G7 Hiroşima: Sıra bir sonraki savaşta

Zelenski ödülünü alır.

Aynı anlarda, yine Almanya’da “savaş-zafer” nidaları yükselir. Sokaklarda, yanıbaşımızda, hem de ciyak ciyak. Yine aynı anda vicdani retçi Ukraynalılar eylemdedir: “Bu savaşı durdurun!”

Zelenski ödülünü alır.

Ve film başlar. Suudi Arabistan’a iner. G7 Zirvesi’nin başlayacağı gün hem de. Oradaki halkın, “Allahım bizi bu gâvurların eline düşürme” diye dua edip etmediğiniyse, hiç birimiz bilemeyiz.

Zelenski ödülünü alır.

Daha bir hafta geçmeden ödüldaşlarıyla el sıkışmak nasip olur ona. Mesela Macron’la. “Çok mutluyum” deyiverir. Ölen çocuklara, ardında on binlerce yetim bırakan babalara yaktığı ağıdın ve onların gittiği bu yolu yeniden inşa edeceklerini belirttiği konuşmasının ardından. Bu konuşmalar Ukraynaca alt yazıyla verilir, Ukraynalılar Almancaya çevirir ve milyonlarca insan onunla ağlar.

Kim bilir? Bu ödülü belki de bir sekiz yıl önce bizim topraklardakilere vermeyi planlamışlardı. Ancak savaşların coğrafyası bu kahramanlığı başkalarına bahşediverdi. Ve inanın bu bir şaka değil. Durum bu denli ciddi.

1950'den beri her yıl Avrupa’ya ve Avrupa’nın birleşmesine hizmet etmiş tanınmış kişilere verilen “Karlspreis Aachen” ödülü 1988’den itibaren enternasyonal bir ödül haline gelir.

Winston Churchil’in 1955’te, George C. Marshall’ın 1959’da, İspanya Kralı Juan Carlos’un 1982’de, François Mitterrand ve Helmut Kohl’un 1988’de, Bill Clinton’un 2000’de, Angela Merkel’in 2008’de, Emmanuel Macron’un 2018’de aldığı ödül artık Zelenski’dedir.

***

Savaş çağrısı

Haziran 2022’de BM Genel Kurulu Rusya’ya Ukrayna’dan çekilme çağırısı yaptı. Bu çağrı öyle sessiz ve öyle sinsi yapıldıki, bu tarihi takip eden kesim büyük bir dehşete kapıldı. Haksız da değillerdi.

Üye devletlerin açık bir çoğunluğu, yani toplam 193 ülkeden 141’i karar lehine oy kullandı. Çekimser ülkelerin başında Çin vardı. Toplam 47 ülke ya çekimser kalmıştı ya da bu çağrıya karşı çıktı. Bu ülkelerin neredeyse tamamı “Küresel Güney”e aitti.

Açıkça Batı’yı destekleyen ülke sayısı 52 idi. Ve bu ülkeler dünya nüfusunun yüzde 15’ini oluşturmaktaydı. Diğer 12 ülkenin ise Rusya tarafında olduğu belirtildi.

Çekilme çağrısıyla birlikte belirginleşen renklere uygun bir zirve gündemi belirlendi. Çağrıdan bugüne dek geçen on bir ay ise hayli iyi değerlendirildi.

***

G7 Zirvesi: 19-21 Mayıs, Hiroşima

Mayıs ayında gerçekleşecek olan bu zirve Nisan ayında protesto edilmeye başlandı: “Harekete geçin, savaşları durdurun, ırkçılığı bitirin” denmişti. Başa gelecekleri bilmek için falcı olmak gerekmezdi. Ahtapot hareketlendikçe hareketlenmişti.

Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, ABD ve AB Komisyonu’nun katıldığı 48. Zirve’nin gündemlerinin üç ana başlığı şöyleydi: İklim politikası, COVID-19 pandemisiyle mücadele ve dünya çapında uluslararası işbirliği ve demokrasiyi güçlendirmek.

