Erdoğan'ın iktidardan uzaklaştırılma projesinin, içsel dinamiklerin tek başına işi olmadığını birinci bölümde sanırım yeterince ortaya koyduk.
Şimdi de, Che'nin 'gerçekçi ol imkansızı iste' temel yöntemini rehber edinerek konuyu ele almaya çalışacağım. Bunun için dışsal dinamiklere ve gelişmelere kısaca bakmamız gerekiyor. Bunlardan birincisi Mısır İhvan-ı Müslümin hareketinin iktidar öncesi ve sonrası RTE ile olan dramatik ilişkisi, ikincisi de ülkemizi 'stratejik ortaklık' statüsü içinde değerlendiren ve buna göre projeler sunan patron ABD ile olan bitmeyen aşkımız.
Konumuzla ilgili bütün gizli kodlar bu ikisinde saklı. MISIR'a bakalım:
İhvan'ın Mısır'daki koluyla ilişki, MİT müsteşarı liderliğinde bir ekip ile RTE'nin direktifleri doğrultusunda sürdürülmüş ve gördüğüm kadarıyla burası bir labaratuar olarak kullanılmış. Zaten bu siyasi laboratuvardan çıkan sonuçların ülkemizde başarılı şekilde kullanıldığını görüyoruz.
Türkiye RTE-Mısır Mursi ilişkisinin fotoğrafı şöyle:
Mısır İhvan hareketinin 2011'de kurulan parti adının Hürriyet ve Adalet Partisi, seçim vaatlerinin 2002 deki AKP seçim bildirgesinin aynı, İhvan'cı Mısır Cumhurbaşkanı Mursi'nin, eski Başbakan Erbakan gibi ilk yurt ziyaretini İran'a yapmış(ki bu emperyalistlerin İhvan'a biçtiği görevle çelişmektedir) ve o güne kadar iktidarlarla iyi geçinen İhvan Hareketinin, Mısır Derin Devlet'i ne karşı bir mücadele gündeme alınmış, Mursi, kendini koruyan yasalar çıkartıp 3500 yargıcı atmış, Türkiye gibi IMF ile ilişkiye girmemiş, ülkemizdeki 'onların kanlarıyla duş alacağız' repliğinin Mısır'da İhvancılar tarafından benzer şekilde "Mursi’ye su dahi püskürtenlere kan püskürtülecektir’’ denmiş OLMASI sanırım bu ilişkiyi faş etmek için yeter.
Bizimkilerin Mısır çalışmasında ki temel yöntemi, TEK ADAM rejiminin bekası için burasının deneme tahtası olarak kullanılmış olmasıdır. Buradan çıkan sonuçlara göre tedbirler alınmış ve kendileri için tehlikeli olacak tüm dinamikler acımasızca budanmıştır: 2016 Temmuz darbesiyle ordudaki muhtemel muhalifler(seküler yaşam sürdüren, cumhuriyetçi vb.olanlar) sökülüp atılmış ve baş edilemez dedikleri ordu tehlikesi bertaraf edilmiştir. Yine cumhuriyetçi, seküler yaşamdan yana olan ilerici, solcu ve sosyalistlerin Kürtlerle olan ilişkisinin büyük bir isyan potansiyeli taşıdığını Gezi direnişiyle test ettikleri için bu birliktelik çoluk çocuk Ankara, Suruç vb. yerlerde katliamlarla yok edilmiştir.
Mısır deneyinden çıkan en önemli iki sonuç: 1- Ordunun ve 2- Kitleselliğin budanmasıdır.
