MEDYA

Gazeteci Barış Pehlivan yazdı: Mide bulandıran öykü

Ankara’ya gidemedim, televizyonu açtım. Altılı masanın anayasa önerisini anlattığı toplantıyı izliyordum. Telefonum çaldı.

Hep denk geliyor şu sıralar, ekranda “hukuk devleti” yazarken kulağıma bir çökme hikâyesi anlatıldı. Bir uyuşturucu kaçakçısı, bir eski istihbaratçı ve bir yüksek yargı mensubu bir gün...

Maalesef fıkra değildi. 

Telefonla konuştuktan sonra beklediğim belge geldi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kısa süre önce verdiği bir karardı. “Bu insanlar terör örgütü üyesi değil” diyordu. Anlatacağım ama anlaşılması için filmi biraz geriye sarmam lazımdı... 

Kaynağım 25 Kasım 2019 tarihinde yazılmış bir suç duyurusu. Şikâyetçi A.K. adlı bir iş kadınıydı. Savcılığa iletilen iddia özetle şuydu: A.K. ekonomik sıkıntılar yaşadığı bir dönemde N.K. adlı biriyle tanıştı. Ondan farklı tarihlerde toplamda 2 milyon 942 bin 310 lira borç aldı. Lakin güvendiği ve para ilişkisine girdiği N.K’nin, zamanında uyuşturucu ticareti yapmaktan hüküm giymiş ünlü bir suçlu olduğunu bilmiyordu. Gün geldi, A.K. “Ben sana borç falan vermedim, şirketinin hissesini istiyorum” sözünü duydu. 

Ne ilginçtir ki N.K. gibi birinin yakın dostları arasında Yargıtay üyesi Ö.F.A. ve eski bir istihbaratçı da vardı. Ve daha da acıdır ki uyuşturucu hükümlüsü ile dostluk kuran o yüksek yargı mensubu Uyuşturucu Maddelerle Mücadele Üst Kurulu’nun da üyelerindendi.  

Uyuşturucu hükümlüsü N.K. bir gün “Sana yolladığım paranın 200 bin dolarını Ö.F.A’ya vermen lazım. O gün bu miktarı ondan aldım” dedi iş kadını A.K’ye. 

Suç duyurusunda okuduğum bu iddialar her satırında daha da korkutucu hale geliyordu. 

Öyle ki yüksek yargı üyesi Ö.F.A’nın davetiyle eski istihbaratçının evinde tüm taraflar dahi buluştu. Hatta Ö.F.A. “Bir devir sözleşmesi yapalım ama eski istihbaratçı adına olsun. Şimdilik böyle yazalım, kurtul. Yoksa seni N.K’nin elinden kurtaramayız” diyordu. Yetmiyor, aynı yargı mensubu taraflar arası sözleşmeyi de kendi el yazısıyla kaleme alıyordu. 

İş kadını A.K. çok korkuyordu. Belki de bundandır ki ne söylendiyse yapmaya başladı. Gün geldi, Yargıtay üyesi Ö.F.A. kendisine ait olduğunu ileri sürdüğü 200 bin doların yanı sıra, 500 bin Türk Lirası da “kâr payı” istiyordu. Ne kadar itiraz etse de iş kadını bu “kâr” parasını ödemeye karar verdi. Paralar 2 Ekim 2019 tarihinde Yargıtay binasında siyah çanta içinde verildi, Ö.F.A. da “Herhangi bir alacağım kalmamıştır” yazan bir kâğıdı imzaladı. 

İş artık çekilemez raddeye gelince de İzmirli iş kadını avukatı S.Ö. aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kapısını tuttu. Aralarında uyuşturucu kaçakçısı, Yargıtay üyesi, eski istihbaratçının da olduğu şüpheliler hakkında şikâyette bulundu. Tüm bu isimler “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “irtikap”, “görevi kötüye kullanmak”, “tehdit”, “tefecilik”, “nitelikli dolandırıcılık” gibi ağır iddialarla suçlanıyordu. 

- SUÇLAMAYA KARŞI SUÇLAMA - 

Sonuç ne mi oldu? Özetleyeyim... 

Başsavcılık suçlanan isimlerden birinin yüksek yargı mensubu olmasını gerekçe göstererek topu Yargıtay’a attı. Yargıtay ise “soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte olmadığını” ileri sürerek dosyayı kapadı. Garip ki şüphelilerden uyuşturucu kaçakçısı N.K. ise kovide yakalanıp, hayatını kaybetti. 

Zamanında Fethullahçıların dosyalarından illegal yolla para kazananları soruşturan yargı mensubu Ö.F.A. ise kendisine yapılan bu benzeri suçlamaların Fethullahçı kumpası olduğunu ileri sürdü. Gitti, hem mağdur olduğunu ileri süren iş kadınını hem de avukatını “FETÖ üyeliğinden” şikâyet etti. 

İşte kısa süre önce...

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kendisini suçlayanları suçlayan Ö.F.A’nın suç duyurusunda kararını verdi. Bank Asya hesaplarından istihbarat verilerine, KHK listelerinden telefon trafiğine kadar her şey incelendi. Sonuçta, mağdur iş kadınının da avukatının da Fethullahçılıkla alakası olmadığı ortaya çıktı. 

“Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey... Çünkü yeryüzünde savaş vardı” der ya usta Oktay Akbal... Savaş yaşandı bu ülkede, her şey çürümeye başladı ama ilk hukuk bozuldu. Lakin o türkü aklımızdan çıkmasın ki; “Sabahın bir sahibi var, sorarlar bir gün sorarlar...”