçiler tarafından başlatılan ve kısa sürede kent geneline yayılan Tariş direnişinin üslendiği yerlerden birisi Gültepe'ydi... 

Ancak 14 Şubat 1980'de sabaha karşı on bine yakın asker ve polis, Tariş fabrikalarına baskın yaparak 270 direnişçiyi gözaltına almış, ardından da direnişe sahne olan mahallelere de baskınlar yapılmıştı. 16 Şubat’ta Gültepe tamamen abluka altına alınmış, gün boyu süren operasyon sırasında üç polis yaşamını yitirmiş, 100’e yakın kişi yaralanmış, 200'den fazla kişi de gözaltına alınmıştı. 20 Şubat’ta da İzmir’de sıkıyönetim ilan edilmiş, direnişin bastırılmasıyla yüzlerce işçi işten atılmıştı.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra da Ege Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bildirisiyle Gültepe'nin belediye statüsü kaldırıldı, Konak Belediyesi'ne bağlı bir mahalleye dönüştürüldü.

70'li yıllarda Gültepe'nin direnişi sürerken hızla tırmanan faşizme rağmen biri Kürdistan’da, diğeri Karadeniz’de, halkın özgür iradesiyle oluşturulmuş iki belediye, Diyarbakır ve Fatsa belediyeleri, Türkiye’de ilk kez halktan yana gerçek bir belediyeciliğin nasıl olması gerektiğini dosta düşmana göstereceklerdi.

1977 yerel seçimlerinde Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi’nin desteğiyle Diyarbakır belediye başkanı seçilen Mehdi Zana, TİP’in çeşitli kademelerinde yönetim sorumluluğu üstlendiği gibi, dönemin ünlü Doğu Mitingleri’nin de örgütleyicilerindendi.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra Evren cuntası’nın, dönemin tüm Kürt liderleri, aydınları ve militanları gibi, derhal tutuklattığı Mehdi Zana Diyarbakır, Aydın, Afyon ve Eskişehir cezaevlerinde tam 16 yıl hapis yattıktan sonra sürgüne çıktı. 

Mehdi Zana tüm yaşamını, siyasi mücadelelerini ve zındanda çektiklerini Avesta Yayınları tarafından yayınlanan “Bekle Diyarbakır” adlı anı kitabında okurlarıyla paylaşmıştı.

Fatsa'da devrimci Fikri Sömez'in örnek belediyeciliği

70'li yılların bir diğer devrimci belediye deneyimi Fatsa'da bağımsız katıldığı 1979 seçimlerinde bağımsız aday olarak bütün partilerin adaylarından daha fazla oy alarak belediye başkanı seçilen Fikri Sönmez'in yönetiminde yaşanmıştı.

Sönmez'in belediye başkanı olmasından itibaren Fatsa'da yaşam hızla değişmeye başlamış, kurulan Halk Komiteleri aracılığıyla halkın belediye yönetimine doğrudan katılımı sağlanmıştı. O dönemdeki gelişmeleri marksist.org'tan paylaşıyorum:

"Her iki ayda bir büyük halk toplantıları düzenlenerek ilçenin sorunları elbirliğiyle gideriliyordu. Fatsa'nın yıllar sürer denilen çamur sorunu, halkın katılımı ve desteğiyle birkaç ay gibi kısa bir sürede ortadan kaldırılmıştı.

"Fatsa'da hayatın son derece kısa bir sürede ve gözle görülür bir şekilde değişmesi, üstelik tüm bunların halkın her kesiminin onayının ve desteğinin alınarak gerçekleştirilmesi, egemen sınıflarının temsilcilerini ve siyasetçilerini dehşete düşürmüştü. 'Fatsa'da komünist işgal!' ya da 'Fatsa'ya pasaportsuz girilemiyor!' gibi yalan haberlerle kamuoyunu Fatsa'ya karşı yönlendirmeye çalışıyorlardı.

"Dönemin başbakanı Demirel ‘Bırakırsanız yüz Fatsa daha çıkar’ diyerek korkusunu ve niyetini açıkça ifade ediyordu. Fatsa'yı bir örnek olmaktan çıkartmak için ilk iş olarak Türkeş'e 'Başbuğum' diye mektuplar yazan MHP'li faşist Reşat Akkaya'yı Ordu'ya vali atamış, o da çok kısa bir sürede tümü faşistlerden oluşan bir ekip kurmuştu.