Fakat bu zengin deneyden çıkartılan bir başka ders daha vardır. Bu sonuç ise, koşullar dayattığı zaman bakarız denerek ertelenmiştir. İşte RTE'nin başını yiyebilecek olan en kritik derste bence bu. Kitlesellik gelişip komünist ve devrimci unsurların güç kazanması tehlikesi baş gösterdiğinde hem ABD, hem de Avrupa tarafında Mursi iktidarına iletilen mesaj şu idi:
İktidarını muhaliflerle paylaş. Bu muhalifler liberaller, Hristiyanlar gibi kabul edilebilir güçlü kesimlerdir. O güne kadar ABD ve Müttefikleriyle sıcak ilişkiler sürdüren İhvan Hareketi, neden bu teklifi ret etti dersiniz? Sanırım bunun sonuçları merak edildiği için Mursi'ye ret etmesi gerektiği söylenmiş olabilir. Tam bir laboratuvar çalışması. Sonuç; RED'e karşı cevap darbe olmuş ve İhvan Hareketi orduyla baş edememiştir.
Mısır laboratuvar çalışmasından çıkartılan ikinci sonuç: kitleselliğe yani sokağa çıkmaya asla izin verme idi; Bunun için tüm gösteriler şiddetle bastırılıyor, muhalefet liderleri mafya veya faşist unsurlar tarafından periyodik şekilde tehdit edilerek korkutuluyor, onun için son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi AKP'li kitlelere, güçlü oldukları bölgelerde çoluk çocuklarla, silahlarla piknik yapar gibi kitlesel gösteriler yaptırılıyor, onun için silahlı ve iri yarı adamlar bir takım videolarla görüntüler veriyorlar vs. Çünkü sokak eylemlerinin komünistlerin kontrolüne girer korkusu ABD Yönetinin en hassa olduğu konu ve bunun için Yerel iktidarları uyarma ve uyarıya kulak asmaslarsa müdahaleyi düşünüyor.
Şimdi de ABD ile olan ilişkiye bakalım:
Bu başlık ister istemez Rusya ile olan ilişkiye de değinecek. ABD ile olan ilişki nerdeyse herkes tarafından ezberlendi. Ben burada daha çok RTE'nin emperyalistlerle olan dansının sonuna nasıl geldiğini anlatacağım.
ABD'nin Yeşil Kuşak Projesi yeni güncellemelerle(İslamcı Fas toplantısında ki reform paketi, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinde ki iyileştirmeler vb.) devam ediyor. İslamiyeti, komünizm ve demokrasi karşısında kullanışlı bulan bu projede esas olan kural, güvenilir yerel liderleri bulup eğitip yetiştirmektir. RTE bu projenin en parlak kişisidir: Ajitatör, kıvrak, çıkarcı, uzlaşır ve de sağlam anti demokrat ve anti-komünist. ABD'deki iki parti de bu projeyi kendi yorumlarıyla hayata geçirmektedir. Gelinen aşamada RTE, tıpkı TRUMP gibi tehlikeli ve güvenilmez bulunmaktadır. Bu konuda her iki partiden üst bürokratlar ve devlet görevlilerinden benzer ifadeleri dijital sayfalardan okuyabilirsiniz.
Gelinen noktada; ABD'de ki yeni yönetim ile birlikte ilişkinin nasıl seyredeceği Türkiye ve RTE açısından önemli. Halkbank, Zarrab ve kişisel servet konusu RTE'nin korkulu rüyası olarak devam ediyor. ABD ve emperyalist güçler(buna Rusya'da dahil) 1-ülkelerinin, 2- sistemin çıkarlarına göre hareket etmektedirler. Bu çıkarlarda püf noktası esas olarak esas olanın sistemin sürekliliğidir. İşte bu da RTE'nin kırılma noktasını oluşturuyor. Bütün sorun burada düğümlendiği için bu konuya ayrıntılı olarak değinelim derim.