Bu zirvede de: “Kendimizi Rus gazına bağımlılıktan çıkarıyoruz” demişlerdi. Böylece “İklim Dostu” olunacaktı.

Ancak hemen “Doğu Afrika Ham Petrol Boru Hattı” projesi de oluşturuldu. Tam da bu dönemde Hindistan ve Türkiye’ye Rusya’dan yapılan akar yakıt sevkiyatı hızla arttırıldı. Bu sevkiyatın hangi ülkelere dağıtım yapmak üzere gerçekleştirildiği hiç açıklanmadı.

Ve şimdi, tam da insanlığın hafızasından tüm bu olanların silindiği bir zamanda: “Hindistan’a bu sevkiyatları sebebiyle uyarı çekildiği” ve “Hindistan ve Brezilya’nın G7 yaptırımlarına uymakta hayli zorluk çıkarabileceği” manşetleri atıldı. Hem de Hindistan ve Brezilya’yla son aylarda güle oynaya yapılan ekonomik-askeri anlaşmalara rağmen. Pes!

Koca bir yalan makinesi döndürüldü, döndürüldü, döndürüldü ve işte bu günlere gelindi. Manşetler değişiverdi!

19 Mayıs sabahı Japonya’daki protestolara başlanıldı. Japonya herkesin gidebileceği bir ülke değil. İklim Aktivistleri o sabahı, uzaktan da olsa sesleri birleştirmek üzere, “15 Eylül Dünya İklim Grevi” duyurusu yaparak ve eyleyerek selamladı. Ağırlıklı olarak gençler bu üç gün içerisinde daha önceden planladıkları eylem ağlarındaydı. Binlerce avro para cezasına çarptırıldığını öğrenenler oldu. Her şeye rağmen, 48. Zirve protestoları ve ardından büyütülen Lützerath Direnişi muhteşemdi, devamı gelmeliydi.

Ve planlar yapıldı. 15 Eylül’e dek hep devam. Bir sonraki zirveye, bir sonraki greve, bir sonraki direnişe “durmak yok, hep devam” denildi.

***

Yalan makinesi

Zirveden neredeyse iki ay önce tüm manşetler Rusya’ya değil Çin’e yöneldi. LEGO üretiminin yüzde 40’ından bateri sektörünün yüzde 60’ına dek sayısız ürünün Çin’de üretildiği anlatıldı. Çok çeşitli şirket isimleri ve oranlar dolaşmaya başladı. Almanya’nın hangi sektörlerde Çin’den tamamen bağımsızlaşmayı hedeflediği açıklandı. Sonrasında, dünya çapında hangi sektörleri tamamen kendi eline alabileceği fikir jimnastikleri yaptırıldı.

Hannover Teknoloji Fuarı yeni duyurular yaptı. Marketlerde kullanılmak üzere hazırlanmış, neredeyse kasiyerlerin işini dahi elinden alacak  kasalı arabalar tanıtıldı. Daha nice ürünler.

“Yapay Zekâ” manşetlere oturdu. İnsanlığın üçte ikisinin henüz internet dahi kullanamamış olduğu bu dünya gerçekliğinde.

Ha bu arada! Almanya’da yüz binlerce işçi-emekçi yaklaşık dört ay boyunca grevlerdeydi. Büyük marketler zincirindeki bazı marketler “iflas” tehlikesi gerekçesiyle merkezileştirildi. Ve bu market çalışanları saat ücretlerine 2,50 avro artış yapılması için dahi greve gitmek zorunda kaldı. Tam zirve öncesi, 18-19 Mayıs’ta!

Yine bu arada! “Doğal afetler” yaşanan her ülkede, Filipinler’den Pakistan’a, Brezilya’dan Ekvador’a dek çok köklü askeri anlaşmalar yapıldı.

