Entellektüel; 1789+1848+1871+1917’DİR![*]

“Mevki sahibi olan entelektüel,

artık entelektüel değildir.”[1]

Noam Chomsky’nin, “Her türlü otorite ve hiyerarşi sorgulanmalı ve bunların meşruiyeti ispatlanmalıdır. Meşruiyetini ispatlayamayan her türlü otorite gayrimeşrudur ve devrilmelidir,” deyişi çerçevesinde, “Entelektüel” deyince[2] anımsanması gerekenlerden bazıları; Metin Altıok’un, “Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir”…[3]

Kadir Cangızbay’ın, “Bilmek sorumlu olmayı gerektirir, sorumluluk da yanlış giden bir şeylere ‘Hayır’ deyip, müdahale etmektir… ‘Bilen’ ama müdahale etmeyen, karşı çıkmayandan aydın ol(a)maz. Çünkü aydının bilinçli eylemi ahlâkı/ vicdanıdır”...

Wilhelm Snelman’ın, “Aydının dört görevi vardır; halkın aklını uyandırmak, halkın iradesini uyandırmak, halkın enerjisini uyandırmak, halkın vicdanını uyandırmak”...

Anooshirvan Miandji’nin, “Aydın bir toplum istiyorsanız üç şeyi birbirinden uzak tutacaksınız; para, din ve siyaset,” betimlemeleridir…

Entelektüeli, bu çerçevenin dışında tartışmak mümkün değildir.

Örnek mi? Michel Foucault’nun, “Halk nezdinde kabul gören ahlâksız hatipler sadece insanların duymayı arzuladıkları şeyleri söylerler. Bu nedenle İsokrates bu tür konuşmacılara “pohpohçu” [kolakes] adını verir. Buna karşılık dürüst hatip ise demos’a karşı koyma becerisine ve cesaretine sahiptir. O, yurttaşların iradelerini sitenin çıkarlarına en iyi hizmet edecek şekilde dönüştürmeye çalışmasını gerektirecek eleştirel ve pedagojik bir rol oynamaktadır,”[4] önermesi entelektüeli ‘site’nin (iktidarın) hizmetine koşarken; Noam Chomsky’nin, “Basit gerçekler; entelektüeller, hükümet temsilcileri ve medya işbirliğiyle ‘ayak takımını’ uzak tutmak için kullanılan anlaşılmaz bir dilin gerisinde gizlenmektedir,” saptaması “entelektüel dil”in iktidar yardakçılığına karşı uyarır. Oysa entelektüel her daim iktidara karşı mesafeli, eleştirel ve muhalif olmasını bilendir. “Aydınların insanlığa karşı bir görevi vardır,” der ve ekler Wole Soyinka: “Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölmeye mahkûmdur.” “Özgürlüğe yönelik en büyük tehdit, eleştirinin olmamasıdır.” “Gerçeği bastırmak isteyenler için kitaplar ve her türlü yazı terördür.”

* * * * *

Entelektüel kime denilir? Her üniversite bitiren entelektüel olur mu?

V. İ. Lenin’in, “Ait olduğu sınıfın ideoloğu” olarak tanımladığı entelektüel; Vedat Türkali’ye göre, egemenlerin bağladığı yerde otlayanların aksine, o sürüye dahil olmayan ve üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen kişidir.

Toplumsal bir ihtiyaç olarak entelektüel korkak olamaz ya da cesur olmayan entelektüelden söz etmek mümkün değildir.

Çıkarını düşünüp kollayandan; “Doğruya doğru, yanlışa yanlış,” diyemeyen; yanlışı dile getirip eleştirmeyerek itiraz etmeyenden entelektüel ol(a)maz.

Eleştiriden uzak duran, düşüncelerini “ama”sız/ “fakat”sız açıklamayandan, dik durup diklenmeyenden, “Bana dokunmayan” mantık(sılığı)ndan malûl entelektüelden söz dahi edilemez.

Michel Foucault entelektüelin rolünü, “Herkes hakkındaki ifade bulamamış hakikâti söylemek için biraz öne veya biraz yana çıkmak değil, iktidar biçimlerine karşı, bu biçimlerin hem nesnesi hem aracı olduğu yerde mücadele etmek” olarak tanımlamıştır.

