Yaşananların dolaylı - dolaysız tanıkları hatırlattığım için teşekkür ettiler. Yandaş medyanın ve resmi tarihin şartlandırdığı bazı insanlar ise "yalandır" derken, bazıları ise iyi niyetle "acaba" dediler. Bazıları da "iyi ama şehit polis ve askerler de var" diye "acı yarışına" kalkıştılar. Polemikle uğraşacak zamanım olmadığı için hepsine toplu yanıt verme ihtiyacı duydum. (Yazımı okumayanlar için link: http://www.avrupa-postasi.com/olu-bedenimizi-cirilciplak-sokaga-atanlar-makale,1149.html )
Öncelikle söyleyeyim tepki çeken makalemde yazdıklarım delilli - belgelidir.
Ben üzerine yorumumu koydum. Alıntı yaptığım "tecavüz" bölümü iki gazetecinin Rojin Canan Akın ile Funda Danışman'ın "Bildiğin gibi değil" adlı kitabında geçiyor. Okumanızı öneriyorum. Kitapta canlı tanıklardan söyleşiler var. Bu konuda yazılmış onlarca kitap - belgesel bulunuyor. Küçük bir araştırmayla ulaşabilirsiniz. Ayrıca Türkiye cumhuriyeti devleti AİHM'nde bu tecavüz ve işkencelerden dolayı defalarca mahkum edilmiş ve yaşananları kabul etmek zorunda kalıp tazminat ödemiştir. Tabi bir de ulaşamayacağınız savcı-hakim-polis-doktor işbirliği ile aklanan o kadar çok cani, tecavüzcü devlet görevlisi var ki. Bizim yazdığımız, devletin inkâr edemediği, tanıkların konuştuğu vakalardır.
Yani siz "yoktur", "olmamıştır", "iftiradır", "acaba" derken Türkiye devleti bu yaşananları kabul etmiş ve suçlu güvenlik güçlerinin birkaçını göstermelik olarak yargılamıştır. Mağdurların bazılarına da tazminat ödemiştir. Ve halen ödemeye devam etmektedir. Tabi tecavüzcülerin – işkencecilerin büyük çoğunluğunu ise ödüllendirmiştir. Kısa bir süre önce Tayyip Erdoğan'ın onayıyla Genel Kurmay'da terfi ettirilen Musa Çitil de hem cinayetten hem tecavüzden yargılanmıştı. Bunları ben söylemiyorum. T.C. mahkeme tutanakları söylüyor. Ama ruhunu şeytana satan, her dönem hükümet yanlısı basın bunları bildiği halde yazmıyor. Sözüm ona AKP'ye muhalif ırkçı- milliyetçi basın ise çarptırıyor.
Biz gerçeği sol muhalif basından, mahkeme tutanaklarından, insan hakları örgütlerinin raporlarından ve canlı tanıklardan öğreniyoruz.
Savaşta öldürülen polis ve askerleri hatırlatanlara gelince. Öncelikle acıların yarıştırılmasının iyi bir yöntem olmadığını söyleyeyim. Sorumlu mu arıyorsunuz.?
Birincisi: Savaşı başlatan, savaşı yaratan sistemi sorgulayın derim önce. Bir halkın en küçük demokratik hak talebini kanla bastırırsanız onların da dağa çıkmaktan başka çaresi kalmaz. Bu kadar açık. Savaş başladı mı arada asker de, polis de, gerilla da, siviller de ölür. Kin ve nefret insanların başını döndürür. Bunlar sonuçtur. Ama önce nedenleri tespit etmek gerekir. Neden de başta söylediğim gibi devletin politikasıdır. Bu savaşı üreten politika dün sermaye destekli "Türk – İslam sentezi"ydi. Bu gün de "İslam – Türk sentezi"dir. Gizli ırkçıların "komplo teorilerini" boş verip asıl gerçekleri görelim artık.
İkincisini soruyorum: Siz hiç kaçırılan asker ve polislere işkence yapıldığını, tecavüz edildiğini, kulaklarının kesilip maskot yapıldığını, cesetlerinin çırılçıplak soyulup sokaklarda sürüklendiğini duydunuz mu. Yok. Duyamazsınız. Onlara nasıl davranıldığını serbest bırakılan asker ve polisler anlattı, okumadınız mı? Ve ayrıca ölen güvenlik güçlerinin ailelerinin trajedisini zaten basın yeteri kadar veriyor. Ben verilmeyenleri, yok sayılanları yazıyorum. İsterseniz gelin yeni kurulan "Barış Bloku"nun etkinliklerine katılıp hep beraber "ne asker, ne polis, ne gerilla kimse ölmesin" diye bağıralım.
