Alman-Türk ilişkileri, sadece her iki ülkede gerçekleşen seçimlerden dolayı seçmen nezninde iyi bir "malzeme" olarak kullanılmıyor. Aynı zamanda Atatürk Cumhuriyeti ile sorunu olan ne kadar emperyal güç varsa, bunların da oyun sahası olmaya devam ediyor.
AB’ye tam üye olmak için aday kabül edilen ülkelerle üyelik müzakerelerinin başlatılması için 1993 tarihli Kopenhag Kriterleri’nin (KK) siyasi ayağında öngörülen demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı gibi koşulların aday ülkeler tarafından yerine getirilmiş olması, Türkiye örneğinde görüldüğü gibi tamamen siyasi bir manevradan başka hiç bir şey ifade etmemektedir.
KK, Türkiye açısından altından kalkması mümkün olmayan ağır hükümler içermektedir. Ekonomik, siyasi ve AB Mevzuatı’nı benimsemiş olmak şeklinde belirlenen bu üç koşulun tam üye olmanın şartı olmasına rağmen, tam üyelik görüşmelerinini başlatılması için, KK`nin siyasi bölümünde belirlenen koşulların varlığı şartı aranmaktadır. Dolaysıyla sanki bu kriterler 2005 yılında AKP’nin iktidarda olduğu Türkiye de de varmış gibi davranılarak tam üyelik müzakereleri başlatılmıştır.
AB´ye göre Türkiye´de 2005 yılında, “demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı” varmış gibi davranılarak, “tam üyelik görüşmeleri” başlatılmıştır. Oysa asıl gerekçe çok daha başkaydı: AKP, Batı’nın siyasi projesiydi.
Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde verilen “Kurtuluş Savaşı” yenilgisini bir türlü kabüllenemeyen Batı, 1923 yılında kurulan modern Cumhuriyet’in varlığını ve ulus devlet, laik rejim, parlamenter demokrasi, kadın-erkek eşitliği gibi kuruluş ilkelerini bir türlü içine sindiremeyen, Atatürk Cumhuriyeti’ni hedef alan ve bunu yaparken de İslâm dinini bu hain emeline alet eden dinci yapılanmaları sürekli destekledi ve desteklemeye de devam ediyor.
Bundan dolayı AB, AKP Türkiyesi ile, Kopenhag siyasi kriterlerinin güya yerine getirildiği için, 2005 yılında “tam üyelik görüşmelerine” başladı. Bu sözde tam üyelik görüşmelerinin Türkiye’de cılız da olsa demokrasinin altını oyacağını, Türkiye’yi parlamenter demokrasiden kopartarak dinci faşist bir rejimin inşaası için alt yapı oluşturacağını, Türkiye’yi evrensel değerlerden kopartarak cahiliye dönemine has barbarlıkların İslâm dini adına Türkiye’nin dört bir bucağına yaygınlaştırılacağını bilmemesi ya da ön görmemiş olması mümkün değildir.
Dolaysıyla Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP tarafından sürüklendiği uçurum, Batı’nın Türkiye için öngördüğü ve AKP vasıtası ile uyguladığı siyasi bir projesinin ürünüdür. Bundan dolayı, Almanya'da 24 Eylül’de gerçekleşecek olan genel seçimler arifesinde Erdoğan, Alman kamuoyu nezninde Almaya'nın elini yakmaya başlayan bir maşa konumuna sokuluyor. Alman siyasi partilerinin Erdoğan’ı, 'AB ile yürütülen tam üyelik görüşmelerini durdurmakla' tehdit ediyor gibi bir görüntü yaratmaları, yine bu siyasi projenin önemli bir parçasıdır.
Öte yandan Almanya´da bir çok kurum ve kuruluş, AKP’nin iktidar olduğu 2002 Aralık ayından beri kendisine ve onunla aynı menzile koşan faşist ve ırkçı din tüccarı Fetullah Gülen adlı yobaza her türlü siyasi desteği verdi ve vermeye de devam ediyor.
Alman Sol Parti dışındaki siyasi yapılanmaların nerdeyse tümü, şu veya bu şekilde, AKP-FETÖ ikilisi ile yakın siyasi işbirliği ilişki içinde oldu ve bu işbirliğini günümüzde de devam ettirmektedirler. Bu işbirliğinin temelinde yatan asıl unsurun, bu iki dinci ve faşist yapılanmanın asıl hedefinin Atatürk Cumhuriyeti ve kurucu değerlerini ortadan kaldırmak olduğu biliniyor.
Laik, demokratik ve parlamenter demokrasiye dayalı Atatürk Cumhuriyeti rejimi yerine, cahiliye dönemini aratmayan bir İslâm din anlayışı, Batı tarafından “Ilımlı İslâm” adı altında Anadolu Türkleri’ne empoze edilmeye başlandı. Bu projenin başında oturan Erdoğan-FETÖ ilkilisi, Almanya dahil olmak üzere, diğer bir çok Batılı büyük devletin onayı ve bilgisi olmadan dışarı çıkmak için bile olsa adım atması mümkün olmayan, birer maşadırlar.