“Öğrenme”, “Anlama” eylemiyle “Bilgili”, “Öngören”, “Farkında olan”, “İtiraz eden”, “Karşı çıkan” için kullanılan sıfattır entelektüel.

“Entelektüel” kelimesi politik bir kavram olarak mevcudiyetini Fransız Devrimi’ne borçludur; XIX. yüzyılda yaşayan Auguste Comte, aydını düşünen, tartışan, bilgi üreten ve bu bilgiyi de topluma sunması gereken kişi olarak tanımlamıştı.

Bir başka deyişle, mevcut sisteme alternatifler üretmesi entelektüeli politik konuma angaje eder. Entelektüel, siyasal bir öznedir. Onun için belirleyici işlev “başkalarını aydınlatmak”tır. Bu hâliyle “münevver” kavramına yakındır. “Münevver”, aydınlatılmış, aydınlanmış, nurlanmış demektir.

Bağımsız, sorgulayıcıdır. Veya Jean-Paul Sartre’a göre, “Toplumsal vicdanın sesidir.”

“Aydın kendi içinde ve toplumdaki pratik gerçekliğin araştırılmasıyla egemen ideoloji arasındaki karşıtlığın bilincine varan insandır.”

“Aydın, belli bir tarihi yer ve zaman diliminde kendi insani statüsünün bilincinde olan kimsedir. Bu bilinç ona, sorumlu bir insan oluşun yükünü yükler. Halkına; zihni, sosyal ve devrimci faaliyetlerde önderlik yapması gereken kendi kendinin bilincinde sorumlu bir kimsedir o.”

Entelektüel hiç kimseye ahmakça bir saygı göstermez; dogmalara bağlanmaz, kuşkuyla bakar. “Entelektüel, belli bir kamu için ve o kamu adına bir mesajı, görüşü, tavrı, felsefeyi ya da kanıyı temsil etme, cisimlendirme, ifade etme yetisine sahip olan bireydir,”[5] saptamasıyla Edward Said’in entelektüel tanımı özetle, “Sürgün, Marjinal, Yabancı”dır. Başka bir deyişle o, “hiç bir yere (makama) ait olmayan”dır…

“Entelektüel, ne insanları teskin etme, ne de konsensüs oluşturma derdindedir; çok ciddi bir anlamda, ucuz formülleri, hazır klişeleri ya da iktidar sahiplerinin ve uzlaşımcıların söylediklerinde, yapıp ettiklerinde gözlenen sorunsuz, uzlaştırıcı olumlamaları kabullenmeyi istememe anlamında tüm varlığını ortaya koyan biridir. Hatta sadece bir şeyleri pasif olarak istememekle yetinmez, bunu aktif olarak kamuoyuna söyler de.”[6]

“Bugün entelektüel bir amatör olmalıdır; toplumun düşünen ve ilgili bir üyesi olan için kişinin, ülkesine ve iktidarına; ülkesinin kendi yurttaşları ve diğer toplumlarla ilişki kurma tarzına dair en teknik ve profesyonelleşmiş faaliyetlerin bile özünde yatan ahlâki meseleleri gündeme getirmeye yükümlü olduğunu düşünen biri.”[7]

O; “Bir düşmanın durup dururken bir şiddet eylemine girişmesini kınıyorsak, hükümetimiz kendisinden daha zayıf bir ülkeyi işgal ettiğinde de aynı şeyi yapabilmeliyiz.”[8]

“Entelektüel evcilleşmeyecek, tekdüzeliğe teslim olmayacaktır.”[9]

“Mümkün olduğunca hakikâti anlatmaya çalıştıkları alternatif versiyonlar geliştirmelidir. Entelektüel her zaman yalnızlık ile saf tutma arasında bir yerde durur. Entelektüelin zayıf olanların ve temsil edilmeyenlerin safına ait olduğundan eminim.”[10]

Toparlarsak, Henri de Saint Simon’un 1821’de, Stendhal (Marie-Henri Beyle)’ın 1835’te, Ernest Renan’ın ise 1845’te kullandığı “Entelektüel” kavramını malûmatfüruşluk olarak yorumlayanlar, meseleden hiçbir şey anlamamıştır. Zygmunt Bauman’a göre “entelektüel olma”nın anlamı, kişinin kendi mesleği ya da sanat türü ile kısmi uğraşının üzerine çıkıp, içinde yaşadığı zamanın -hakikât, yargı ve beğeni gibi- evrensel meseleleriyle ilgilenmesidir.

