Fransa ile Türkiye arasında ilk resmi iş gücü gönderimi anlaşması 8 Nisan 1965’te imzalanmıştır. Bu anlaşmaya rağmen gerçek anlamda Türk işçi göçü 1970 yıllarında başlayıp 1980 yılları başına kadar devam etmiştir. 1972’de 50.860 olan Türkler, 2000 nüfus sayımında 262.652 ve 2004’te 326.000’e ulaşmıştır. Son dönemde bu sayının 500 bini aştığını savunanlar bulunmaktadır. Gerçek rakamların ortaya çıkmasında yaşanan en büyük sıkıntı ise Türklerin %47’sinin Fransız vatandaşlığına geçmiş olmasıdır. Fransa Resmi İstatistik Kurumu’nun (INSEE) 2012 Göçmen ve göçmen kökenli Fransız vatandaşlarıraporuna göre, göçmenler arasında Türkler en genç nüfusa sahip olan etnik gruplar arasındadır. Bu raporda, ayrıca, Türkiye kökenlilerle ilgili çarpıcı bulgular da ortaya çıkmaktadır:
Netice itibarıyla, Fransız kurumlarınca Fransa’daki Türkler içlerine kapanık, dış dünya ile pek ilişkisi olmayan bir toplum olarak da tanımlanmaktadırlar.
Fransız eğitim sistemindeki Türkçenin konumuna kısaca değinecek olursak, Türkçe eğitimi, ilkokuldan başlayarak iki koldan gerçekleşmektedir. Birincisi, 1978 yılında başlayan Anadili ve Kültür Dersleri kapsamında, ikincisi ise 1994’te yabancı dil olarak Türkçe dersinin yasalaşmasıyla Yabancı Dil Eğitimikapsamındadır.
İlkokullarda Anadili ve Kültür Derslerini takip eden öğrencilerin son 25 yıldaki dağılımlarına baktığımızda 1984’te 14.783 olan öğrenci sayısı 2000 yılında 11.464’e gerileyip yeniden artış gösterip 2009-2010 öğretim yılı için 16.732 olarak belirlenmiştir. Türkiye kökenli öğrencilerin yüzde kaçının bu derslere katılabildiği yönünde çok net rakam vermek mümkün değil ancak gerçek şu ki Türk öğrencilerinin %50’sinden fazlasının bu derslerden mahrum kaldıkları kesindir. Bu dersleri, Türk Konsolosluklarına bağlı sayıları 2010’da 182 olan Türkiye’den gelen öğretmenler vermektedir.
Yabancı Dil Türkçe öğretimi her ne kadar 1994’ten beri ortaokul ve liselerde verilse de, henüz pek yaygın olmayıp öğretmen sayısı da çok azdır (tüm Fransa’da sadece 7 kadrolu öğretmen bulunmaktadır). Bu dersler öğrencilerin Türkçe temel dil becerilerini geliştirmesinin yanı sıra başka bir yabancı dile oranla Türkçe derslerinden daha kolay iyi not alabilmekte ve bu durum öğrencilerin toplam not ortalamasını olumlu etkilemektedir. Ayrıca, öğrenciler lise bitirme sınavı Baccalauréat’da başka bir dil yerine seçebildikleri Türkçe sınavına daha etkili biçimde hazırlanabilmektedirler.
Diğer Avrupa ülkelerine nazaran Fransa’da okulda başarılı olmak daha kolay olmasına rağmen, ne yazık ki birçok ailenin eğitime fazla önem vermediği, bu fırsattan faydalanmadığını, çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenmediği ortaya çıkmaktadır. Yukarıda bahsettiğim INSEE 2012 raporu da bu yöndedir. Fransa’da yaşayan Türkiye kökenlilerin eğitim hayatında diğer göçmenlere nazaran en başarısız hatta eğitimle ilgili tüm kategorilerde sonuncu sırada oldukları ortaya konmuştur. Türk ebeveynlerin %65’inin üniversite diplomasının çocuğunun iş bulmasında fayda sağlamayacağına inandığını, çocukların eğitim hayatlarındaki desteğin ve eğitime katılımın düşük olduğuna dikkat çekilmektedir. Ortaokul 1. sınıf öğrencileri arasında yapılan ankette, Türk ebeveynlerin %83’ünün bugüne kadar çocuğunun ödevlerinde hiç yardımcı olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Türk öğrencilerin sadece %12’sinin özel ders aldığı ve Türk ailelerin sadece %2’sinin okul aile birliklerine üye oldukları bildirilmektedir.
Yine bu rapora göre, Fransa’da doğan 25-30 yaş arası Türk gençlerin sadece %32’sinin ortaokul diplomasına sahip olduğu ve Baccalauréat sınavını geçerek lise mezunu olanların oranı ise %39’dur. Cinsiyete göre başarı oranlarına bakıldığında Türkiye kökenli kız öğrenciler %42’lik başarı oranı ile son sırada yer almaktadırlar. Üniversite (Lisans) eğitiminde de kız öğrenciler hem Türk erkek öğrencilerin, hem de diğer etnik gruplardan hemcinslerinin gerisinde kaldığı görülmektedir. Türk erkeklerinin %18’i, kız öğrencilerinse sadece %8’i 4 yıllık üniversite eğitimini tamamlamaktadır.
INSEE’nin raporuna göre, Türk ailelerin eğitim konusundaki eksikliklerinde dil engelinin önemli bir rol oynadığına dikkat çekilmektedir. Türkiye’den göç eden öğrenci velileriyle yapılan ankete göre, 30-49 yaş arasındaki vatandaşların %65’inin hiçbir diploması bulunmamazken, %18’i ortaokul, %9’u lise, % 4’ü üniversite ve diğer %4’lük kısım ise yüksek lisans mezunudur. Birinci nesil Türk göçmenlerin %74’ünün hiç Fransızca bilmediği, Türk gençlerin ise %79’unun Türkçeyi zorlanmadan konuşup yazabildiği ifade edilmektedir. Gençlerin %18’lik bir kesimi Türkçeyi sadece konuşabildiğini, ancak kendisini yazılı olarak ifade etmekte zorlandığını belirtiyor.
Sunulan rakamlardan anlaşıldığı üzere, normal liseye ulaşan öğrenci sayısı çok azdır (%39). Her ne kadar yıldan yıla sayıları artsa da üniversiteye devam edenlerin sistemi tanımadıkları ve uzun vadeli hedef belirleyemedikleri için diploma alamadan eğitimlerini bırakmak zorunda kaldıkları başka bir gerçektir. Ne yazık ki, INSEE 2012 raporunun vurgulağı gibi, birçok aile, çocuğunu akademik eğitime yönlendirmiyor. Son yıllarda bu durum değişmekte olsa da birçok öğrenci kısa yoldan “çok para kazanma” çözümleri arayışındadır. Gelişmekte olan küresel ekonomide eğer çocuğumuza iyi bir meslek sağlamazsak, onun da yapacağı iş, bizim babalarımızın yaptığı işlerden farklı bir şey olamaz. Bu konuda çok hassas ve dikkatli davranıp, genç yaşta çocuklarımızın gelecekleri konusunda onlarla konuşup onlara en iyisi neyse onu aşılamalıyız. http://www.insee.fr/fr/publications-et-services/sommaire.asp? codesage=IMMFRA12