“Mikrofon” meselesini daha önce yazmıştım.
Adam meydanda biraz kalabalık, önünde de on mikrofon görünce birden göklere çıkıyor, açıyor ağzını yumuyor gözünü, kapatıyor kulaklarını, ver ha sövüyor!
Diktatörler böyle oluyor hep.
Meydan, kalabalık, mikrofon, yüksekçe bir yer ve hülooooğ!
Türkiye’nin seccadeli, takkeli, tespihli, terbiyesiz diktatörü Kürt illerinde yaptığı son seçim mitinglerinden birinde dedi ki:
"BDP’de gerilim var, ideoloji var. Niye Kürtlerin partisiyiz diyorsun da, Türkiye’nin partisiyiz diyemiyorsun. Kabinemde 60 Kürt milletvekilim, 5 tane Kürt bakanım var.
BDP’li belediyeler bugüne kadar ne hizmeti yaptılar. Eşeğin bile bir eseri var. Semeri onun eseri. Onlarda hiçbir eser yok." (12.03.2014 Basın)
Bu sözde bir „Dil sürçmesi“ var mı?
Yok!
Düşünülerek, bilinçli olarak söylenmiş bir aşağılama sözü, kocaman bir hakaret.
Bu sözleri söylerken gülümsüyor diktatör. Aşağıladığını, alay ettiğini gizlemiyor.
Tek kişiye yapılmıyor bu hakaret.
Bir partiye, onun çalışanlarına, üyelerine, destekleyenlerine, yani milyonlarca insana yapılıyor.
Eğer BDP’liler bu sözü bir kağıda yazıp, o kağıdı rulo yapıp üzerine „Şimdi sen hem bir ‚Süreçten’ söz edip hem de bu sözleri söylüyorsun, hakaret ediyorsun, haydi bakalım bu sözleri nerene koyacaksın“ yazıp diktatöre göndermezlerse yuh olsun onlara.
Milyonlarca insan bu sözleri üzerine yazdıkları kağıtları postalayabilmeli o diktatöre ve demeliler ki:
„Kendin bir kaç oy uğruna eşek olup yuları niye bizim boynumuza bağlamaya kalkışıyorsun?“
„Eşeğin bile bir eseri var!“
Oturdum düşündüm: Acaba hangi eseri yaratmış eşek?
Heykel mi yapmış eşek?
Resim mi?
Yoksa eşekler kendilerine böylesine ahlak yoksunu, böylesine rezil bir diktatör mü yaratmışlar?
Diktatörün yukarıdaki sözleri söylediği Kürt ilinde, meydanda toplanan Kürtler neden „Terbiyeli ol lan“ diye bağırmadılar, bağıramadılar?
Hayır, hiç kimse bana „Halk korkutulmuş, yıldırılmış, bilinçsiz“ falan demeye kalkışmasın. O sözü kargalar bile yutmuyorlar artık.
30 yıllık iğrenç bir savaş yaşandı o halkın gözlerinin önünde, ciğerinde, evinin en ücra köşesinde. Yaşanılanları görmediklerini, düşünmediklerini kimse iddia edemez.
Seçimlerini bilinçli yapıyorlar.
Diktatörü alkışlıyorlar.
Çünkü kendilerine düşmanlar onlar!
Cellatlarına aşıklar!
Sürünmeleri de bundandır zaten.
25 yıldır yaşadığım Almanya’da böylesine iğrenç, aşağılık bir seçim dönemi görmedim. Almanya’daki bir çok partinin düşüncelerine katılmıyorum, onları desteklemiyorum, ama en azından o partileri yöneten kişilerin yüzlerine bakılacak, kendilerinden „Sayın“ diye söz edilecek insanlar olduklarını biliyorum. Hiç biri ötekine ve öteki partilerin seçmenlerine karşı böylesine aşağılık sözler söylemiyor.
Türkiye’de bu koşullarda yapılacak seçimin adil olacağına da inanmıyorum.
Çünkü devletin olanaklarını kullananla, o olanaklardan yoksul olanlar hiç bir yerde eşit haklara sahip olamazlar.
Israrla yazıyorum:
BDP yöneticileri diktatörün hakaretini yanıtsız bırakmamalılar.
Hakkında derhal „Hakaret“ davası açmalı, tazminat istemeliler.
O sözleri kendisine iadeli taahhütlü postalamalılar.
Bunu yapmazlarsa çok şey kaybedeceklerini de bilmeliler!
Yani ben öyle düşünüyorum.