HADİ ŞİMDİ CEZALANDIRIN BENİ!*

Yüz yıl bize ne kadar uzak gelirdi.

Ardımızdaki yüzyıl, bize yakınlaştıkça yakınlaştı.

Birbirine yaslandı, çağların karanlık sırtları!

O zamanlarda da, bu zamanlarda da; hukuk politika tartıştırmadı. Politika hukuğu yaptı. İşte o hukuk, hiçbir zaman adalet dağıtmadı.

Oralarda da, buralarda da, kulaklarımızdan gitmedi hâlâ; “HADİ ŞİMDİ CEZALANDIRIN BENİ!” onurlu haykırışı.

Hakimler, savcılar; esneyerek dinlediler yapılan savunmaları: “Politika yapmayın, suçlamalara yanıt verin”.

Ve yüzbinlerce can parmaklıkların ardına atıldığında, öldürüldüğünde onların kılları dahi kıpırdamadı. Zaten öncesinden, kararlar alınmıştı.

Yüz yıl bize ne kadar uzak gelirdi.

Ardımızdaki yüzyıl, bize yakınlaştıkça yakınlaştı.

Çağların karanlık sırtları, birbirine yaslandı!

İnsanoğlu, kullanıp atılan bir oyuncakmışçasına oynadı insanoğluyla!... Bu çağ da sırtını verdi kendisinden önceki çağa. Hem de dünyanın dörtbir yanında.

Oralarda da, buralarda da, kulaklarımızdan gitmedi hâlâ; “HADİ ŞİMDİ CEZALANDIRIN BENİ!” onurlu haykırışı.

Hakimler, savcılar; yine esneyerek dinlemekte savunmaları: “Politika yapmayın, suçlamalara yanıt verin”.

Yüz yıl öncesindeki ışıklar, yine bu zifiri karanlıklardan sızmaya başladı.

Hiçbir şey eskimedi, yaşadıklarımız bir açıdan yinelendi, barbarlığın maskeleri değişti!

Daha Birinci Dünya Savaşı başlarken, yani dünya savaş deneyimleri bugünkü safhasına ulaşmadan önce Rosa: Savaş cinayetlerini bitirmeleri için direk askerlere çağrı yapar. Bu çağrısı sebebiyle yargılanır.

Hâlâ, bu yüzyılda da, “politika yapma” diyenlere rağmen, barbarlığı-savaşları durdurma çağrısıyla, çağların yaslanmış karanlık sırtları arasından çıkan bir ışık gibi sızarak: “HADİ ŞİMDİ CEZALANDIRIN BENİ!” onurlu haykırışıyla aramıza katılır.

Hâlâ, yüz yıl önce 15 Ocak 1919’da Karl Liebknecht ile birlikte katledilen Rosa Luxemburg’un mahkemesinin, tutsaklığının sesi; karışıyor bugünkü savunmalara, tutsak mektuplarına...

Ve şimdi, yani katledilişinin 100. yılında O’nu, tıpkı günümüzün mahkemelerindeymişçesine, hapishanelerindeymişçesine kendi sesinden, kaleminden dinleyelim....

*Güney Kültür-Sanat-Edebiyat Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 87. Sayısı’nda; 1946’da Verlag JHW Dietz Nachf. tarafından yayınlanan, Rosa Luxemburg’un Karl Liebknecht’in eşi Sophie Liebknecht’e yazdığı mektupların önemli bir bölümünün Türkçe çevirisiyle birlikte yayınlanmıştır