Erdoğan’ın İkbali mi Ülkenin İstikbali mi?

Gecekondu yıkımlarında görürsünüz: Yıkım ekibi geldiğinde, araziyi illegal işgal edenler ya büyük bir bayrak açıp direnir ya da çocuğunun boynuna bıçak dayayıp kesecekmiş gibi yapar.
Erdoğan’ın yaklaşan seçimler karşısındaki tavrı bunu andırıyor:
Evde para depoladığı, baskında dövizleri sıfırladığı, “Benden onaysız kupon arazi satışı yapmayacaksınız” talimatı verdiği ortaya çıkınca Başbakan, kampanya filminde bayrak açıverdi. Kendi ikbali riske girince, ülkesinin istikbali tehlikedeymiş gibi yaptı:

“Bayrağımız tehdit altında... Yetişin” borusu çaldı.
Yetmedi.

Suriye ile ilişkileri gererek, türbe krizini bahane ederek, uçak düşüren askere teşekkür ederek savaş boyası sürünüyor.
Şunu bilmesi gerek:
Dünyanın en büyük bayrağı bile bu çapta bir yolsuzluğu örtmez.
Tarihin en haklı savaşı bile, bu boyutta bir hırsızlığı unutturmaya yetmez.
Hiçbir seçim zaferi, haramiliği ayyuka çıkmış bir siyasi kadroya “Aklanmıştır” belgesi vermez.
Buna kalkışırsa, sadece bayrağı kirletmiş, kendi çıkarı için ülkeyi mayınlı bölgeye çekmiş, sandığı hırsızlığın tescil mercii haline getirmiş olur.
***
Son koz olarak tehlikeli bir oyun oynuyor Başbakan:
Tabanını sağlamlaştırmak uğruna, kendisine destek vermeyen herkesi “hain/düşman/nebbaş/ vampir” ilan ediyor.
Böylece bir yandan da karşısındaki cepheyi büyüttükçe büyütüyor:

Başta hedefi, CHP-MHP-BDP idi.

Sonra Geziciler, faiz lobisi, ABD, Batı dünyası, İsrail geldi.
Geçen ay hepsinden fazla “vaiz lobisi”yle cebelleşti.
Son günlerde de listeye Twitter, Facebook, Youtube eklendi.
Böyle bakınca büyük bir koalisyonu karşısına aldığı görülüyor.

İstediği oldu:

Türkiye kendi ismi üzerinden kutuplaştı; tam ikiye yarıldı.
Seçim yaklaştıkça saflar sıklaştı.
Bu saatten sonra ne Erdoğan yandaşlarını onun yolsuzluğuna inandırmak mümkün, ne karşıtlarını tersine...
30 Mart referandumu, ya Erdoğan’ı Yüce Divan’a ve ülkeyi erken seçime götürecek; ya da “topyekûn çöküş”ü bir süre erteleyecek.
Hangi seçeneğin kazanacağını biraz da Cemaat’in çalışması belirleyecek.
Gülen’in, Erdoğan karşısında hangi kentte hangi parti güçlüyse onun desteklenmesini istediği anlaşılıyor.
Hem bu taktik, hem ellerindeki “tape silahı” hem de tabandaki Cemaat sempatisi, AK Parti’ye herhangi bir örgütlü parti hareketinden daha fazla zarar verebilir.
Erdoğan bunu bildiği için son dönem ağırlıkla Cemaat’e yükleniyor.
Kendi kuralını çiğneyip ilk kez Gülen’e adıyla hitap ediyor; doğum yeri Erzurum’da tepki olarak alanı terk edenlere rağmen hakarete devam ediyor.
Kavga büyüyor.
***
Kim derdi ki Türkiye’nin kaderini imam hatip mezunu bir yolsuzla, ilkokul mezunu bir vaizin çekişmesi belirleyecek?
Dileyelim yaşananlar ders olsun.
30 Mart’ta bayrağı da çocuklarımızı da arazi işgalcilerinin, rantçıların elinden kurtaralım.