Michel Foucault siyasi anlamda entelektüeli “bilgisini, uzmanlığını ve hakikâtle ilişkisini siyasi mücadele alanında kullanan kişi” olarak tanımlar. Yani entelektüel, hâlâ hakikâti görmemiş olanlara hakikâti söyleyendir. Hakikât, tahakkümcü ve negatif anlamlı iktidara karşı duran olarak algılanırken, entelektüel kişi; vicdan, bilinç ve belâgatı temsil eder. (parrhesiastes)

Entelektüel olmanın alâmet-i farikası, hakikâte sadakat, meftuniyet, hakikât sevdasıdır. Yani entelektüel bir “parrhesiastes”tir. Hakikâti hiçbir etnik, politik, dinî, içtimaî kimliğe, aidiyete feda etmemektir. O, hakikâti, hakikât bildiğini müdanasızca (ödünsüzce), dürüstlükle, doğrudan, lanetlenme, dışlanma, şeytanlaştırılma, terörize, kriminalize edilme pahasına dile getirendir; George Orwell’ın, “Evrensel riyâkarlık vakitlerinde hakikâti söylemek devrimci bir eylemdir,” ifadesindeki üzere…

Şuna şüphe yok: Entelektüel haysiyet savunucusudur. Tikel insanların ve tümel insanlığın haysiyetini savunur. Bütün etnik, dini, siyasi, iktisadi, içtimai, sınıfsal asimetrileri, hiyerarşileri eleştirir, yargılar, kınar. İçine atanılan, içine doğulan, irademizle seçmediğimiz hâlihazır, hazırlop kimlikleri asla özsel, değişmez, iftihar edilir olarak özümsemez. Entelektüel emek eksenli evrensel değerleri temsil eder ve savunur.

Entelektüel, yaşadığı günün, iklimin, çağın vicdanıdır. Başta içinde yaşadığı kendi mahallesinden, kendi ülkesinden başlamak üzere “Ama”sız, “Fakat”sız dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın her türlü eşitsizliğe, zulme, baskıya itiraz eder. Entelektüel olma niteliği, iktidar odaklarıyla kurulan ilişkinin karakteriyle doğrudan bağlantılıdır. İktidar ile uzlaşmamak, her türlü iktidar biçiminin amansız muhalifi olmak entelektüel olmanın temel sorumluluğudur. Şan şöhret, para ya da mevkii istemez... Malûmatfuruş değildir.

Umberto Eco’nun, “Eleştirel yaratıcılık -yani, yaptığını eleştirebilmek ve daha iyi yapmanın yollarını keşfetmek- entelektüel işlevin tek işaretidir,” notunu düştüğü entelektüel soru(n) çözmekten çok kriz yaratır. Normallik kazanmış anormallikleri, sorunları, çelişkileri ve olguları ifşa eder, ipliğini pazara çıkarır, kriz çıkarır, tok karın iyimserliğini yerle yeksan eder, mışıl mışıl uykulardan uyandırır, aydınlıktaki karanlığı imler, kışkırtır, provoke eder.

Tariflerin, tanımların dışındadır; kabul etmeyendir, itiraz edendir, statükoya isyan edendir, yorumlamakla yetinmeyendir, nerede ne zaman değişimin ışığını görmüşse orada öne çıkmayı, katılmayı, anlatmayı yeğleyendir; zaferlerden ve yenilgilerden ders çıkarandır; 1789’dur, 1848’dir, 1871’dir. 1917’dir; hep de öyle olmuştur.

* * * * *

Evet, entelektüel: 1789+1848+1871+1917’dir! Entelektüelin ulusu yokturİlla bir “sınıflandırma gerekiyorsa, dönüş(türül)müş[11] ya da sahici entelektüellerden söz edebiliriz. Ki ilk grup, “entelektüel” vasfını yitirmiş olanlardır.