Evet yine bu arada! Tam zirve gerçekleşirken, 20 Mayıs’ta, Şubat ayında 7 büyüklüğünde depremler yaşamış Ekvador’da büyük toprak kaymaları yaşanıverdi. 56 kişi hayatını kaybetti. Parlamento feshedildi. 90 gün içerisinde yeniden seçime gidilecek. Neden mi? Öyle büyük düşünmeyin, sadece Başbakan bakanlar hakkında soruşturma açılması zorunlu hale gelen bir dönemde, bu zorunluluğu yerine getirmek istemedi. O kadar. Halk! Halk sokaklarda. Ekvador’la yapılan anlaşmalar? Onlar hâlâ kâğıtlarda. Geçerliliğini kaybetmedi.

Uganda, Sudan, Papua Yeni Gine, Nijerya, Kenya, Fildişi Adaları, Filipinler, Şili... doğal afetler... açlık... susuzluk... cesetler... halk göç yollarında... Bu ülkelerle yapılan, ağırlıklı olarak askeri anlaşmalar? Onlar hâlâ kâğıtlarda. Yenileri de yolda.

Tarihi kararlara imza atan Avrupa Birliği. Avrupa’daki iltica yasalarına tarihi bir balta indiren Almanya. Seçimlerin Türkiyesi. Seçimlerin Yunanistanı. Sularda Frontex. Karalarda, sınırlara çekilecek olan duvar-çit duyuruları. Belirsiz hâlâ kayıpların, ölenlerin sayısı.

BM’nin Rusya’ya yaptığı “çekil” çağrısının ardından olanları özetlemeye iki cilt kitap dahi yeterli gelmeyecektir. Ola ki yazılmaya kalkılsa, daha bu kitaplar yazılırken, üzerine beş cilt daha eklenilmek zorunda kalınacaktır. Ve kitaplar bir türlü bitirilemeyecektir...

***

Rönesans: “G7’nin değerini, geçerliliğini ve etkisini yenilemenin zamanı geldi.”

Binde birini bile özetleyemediğimiz bu tarihsel kesitte, bu dünya gerçekliğinde yapılan matematik hesaplar mutlaka şaşar.

Arap Birliği’nin Hiroşima’daki G7 Zirvesi’ne paralel olarak Cidde'de, Suriye ve Kuzey Çin’deki Xian’da Çin-Orta Asya Zirvesi’yle bir araya getirilmesi sembolik bir şey olmasa gerek.

Allianz Recearsch’dan alıntı yapan sayısız gazeteci, durumun özetini şu şekilde aktarmış:

“Dünya Ticaret Konferansı UNCTAD’ın, yüzde yüzden fazlasını “meta bağımlı” olarak sınıflandırdığı Batı’nın Çin’e bağımlılık derecesi, ihracatı kısmen tek bir ürüne ve fiyat dalgalanmalarına bağlı olan Küresel Güney’deki çoğu ülkeninkine yakın dahi değildir. Yine de G7, Çin ile olan kazançlı iş ilişkilerini artık bir tehdit olarak tanımlıyor. Sebep: Dünya piyasası eskiden “serbest” olduğundan, talep edilen fiyatları ödeyebilen ve beklenen getirileri sağlayabilen tüm ülke ve şirketlere açıktı. Ancak bu arada bu özgürlük giderek kısıtlanmakta ve dünya ticareti jeopolitik bir silah olarak kullanılmaktadır. Sadece Batı’dan değil: Pekin Avustralya’nın Çin yatırımları üzerindeki kısıtlamalarına, Avustralya mallarının ithalatını durdurarak tepki gösterdi. Litvanya, 2021’in sonunda Tayvan’ın başkentte bir temsilcilik ofisi olmasına izin verdiğinde, Pekin protesto amacıyla Litvanya’nın ihracatını engelledi.

