Baskın seçim sath-ı mailinde – özellikle Almanya için – son 15 güne girmiş bulunuyoruz. 19 Haziran’a kadar partiler, yeniden hatırladıkları »gurbetçilerden« oy alabilmek için çaba gösterecekler. Elbette burada »gurbetçi« kavramını ironi olarak kullanıyoruz, yurt dışı oylarının Türkiye seçimlerindeki etkisini küçümsemek maksadıyla değil. İki taraflı bir »kritik« de içeren ironiye daha sonraları değiniriz.
7 Haziran 2015’den bugüne yapılan seçimlerin sonuçları, bazı araştırmaların da teyit ettiği gibi, genelde AKP ve HDP’nin lehine, CHP ve MHP’ninse aleyhine etki göstermektedirler. 24 Haziran 2018 baskın seçiminde de benzer bir gelişme ile karşılaşmamız olası – her ne kadar ittifak durumları bazı oynamalara yol açacak olsalar da. Kesin olarak söyleyebileceğimiz ise, yurt dışı oylarının, daha önceki seçimlerde olduğu gibi, bu sefer de HDP açısından diğer partilere nazaran çok daha büyük önem taşıdığıdır.
Sayılara baktığımızda, bu önemin ne denli yaşamsal olduğunu görebiliriz: Yurt dışı oyları 7 Haziran’da HDP’nin toplam oy oranının yüzde 12,96’dan yüzde 13,12’ye çıkmasını sağlarken, 1 Kasım 2015 seçimlerinde HDP’nin oy oranını yüzde 10,6’dan yüzde 10,8’e yükseltmişti. Kimileri bu binde ikilik oy artışını küçümseyebilir, ancak bugün karşı karşıya olduğumuz durumda binde bir dahi her şeyi değiştirebilir. Şöyle ki; HDP’nin 24 Haziran’da yurt içinde toplam yüzde 9,9’luk bir oy oranına ulaştığını varsayalım. Yurt dışı oyları sayesinde binde birlik bir artış dahi AKP-MHP gerici-faşist ittifakının tüm planlarını altüst edebilir, rejime ciddi bir darbe indirerek, yeni mücadele olanaklarının önünü açabilir.
Gene sayılara baktığımızda, Almanya’daki seçimlere katılım oranının 1 Kasım 2015’de yüzde 40,8, 2017 Referandumunda ise yüzde 46,2 ile ortalamanın hayli altında olduğunu görebiliriz. Referandumda Almanya’daki »Evet« oylarının yüzde 63 ile hayli yüksek olduğunu savunanlar, nedense bu yüzde 63’ün toplam seçmen sayısının sadece yüzde 28’ine eşit olduğunu söylemiyorlar. Yani en iyi ihtimalle AKP-MHP gerici-faşist ittifakının Almanya’daki çekirdek oy oranının en fazla yüzde 25 ile yüzde 30 bandında olduğunu tahmin edebiliriz.
Almanya’daki AKP seçmeninin genel profiline baktığımızda, uzun zamandır burada yaşayan, çoğunlukla güvenceli istihdama sahip, gelir durumu ortalama göçmen işçi gelirinin üstünde olan ve en önemlisi AKP-Saray-Rejiminin Türkiye’de sağladığı rant olanaklarından pay alabilen bir kesimi görmekteyiz. Bu duruma Almanya’nın ırkçı-ayırımcı politikalarının tetiklediği »inadına« psikolojisini eklediğimizde, AKP dışında bir partiye oy vermeleri olasılığının hayli düşük olduğunu tespit edebiliriz.
Peki bu gerçekler, HDP’nin barajı geçmesini ve Selahattin Demirtaş’ın ikinci tura kalmasını isteyenler olarak, bizler için hangi anlama geliyor? Öncelikle geriye kalan yüzde 70’lik seçmen potansiyeline ulaşmaya çalışmanın, »cepte keklik« sayılan tek bir oyun dahi heba edilmemesini sağlamanın, önce aile ve yakın çevremizden, komşularımızdan başlayarak, bilhassa kararsız kitlelerle doğrudan ilişki geliştirerek, onları HDP ve Demirtaş’a oy vermeye ikna etmenin - Alman vatandaşı olsak dahi - hepimiz için ne denli önem taşıdığını kavrayarak, bunun gereğini yerine getirmek zorunda olduğumuzun. »Bir oy nedir ki« demeden, önümüzdeki 15 gün içinde göstereceğimiz özverinin değerini 25 Haziran’da görebileceğiz.
2 Haziran 2018