“… ‘Türk aydını çeviri odasında doğmuştur’ lafını ben bir darbımesel sanırdım. Meğerse kelimenin gerçek anlamıyla, Türk aydını çeviri odasında doğmuş.”[12]

“Türkiye’de aydın olma meselesi oldukça arızalı, problemli bir meseledir. Gerçekten aydın sıfatının yakıştırılabileceği çok az insan yetişmiştir bu iklimde… Sömürgeci uygulamalara karşı çıkmak ağır bedeller ödemeyi gerektirir. Türk aydını bu bedeli ödemeye asla yanaşmamıştır.”[13]

“Türk aydını devleti içselleştirmiştir, iç dünyaları devletlerinden mürekkeptir; eserleri devletlerini korumak üzerinedir, devletlerinin dili, dini ve bayrağı en yüce değerdir.”[14]

Hızla birkaç şey anımsatalım: Antik Yunan düşünürleri de, Mısır papirüslerinin çevirisinden “doğmadı” mı? Bilgi evrenseldir, bilginiz kazanılması da… Bu bir “zaaf”mış gibi sunulmamalıdır.

“Bedel ödemeye yanaşmayan” biri aydın falan değildir ve bunun da “Türk”ü, “Kürt”ü olmaz… Örneğin İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya, Haluk Gerger’i betimleyen şey “Türk” olmaları değil, entelektüel olmalarıdır.

Ve nihayet devleti içselleştiren, aydın falan değildir!

Özetin özeti: Entelektüel, İktidarın tezlerine karşı çıkabilendir; “resmi ideoloji”nin papağanlığını üstlenenlerden entelektüel ol(a)maz.

“Emir kulu” değildir; hakikâtleri savunan, yalanların maskesini yırtan, yığınlara gerçeği haykırandır.

Tehlikeli fikirleri ortaya atmak, tartışmak, eleştirmek gibi işlevler üstlenir. Bir başka deyişle, cesur ve özverili olunduğu kadar, alçakgönüllü, hoşgörülü ve vazgeçmeyendir…

Özetle, bağımsız düzeyde sorgulayabilen, “ulus-devlet” veya “bizimkiler” kavramına takılmayan; ilerleme için en önde olmaktan, itiraz edip, başkaldırmaktan asla çekinmeyen sorumluluğun düşünce ve davranışıdır, entelektüel...

20 Aralık 2024 16:50:11, İstanbul.

N O T L A R

[*] Görüş, Ocak 2025…

[1] Jürgen Habermas.

[2] Bkz: i) Temel Demirer, “Bilim ve Düşünce (ile İfade) Özgürlüğü=İsmail Beşikçi”, Sosyalist Mezopotamya, No:29, Aralık 2010…

ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Bir Aydın(lık) Hâli Fikret Başkaya”, Ulus, Devlet, Entelektüel-Fikret Başkaya’ya Saygı I, Editörler: Hakan Mertcan-Aydın Ördek, Nota Bene Yay., 2014, içinde (ss.91-111)…

iii) Temel Demirer, “Aydın/ Entelektüel Meselesine Dair”, Sanat ve Hayat Dergisi, No:46/06, Kış 2017…

iv) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Aydınlanma Düşüncesi ve Fransız Burjuva Devrimi Davranışı”, Kürt Solu, No:6, 2001…

v) Temel Demirer, “Gerçeğin ve Doğanın Adamı”: Jean-Jacques Rousseau”, Kaldıraç, No:172, Kasım 2015…

vi) Temel Demirer, “Yol Açan Bir Öncü: Jean-Jacques Rousseau”, Sosyalist Mezopotamya, No:28, Haziran 2010…

vii) Temel Demirer, “İki Aydınlanmacı: Rousseau ve Tanilli”, Gelecek Gazetesi (Kıbrıs), No:57, 1 Eylül 2012…

viii) Temel Demirer, “Yersiz Yurtsuz Bir Aydın: Edward Wahid Said”, Odak Dergisi, No:2003-12 (SN:04), 4 Aralık 2003…

ix) Temel Demirer, “İstanbullu Bir Rum Aydın: Yerasimos”, Uzun Yürüyüş, No:75, Mart 2006…

x) Temel Demirer, “Savaş Dinçel İçin ya da “Aydın-Sanatçı” Deyince...”, Esmer Dergisi, No:42, Ağustos 2008; Çoban Ateşi, Yıl:2, No:59, 7 Ağustos 2008...