Merak edenlere de söyleyeyim. Kürt değilim. Türküm. Bir ucum da Arap.
Ana dilim Türkçe. Ama doğup büyüdüğüm coğrafyada Araplardan, Türklerden önce Doğu Romalılar vardı. Sonra Memluklular. Kezâ Anadolu'ya Türkler geldiğinde orada Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve diğer halklar vardı. Yani bu halklar en az Türkler kadar bu toprakların asıl sahipleridir. Yani ben "önce insan" diyenlerdenim. Ve tekrar hatırlatayım ki her konuda aynı görüşte olmamız gerekmiyor. İlk adım birbirimizi anlamak olmalıdır. Bu anlamda yazımda hata aramak yerine içeriğe yazı zarfa değil mazrufa bakınız.
Bu ülkede uzun dönem "Kürt yoktur" denilerek yürütülen kirli savaşı başlatanlara, dünya genelinde savaşları yaratan ekonomik eşitsizliğe, kapitalizme karşı mücadelede yerimi aldım. Büyük çoğunluğun sustuğu en zor dönemde konuşan, yazan, bedel ödeyen insanlardan biri olarak ezilenlerin yanında yer aldım. Bundan sonra da alacağımdan emin olabilirsiniz. Ben Türk olarak sahip olduğum tüm hakların Kürt kardeşimde de, Arap, Çerkez kardeşlerimde de olmasını istiyorum. Ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere. Aksini düşünenlerle zaten karşı cephelerde yer alıyoruz demektir. Nazilerle aynı düşüncede – safta olmam mümkün değil. Aynı şekilde Sünni Müslümanların haklarının Alevilerde ve diğer inanç gruplarında da olmasını savunuyorum. Ya vergilerimizden nemalanan diyanet işleri bakanlığını kapatacaksınız. Ya da diğer inançlara da eşit dağıtacaksınız. Ben ilk şıkkı tercih ederim. Ama ikincisi de bir ileri adım olur.
Bir diğer konu da yazımla ilgili bana yöneltilen tehditler.
Bu ilk değil. "kuru veya yaş gürültüye, sanal veya gerçek tehditlere pabuç bırakmam" demiştim daha önce bana yöneltilen tehditlere. Aynen tekrarlıyorum.
Destek mesajlarına da teşekkür ediyorum.
Dün bir avuçtuk. Babam merhum Süleyman Okay, Antakya'nın parmakla gösterilen 10 sosyalistinden biriydi. Şimdi parmakla gösterilemeyecek kadar çoğuz. Daha da çoğalacağız.
Sonsöz: Tartışmalara neden olan konu: Ekin Van adlı kadın gerillanın çırılçıplak bedeninin devletin güvenlik güçleri tarafından sokakta teşhir edilmesiydi.
Bırakınız solcu – sosyalist - yurtsever olmayı, insan olanı öfkelendirecek, isyan ettirecek bir manzaraydı bu. İşte yukarıda yazdığım nedenlerle ceberut devlete karşı doğru bildiği bir isyan hareketinde yerini alan Ekin Van'ı saygıyla ve hüzünle anıyorum. Katlinde, işkence görmesinde, çırılçıplak teşhir edilmesinde ceberut devlet ve kalemşorları yanı sıra gerçekleri bildikleri halde on yıllardır susanların (ya da çok geç konuşmaya – yazmaya başlayanların) da payı olduğunun altını çiziyorum.
Yazımda belirttiğim gibi: "Kısa çöp, uzun çöpten hakkını alacak."
Saraylar saltanatlar yıkılacak.
17.08.2015
adilokay@hotmail.frNot 1: Acıları yarıştırmak yerine dayanışmak gerekir. Bu konuda yazdığım yazıyı şu bağlantıdan okuyabilirsiniz:
http://www.sizehaber.co.uk/yazi/81448/nefret-soyleminin-hedefinde-araplar-kurtler-turkler
Not 2: Bu gün itibariyle Türkiye hapishanelerinde siyasi tutsaklara ne eziyetler yapıldığını öğrenmek için bir grup arkadaşla beraber kurdumuz www.gorulmustur.org adlı sitemize bakabilirsiniz.