Bu anlamda Çin, Batı’nın “sistemik rakibi”dir. Sonuçta, bir rakip sadece eşit değil, aynı zamanda benzer hedeflerin de peşindedir. G7 ülkeleri artık bu rekabette üstünlük sağlamak ya da üstünlüğü korumak için Çin’den daha bağımsız olmaya çalışıyor. Yeni hammadde tedarikçileri arıyorlar, hammadde tüketimlerini azaltıyorlar. Ve Çin ile iş yaptıkları için yerli şirketlerine ihracat yasakları uyguluyorlar. Commerzbank, Federal Hükümet’in "Alman kurumsal yatırımlarının münferit ülkelerde aşırı yoğunlaşmasını önlemek” istediğini, bunun ise açıkça “Çin’e göre uyarlanmış bir düzenleme” olduğunu belirtiyor. Yatırım kısıtlamaları sadece G7’nin bağımsızlığını güçlendirmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda G7, Çin’in kendisine olan bağımlılığını bu ülkeyi zayıflatmak için de kullanıyor. Kısıtlamaların Çin ekonomisine uzun vadede getireceği zararlar kayda değer bir boyuta varabilir.”

Yine bu gazetecilerin ABD’li düşünce kuruluşu Gzero’dan yaptıkları alıntı şöyle:

“Bilinen tüm değerlendirmelere ek olarak Batı, dünyanın diğer ülkelerine Çin’e karşı destek sunuyor: G7, herhangi bir ticaret ya da yatırım boykotuna karşı Pekin’in tepkilerini koordine etmeyi amaçlıyor. Ve daha fazla mal ortaklığı ile birlikte, zorlayıcı ekonomik önlemlere karşı oluşturulacak bir platformu planlanıyor. Bu vücut da bir rönesans yaşıyor: G7’nin değerini, geçerliliğini ve etkisini yenilemenin zamanı geldi.”

***

Bakanlardan kısa mesajlar

Zirve sırasında neredeyse tüm bakanlar kısa kısa da olsa birer basın açıklaması yaptılar.

Rusya’nın 1998’den 2013’e dek konuk edildiği, G8 olarak tanımlanan zirveye alınmamasının ardından, artık bu zirveye Ukrayna konuk edilmeye başlandı.

G7 Zirvesin’e AB Komisyonu Başkanı olarak katılan Ursula von der Leyen hemen 19 Mayıs’ta şu açıklamayı yaptı:

“Artık Ukrayna’ya kendisini başarılı bir şekilde savunması ve tam egemenliğini ve toprak bütünlüğünü yeniden kazanması için ihtiyaç duyduğu araçları vermeliyiz. Rus birliklerinin ve askeri teçhizatın tamamen ve koşulsuz olarak geri çekilmesi olmadan adil bir barış olamayacağının ve herhangi bir barış çağrısının dikkate alınmaması gerektiğinin altını çiziyoruz.”

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski ise 20 Mayıs tarihinde şöyle bir açıklama yaptı:

“Bugün resmen havacılık koalisyonunun oluşumu hakkında konuşabilirim. Ve bu, çok yakında Ukrayna'nın gökyüzünü, şehirlerini ve vatandaşlarını korumak için her şeye sahip olacağı anlamına geliyor. Güvenlik ve zaferimiz için artan bir işbirliğine giriyoruz. İşte bugün barış bize daha da yakınlaşacak.”

Ve hemen ardından şu manşetler atıldı:

“ABD Başkanı Joe Biden, Ukraynalı pilotları Amerikan yapımı F-16 savaş uçakları konusunda eğitme planlarını onayladı. Bu eğitimler ABD’de gerçekleştirilecek.”

Hemen ardından bu eğitimlerin Avrupa’da gerçekleştirileceği açıklandı.

Ki bu açıklamalar yapılana dek, zaten on binlerce asker resmi olarak Almanya’da eğitilip tekrar başka alanlara gönderilmişti!

Ki bu açıklamalar yapılmadan önce de, Haziran ayı ortasında Almanya’da yapılacak olan NATO yeni savaş uçakları tatbikatının duyurusu yapılmıştı. Halk bu uçuşlardan haberdar edilmişti.