xi) Temel Demirer, “Zor Yıllarda ‘Aydın Olmak’…”, Toplum ve Hekim, Cilt:28, No:5, Eylül-Ekim 2013…

xii) Temel Demirer, “Aydın(lar) ve Aydınımsı(lar)”, Gelecek Gazetesi (Kıbrıs) No:53, 28 Temmuz 2012…

xiii) Temel Demirer, “Aydın Sorununa Kenar Notları”, Özgür Düşün Dergisi, Yıl:3, No:24, Temmuz Ağustos 2004…

xiv) Temel Demirer, “Aydın Olmak (ve Tavrı) Üstüne”, Özgür Düşün Dergisi, Yıl:4, No:30, Haziran-Temmuz 2005…

xv) Temel Demirer, “Aydın İçin Kenar Notları”, Odak Dergisi, No:2007-03 (SN:03), 20 Mart 2007; Damar Dergisi, No:193, Nisan 2007...

xvi) Temel Demirer, “İktidar, Kitle, Aydın”, Ülkede Gündem, 15 Ekim 1998; Özgür Politika, 16 Ekim 1998; Adıyaman Katılım Gazetesi, 10 Şubat 1999, Yıl:2, No:65…

xvii) Temel Demirer, “Organik Aydın”, Özgür Politika, 20 Kasım 1998; Fıratta Yaşam, No:2, 1 Şubat 1999…

xviii) Temel Demirer, “Düşünce Özgürlüğü ve Aydının Misyonu”, Tavır Dergisi, No:83, Mart 2009…

xix) Temel Demirer, “Bugün(ümüz)de Entelektüel, Eğitim, Akademi”, Arasöz, Mayıs 2016…

xx) Temel Demirer, “Aydın Duruşu ve Sorumluluğu”, Güney Dergisi, No:91, Ocak-Şubat-Mart 2020…

xxi) Temel Demirer, “Sözün Militan Eylemi; Hakikâtin Bedeli Ödenmiş Sözcüsü”, Kaldıraç Dergisi, No:215, Haziran 2019…

xxii) Temel Demirer, “Örnekleriyle -Olması Gereken- Aykırı”, Rojnameya Newroz, Kasım 2020… https://temeldemirer.blogspot.com/2020/12/ornekleriyle-olmasi-gereken-aykiri.html

[3] Metin Altıok, Şiirin İlk Atlası, Promete Yay., 1992.)

[4] Michel Foucault, Doğruyu Söylemek, çev: Kerem Eksen, Ayrıntı Yay., 2012, s. 69-70.

[5] Edward Said, Entelektüel Sürgün Marjinal Yabancı, çev: Tuncay Birkan, Ayrıntı Yay., 1995.

[6] yage, s.36.

[7] yage, s.80.

[8] yage, s.13.

[9] yage, s.31.

[10] yage, s.35.

[11] “20 yıl önce Latin Amerika’da yabancı fonlarla finanse edilen kurumların parasal desteğini kabul edebilecek solcu bir aydın bulmanız imkânsızdı. Bugün ise irili ufaklı Avrupalı ya da Kuzey Amerikalı kurumlardan birinin finanse ettiği enstitülerle bağlantılı olmayan bir araştırmacı bulmanız çok zor.” (James Petras, “Latin Amerikalı Aydınların Dönüşümü”, Birgün Pazar, 18 Ağustos 2024, s.9.)

[12] Hüseyin Kalkan, “Çeviri Odasında Doğan Aydın”, Yeni Yaşam, 24 Temmuz 2019, s.10.

[13] İlham Bakır, “Sömürgeci Cehaletin ve Kibrin Dili”, Yeni Yaşam, 1 Eylül 2020, s.11.

[14] Müslüm Yücel, “Türk Entelektüelleri”, 24 Ağustos 2024… https://yeniyasamgazetesi6.com/turk-entelektuelleri/