"Demirel, 9 Temmuz günü bir demeç vererek, ‘küçük terör odaklarının kurutulacağını’ söyledi. Üstelik bir süre önce Çorum'da yaşanan katliam, gözleri faşistlerin üzerine çevirmişti. 

"Dikkatleri başka yere çekmek isteyen Demirel’in 'Siz Çorum'u bırakın, Fatsa'ya bakın!' diyerek düğmeye basmasıyla birlikte Fatsa, Erzincan ve Sarıkamış'tan getirilen askeri birlikler tarafından kuşatıldı.

"11 Temmuz 1980 günü 'Nokta' adı verilen operasyon başladı. Bir mekanize piyade taburu, jandarma komando birliği, il alay komutanlığı takviye birlikleri, Ordu, Konya, Erzincan, Samsun emniyet müdürlüğü ekipleri zırhlı araçlar eşliğinde Fatsa ya girdiler. Ayrıca iki hücumbotu da denizde hazır bulunduruldu. Operasyonda yüzleri maskeli faşist muhbirler kullanıldı. 

"Sokağa çıkma yasağı konulan Fatsa askerler ve faşistler tarafından mahalle mahalle, ev ev, oda oda arandı. İnsanlar kadın erkek ayırımı yapılmadan hakaretlere uğradı, dövüldü, işkenceye uğradı. Maskeli faşist muhbirlerin işaret ettiği kişiler derhal gözaltına alındı. Gözaltına alınanların sayısı kısa sürede 400'e yaklaştı

"Ordu valisi Reşat Akkaya'nın yönetiminde yürütülen operasyonda başkan Fikri Sönmez de gözaltına alınanlar arasında idi. Nokta Operasyonu yalnızca Fatsa ile sınırlı kalmadı, Ordu'nun diğer ilçe, kasaba ve köylerinde de benzeri uygulamalar sürdürüldü.

"O dönemde onlarca köy ve kasabaya karakollar kuruldu, binlerce insan işkence, dayak, jandarma dipçiğinden geçirildi. Polislerin denetiminde seyyar işkence timleri oluşturuldu, Fatsa dışındaki ilçelerde de işkence tezgâhları çalıştırıldı. 

"12 Eylül darbesiyle birlikte Nokta Operasyonu tüm Türkiye'ye yayıldı ve binlerce kişi tutuklandı, hapse atıldı, işkenceden geçirildi. Fikri Sönmez de hapiste kötü yaşam koşullarına dayanamayarak 4 Mayıs 1985’de öldü.

“Fatsa deneyimi, dokuz ay gibi kısa bir sürede, istenildiği takdirde neler başarılacağını göstermesi bakımından önümüzde yolumuzu aydınlatan bir örnek olarak durmaya devam ediyor." (marksist.org, 11 Temmuz 2016)

Türkiye'de ilk sosyalist belediye yönetimini Gültepe'de kuranları yakından tanıyordum, İzmir'deki yoldaşlarımdı.

Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana, Türkiye İşçi Partisi’nin örgütlenmeye başladığı 60’lı yıllardan itibarenyoldaşım, yakın dostumdu. Kendisiyle onyıllarca sonra Belçika’nın Leuven kentinde Kürt sorunu üzerine uluslararası bir konferansta tekrar buluşmam sürgün yaşamımın en duygulandırıcı olaylarındandır.

Karadeniz'de devrimci gençlik ve köylü etkinliklerinde ön planda yer alan, 70'li yıllarda "Fındıkta Sömürüye Son" mitinglerini örgütleyen Fikri Sönmez’i ise ne yazık ki şahsen tanımak şansım olmadı. Mücadelelerini saygıyla izledim...

Hüseyin Polat, Mehdi Zana ve Fikri Sönmez... Onlar halktan yana belediyeciliğin öncüleri, adları asla unutulmayacak... 

Kavgaları yeni seçilen belediye yöneticilerimize örnek olsun...