Bu açıklamaların yapıldığı saatlerde, üst düzey bir hükümet yetkilisi CNN’e verdiği demeçte şunları belirtti:

“Bu eğitim önümüzdeki aylarda gerçekleşecekken, koalisyonumuz jetleri fiilen ne zaman konuşlandıracağımıza, kaç tane konuşlandıracağımıza ve onları kimin sağlayacağına karar verecek. Bu güç birliği, Ukrayna’nın kendini savunmasına yönelik uzun vadeli taahhüdümüzü yansıtıyor.”

İşte tam bu açıklamaların ardından, Japonya’daki Çin Büyükelçiliği şu kısa açıklamayı yayınlar:

“G7 Zirvesi bir blok politikasını kışkırtmaktadır. Grup, çatışma ve bölünmeyi yaymaya derhal son vermelidir.”

***

49. G7 Deklarasyonu: Tek elin de tek eli!

Henüz zirve bitmeden 20 Mayıs sabahı basın mensuplarına bir sonuç bildirgesi gönderildi. Bu bildirgede Çin’e yönelik izolasyon önlemlerinin yanısıra, hangi koşullarda ortak çalışılabileceği de deklere edildi. Bu deklarasyon neredeyse tüm gazetelerde şu maddeler halinde özetlendi:

-        G7, Çin'in hem küresel zorluklarda hem de ortak çıkar sektörlerinde uluslararası ilişkilerdeki rolü ve ekonomisinin büyüklüğü göz önüne alındığında, Çin’le yapıcı ve istikrarlı ilişkiler kurması gerektiğini belirtiyor. Çin ile işbirliği yapılmak zorunda.

-        Katılımcı ülkeler, küresel sonuçları olan olumsuz gelişmelerle mücadele etmek için Çin’i G7 ile birlikte çalışmaya çağırıyor. Bu birlikte çalışmanın sınırları iklim değişikliğinden, biyolojik çeşitlilik krizinden, doğanın korunmasından, yoksul ülkelerdeki borç krizinden, sağlık politikasından ekonomik sistemin istikrarına dek uzanıyor.

-        Ancak G7 ülkeleri, ekonomik olarak kendi kendine daha yeterli hale gelmek istediklerini de şöyle açıklıyor: “Kendi ekonomik dinamizmimize yatırım yapmak için bireysel ve toplu önlemler alacağız. Kritik tedarik zincirlerimizdeki aşırı bağımlılıkları azaltacağız.”

-        G7 ülkeleri, Çin ile ticaretin de koşullara tabi olduğunu açıkça belirtiyor: “Çin ile sürdürülebilir ekonomik ilişkileri mümkün kılmak ve uluslararası ticaret sistemini güçlendirmek, çalışanlarımız ve şirketlerimiz açışından eşit koşulları yaratmak için çalışacağız. Çin’in küresel ekonomiyi bozan piyasaya uymayan politikaları ve uygulamalarının yarattığı zorlukları titizlikle ele almak üzere ortak bir çaba içerisinde olacağız.”

Gönderilen bildirgede, özellikle askeri olarak da kullanılabilecek teknolojik know-how’ın [özellikle iş dünyasında belirli teknik projeleri gerçekleştirmek üzere, yeni makinelerin, yeni teknolojilerin ya da benzerlerinin kullanılması için gerekli teorik önkoşulların, bilgi ve deneyimin sağlanması] dışarıya sızdığının da gündeme alındığı görülüyor: “Yasa dışı teknoloji transferi ya da veri transferi gibi kötü niyetli uygulamaları önleyeceğiz. Ekonomik baskılara karşı direncimizi artıracağız. Ticareti ve yatırımı gereksiz yere kısıtlamadan, ulusal güvenliğimizi tehdit etmek için kullanılabilecek bazı gelişmiş teknolojileri muhafaza etmemiz gerektiğini de kabul ediyoruz.”

Deklarasyonda, diğer şeylerin yanı sıra, “kişinin kendi yabancı yatırımlarına daha yakından bakma olasılığı”ndan bahsedilmiş. Bu olasılığın, “yabancı ihracat ve yatırımlar üzerinde hedeflenen kontroller yönüyle planlanan mevcut araçların oluşumunu tamamlamak” açısından önemli olabileceği belirtilmiş.