Ekmekçi FATE

Sana bağlamıştım bu yüreğimi, kimselere diyemedim derdimi….

Kerpiçten yapılmış derme çatma evinin önünde sırtını duvara yaslamış oturuyordu Fate. Başındaki beyaz tülbend altından omuzlarına doğru sarkan saçları bembeyazdı.. Yaşlanmıştı, dizleri bedenini taşımaz haldeydi, feri sönmüş gözleri ile uzakları izlerken gençliği yaşadıkları bir filim şeridi gibi geçip gidiyordu gözlerinin önünden.

          Ermeni kızıydı Fate. Güzelliği dillere destandı, orta boylu, etine dolgun, Ceylan gözlüydü, iki bölük saçları kalçalarına kadar iniyordu, kendinden emin adımlarla köy içinde yürürken görenler hayranlıkla onun arkasından bakıyordu. Köyde ince uzun boylu kara yağız Ahmet isimli bir delikanlıya vurgundu ama bir türlü sevgisini açılamamıştı Ahmet’e…

             Tehcir yasası çıkarılınca köydeki bütün Ermenileri Suriye ye göndermeye başladılar. Dört tekerlekli arabalara eşyalarına yükleyenler büyük bir üzüntü içerisinde ayrılıyorlardı köylerinden. İki eşli Kel Hıdır, üçüncü eş olarak Fate'yi jandarmalardan aldı. Fate’nin sevdiği başkaydı ama sevdiğinden uzaklara gitmemek için istemeye istemeye kabul etmişti, aslında başka çaresi de yoktu. Uzun yıllar Kel Hıdır ile evli kaldılar, üç oğlu dünyaya gelmişti, çocukları henüz on üç on beş yaşlarındayken kocası Kel Hıdır vefat etmişti.

              O yıllarda her köyde bir evde mutlaka tandır ocağı bulunurdu. Fate, tandır da ekmek yapmayı kuması Hatice'den öğrenmişti. Bütün civar köylere gider köylülere tandır ekmeği yapardı. Karşılığında köylüler kimi buğday kimi un kimide tandır ekmeği verirdi, tandır ekmeği kış boyu tazeliğini korur bozulmazdı. Onun için adı ekmekçi Fate kalmıştı.

            Kel Hıdır öldükten sonra bir yolunu bulup Ahmet ile görüştü bütün duygularını anlattı. Ahmet, başkalarının tarlasında ırgatlık yapıyordu malı mülkü yoktu, Fate, ”Ben sana tarla alacak para veririm” demişti ama Ahmet sesini çıkarmamıştı. Köyün alt tarafında topraktan yığma yüksek bir yer vardı oraya kale diyorlardı. Ermeniler tehcir yasası çıkınca bütün ziynet eşyalarını bu kalenin muhtelif yerlerine gömmüşlerdi. Fate bunların yerini biliyordu, gece karanlığında gidip bir küp altın çıkardı ve getirip Ahmet'e verdi, Ahmet şaşırmıştı, altınları alınca köyden ayrıldı başka bir köyde bin dönüm bağ, bahçe tarla aldı ev yaptı. ama bir daha kendi köyüne dönmedi, nerede olduğunu da kimse bilmiyordu.

           Yıllar yılları kovaladı. Ahmet’ten ne bir iz vardı ne bir haber.

           Fate’nin bütün umutları yok olmuştu, yine köylere ekmek yapmaya gidiyordu. Köyün bütün kadınları tandır olan eve hamurlarını getiriyor imece usulü ile yufkalarını açıp büyük ve geniş bir tepsinin üzerine yığıyorlar ve tandırın üstüne Fate'nin yanına bırakıyorlardı. Yufka bittiğinde tekrar aynı işlem devam ediyordu. Fate, bir köye gittiğinde günlerce oradan ayrılamıyordu çünkü herkes tandır ekmeği yaptırıyordu.

           Sıcak bir yaz günüydü, Fate yine tandırın başında ekmek yapıyordu, ev sahibi kadın” benim herif geldi gidip yemeğini hazırlayıp geleyim” diyerek hamurun başından kalkıp merdivenlerden üst kata çıktı,  avlunun açık kapısından içeri giren adam “kolay gelsin bereketli olsun” dedi, Fate bu sesi duyunca irkildi başını çevirip adama baktı, ne görsün? karşısında duran sevdalısı Ahmet'di, bir an göz göze geldiler, ikisi de ne diyeceğini bilemedi, Ahmet birden kendine gelip yukarı çıktı, Fate ise uzun bir süre donup kalmıştı; bir şeyler olduğunun farkına varmıştı köy kadınları. Fate sessizce tandırın başından kalktı önlüğünü çıkarıp kenara koydu yavaşça tandır ocağından aşağı indi, kapının önündeki katırının ipini çözdü, odun yığınlarının üstüne çıkarak katıra bindi ve hızla köyden ayrılıp gitti, herkes şaşırıp kalmıştı, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Fate bundan sonraki yaşamında bir daha tandır ekmeği yapmadı…

           Çocukları büyüdü, askerliğini yapmış evlerine dönmüşlerdi, Keban barajının yapımı bitmişti, Guzova köylerinin çoğu sular altında kalıyordu. Baraj yapımından dolayı toprakları istimlak edilen köylülere devlet paralarını ödemişti. Fate'nin oğulları ise Adana'ya gitmek için bir kamyon getirmiş ev eşyalarını yüklüyorlardı, Büyük oğlu Ahmet kapının önünde oturan annesine “Anne gidiyoruz“ diye seslendi, annesinden ses çıkmadı yanına geldi önünde çömeldi eli ile annesinin elini tuttu, buz gibiydi” anne, anne diye seslendi, ses seda yoktu.

            Sevdiğine kavuşamadığı gibi buraları terk edip diyarı gurbete gitmenin acısına dayanamayıp  hayata gözlerini yummuştu Ekmekçi Fate….