Federal Almanya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı'ndan Türkiye Ders Almalı-mı-?


1949 yılında kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti'nin (FAC) ilk Cumhurbaşkanı 13 Eylül 1949 yılında göreve başlayan Alman Liberal Demokrat Partili (FDP) Theodor Heuss´dur. Heuss görev yaptığı süre, savaştan harab olarak çıkmış yeni bir cumhuriyetin inşaa sürecine denk gelmektedir. 12 Eylül 1959 yılında görev süresi biten Heuss, Alman ekonomisinin kendini ABD destekli mali yardım sayesinde tam istihdam dönemini yaşandığı sürecin başlangıcına denk gelmektedir.


Almanlarin “faşistlikten demokratlığa geçiş evresi” olan 2. Dünya Savaşı sonrası süreç, Alman Toplumun yaşadığı ve dünya insanlığına yaşattığı büyük yıkım, ızdırap ve felaketin telef edilme sürecidir de aynı zamanda. ABD´nin Marshal Planı ile ekonomik inşaasına başlayan FAC´nin ilk Başbakanı CDU´lu (Alman Demokratlar Birliği) Konrad Adenauer, görev yaptığı süre (15 Eylül 1949-16 Ekim 1963) içinde FDP´li Cumhurbaşkanı ile kendi ülkesinin ekonomik kalkınmasına dönük olarak ne gerekiyorsa onu yapan ve ülkesini Faşizmden demokrasiye geciş evresini başarıyla tamamlayan bir şahsiyet olarak bilinmektedir. FAC nin 1949 yılı sonrası harap olmuş bir ülkeyi yeniden nasıl kalkındıran ve günümüzün en büyük ilk üç ekonomisi arasında olmasını sağayan sürecin temellerinin atıldığı 1950li yıllarda iki farklı partiden Başbakanliğa ve Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Adenauer ve Heuss gibi iki tarihi şahsiyetin seçildikleri görevlerde sergiledikleri tutumdan da anlaşılacağı üzere, anayasa ile belirlenen kuvvetler ayrılığının ve bunun gereğinin yerine getirilmesinin bir ülkenin demokrasisini ne kadar güçlendirdiğinin ve kurumsallaştırdığının da somut bir göstergesidir.  

Heuss ve Adenauer, görev yaptıkları sure içinde kendi partilerinin değil, ülkelerinin ve ulusunun Cumhurbaşkanı ve Başbakanı oldular. FAC Cumhubaşkanlığı görevine 18 Mart 2012 tarihinde başlayan sayın Joachim Gauck, 28 Nisan 2014 tarihinde resmen başlattığı Türkiye ziyareti boyunca Türkiye´de yaptığı konuşma ve verdiği demeçleri dolaysıyla AKP´nin kurucu Genel Başkanı ve sadece kendisine oy verenlerin Başbakanı olan RTE tarafindan gereksiz yere büyük demogoji içerikli tepkisinin de katkısıyla, tüm Alman Halkının Cumhurbaşkanı olma sürecine girmiştir. Alman Anayasasına (Grundgesetz) göre Cumhurbaşkanı ülkesini yurt dışında temsil etme gibi senbollük bir görevi var. Bu görevi yerine getirirken gittiği ülkenin iç siyasetine ya da kendi ülkesinin o ülke ile siyasi ilişkisine yönelik acıklamalarda bulunması ve demeçler vermesi pek rastlanır türden değildir. Ancak sayın Gauck´un Türkiye´de yaşanan dinci-faşist yapşlanmanın kurumsallştırma çabaları içinde olan AKP ve yandaçlarının içraatları karşısında susması, bunları görmezden gelmesi ve kendi uslübü içinde eleştirmemesi beklenemez; bundan dolayı sayın Cumhurbaşkanının Türkiye ziyareti ve sonrası yaptığı açıklamaları, değerlendirme ve izlenimleri Alman Toplumu ve basını tarafından anlaşıyla kaşılanmakta ve toplumun tüm kesimlerce ayakta alkışlanmaktadır. Peki RTE’ın ya da AG’ün Almanya ziyaretleri dolasıyla Almanya’ da Almanya’ nın iç ilişkilerine ve Türkiye ilişkierine yönelik yaptıkları demogoji üsluplü konuşmaları Türk Toplumu ve basını tarafından anlayışla karşılanarak ayakta alkılanmıştır.

Sayın Joachim Gauck, partisiz bir Cumhurbaşkanıdır. Türkiye gibi az gelişmiş, Orta Doğu ve Üçüncü Dünya Ülkeleri düzeyinde bir “demokrasi kültürü”nün hüküm sürdüğü ülkelerde, Başbakanlığın ve Cumhurbaşkanlığı'nın aynı partinin militant ruhlu elemanlarınca üstlenilmesi, diktatörlüğe giden yolu açacağı gibi pekiştirecek de. Türkiye´de son 12 yılda yaşanan tablo budur. Özellikle de militant ruhlu, laiklik, çoğulcu ve katılımcı demokrasi karşıtı sözde “milli” olan bir gelenekten gelen ve yanına F-tipi ‘paralel yapıyı’ da alan batı karşıtı RTE ve onun  Cumhurbaşkanı olarak atadığı Abdullah Gül (AG), 2014 Türkiye´sinde yeşermeye başlayan dinci-faşist rejimin mimarlarıdır. Çoğulcu ve katılımcı batı demokrasilerinin olmazları arasında ve hatta başında olan kuvetler ayrılığının RTE  ve AG tarafından yerle bir edildiği Türkiye´de, RTE´in Cumhurbaşkanı olması demek, 30 Ocak 1933 yılında Başbakan ve 2 Ağustos 1934 tarihinde ise Cumhurbaşkanı olan Adolf Hitler´in Almanyasına dönüştürülmesi demektir. Adolf Hitler ve kurduğu ırkcı-faşist rejim ile Almanlar ve tüm dünya insanlığına çektirdiği acıların, yıkım ve felaketlerin benzeri, RTE`in dönüştürmek stediği Türkiye dolaysıyla yaşanacak ve yaşatılacktır. 

Yolsuzluk suçlamaları nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması istenen FAC´nin 10. Cumhurbaşkanı Christian Wulff 18 Şubat 2012 "Bana olan güven zedelendi. Bu yüzden istifa ediyorum"  diyerek seçildiği Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etti. Christian Wulff’un rüşvet iddiaları nedeniyle yargılandığı davadan beraat etmişti. Evinde depoladığı milyonlarca Avro miktar rüşvet paralarını oğlu vasıtasıyla sıfırlattığı söylenen ve Türkiye´de Başbakanlık koltuğunda oturan RTE bu durum karşısında ne yaptı ve ne yapıyor? Tam bir muz cumhuriyetinde olması gerektiği gibi davranıyor ve Cumhurbaşkanı olmak istiyor!

Çoğulcu ve laik demokrasinin yaşatılmasında temel direk olan kuvvetler ayrılığı ilkesi, Almanya örneğinde de görüldüğü üzere, o ülkenin siyasi istikrarının da sigortasıdır. Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan siyasi istikrarsızlık, “parallel devlet”, “kumpas” ve din eksenli “din sömürüsü”  kuvvetler ayrılığı (yasama-yürütme-yargı) prensibine uyulmamasının bir sonucudur.

30 Nisan 2014