RTE bugüne kadar hem ABD'yi hem de Rusya'yı, onların çıkarlarını gözeterek veya fazladan tavizler vererek idare etti. Fakat bu verilen tavizler, genellikle iki süper güçün ülke çıkarlarını içeriyordu. Bu ilişkide sorun sadece sona geliniyor olması değil, esas sorun bu ilişkilerde RTE'nin güvenilir ve elverişli bir partner olmadığının ortaya çıkmış olmasıdır. Daha açık bir deyimle, ilerde sistemin çıkarları söz konusu olduğunda RTE'ye ne kadar güvenileceğinin kestirilememesidir. İşte RTE bu tehlikeyi sezmiş kişi olarak, kendisini Biden'a göre ayarlamaya çalışması hiç bir işe yarayamaya bilir. Çünkü Emperyalistler, ülke için gerekli tavizi aldıklarında hemen yumuşamakta ve rutin hiç bir şey olmamış gibi ilişkilerine devam etmektedirler. Fakat söz konusu olan sistemin çıkarlarıysa bu konuda tavizler de alsalar bu sorunda gözettikleri ilke, sürdürülebilirlik olmaktadır. Bu açıdan öğrenci RTE'nin notu birincisi sınavda(ülkeye verilen tavizde) 10(on), fakat ikincisinde(yani sistem konusunda) 0'dır(Sıfırdır). Bu açıdan RTE önümüzdeki dönemde bu konuda yeniden sınava girmek zorunda kalacaktır.
Rusya'nın sınav konusu belli: Suriye. Bu sınav ne zaman olur bilemiyorum fakat ABD'nin açacağı sınav yaklaşmaktadır. Bu defa sınav konusu İran değil daha çok ülkemizdeki iç siyaset ve Yeşil Kuşak Projesini kullanılmaz hale getiren Türkiye'nin(Ilımlı İslamiyet temsilcisi olarak Türkiye'yi beniseyen hiç bir ülke yok) yeniden örnek ve lider posizyonunu alması konu edilecektir.
İşte bu sınavlar ortak bir noktada buluşuyor:
Bu ortak nokta: İç siyaset de herhangi bir kitlesel hareket olduğunda, hem ABD hem de Avrupa RTE'ye 'iktidarını muhalefetle paylaş' diyecek olmalarıdır. Tıpkı Mursi'ye dedikleri gibi. Bunun içinde muhalefetin sokağa inmesi gerekmektedir. Kılıçdaroğlu ve diğer muhalifler korkutularak bu şimdilik engelleniyor olabilir. Fakat ekonomik kriz, hiç ummadığımız bir anda, hem de AKP'ye oy verenlerin alanından sokak hareketini başlatabilir. Bu hareketi Kürtlerin katliamında kullandığı IŞİD'ci güçlerle değil resmi güçleriyle bastırması gerekecek. Çünkü şer güçlerin acımasızlığı ve kontrol edilememe riski dış müdahaleyi hem kolaylaştıracak hem de hızlandıracaktır. Eğer bu tür hareketler genişlerse ABD ve Müttefikleri RTE'den muhalefetle uzlaşmasını isteyeceklerdir. İşte balonun patlayacağı nokta da burasıdır. Aynı şey Rusya ile Suriye'deki ilişkide de ortaya çıkacağı kesin.
Peki, bu öneriye RTE ne diyecektir? Eğer evet derse saraylar, uçaklar, şatafat, ahkam kesmeler, tek adamlık, yolsuzluk, vb gidecektir. Çünkü onunla iktidarı paylaşan kim olursa olsun mutlaka hukuk, adalet vb. kavramları öne çıkartacaktır. Eğer evet deyip oyalama olursa muhalefet desteklenecek ve kitlesel gösteriler komünistlerin değil ABD'nin kontrolünde RTE'yi uzlaşmaya zorlayacaktır. Sonuçta ister evet, isterse hayır desin, bilinki RTE'nin bir geleceği olmayacaktır.
Bekleyelim görelim.
Buradaki görüş benim bir öngörümdür. Gerçekleşmeyebilir de (özellikle kitlesel sokak hareketleri). Fakat yeni gelişmelerle ülkemizdeki bu sürecin fazla uzun sürmeyeceği kesindir.