“Ben bütün karanlıkları bunlarla yendim
yürüdüm üstüne üstüne bunca yıl
geçtim dikenli tellerini yasakların bir bir
tavında demir
tavında toprak
ve tavında yürek gibi kabarık
ve alıngan
dokundum ateşli kabuğuna güzelin
iyinin
gerçeğin
soyundum kötülüklerden çırçıplak”
Hasan Hüseyin’in insanlık tarihiyle ilmek ilmek işlediği bu şiiri; yazılışından bir 55 yıl sonra, yine akıyor ilmek ilmek başka bir insanlık tarihinde. Hem de kimin dilinden!
Ebru Timtik bütün kötülüklerden soyunup, bize çırılçıplak veda etmeden önce kaydetmişler yukarıdaki dizeleri; hem de onun sesinden.
Kaçıncı sahnedir bu; tüm ülkelerin ve memleketimizin tanıklık ettiği.
Kaçıncı sahnedir bu; “yüreklerin kulakları sağır, hava kurşun gibi ağır” dendildiği.
Kaçıncı sahnedir bu; kötülüklerden soyunarak çırılçıplak kalanların, son nefeslerine dek boyun eğmeğe davet edildiği.
Kaçıncı sahnedir bu; bir avuç avukatın, doktorun, sanatçının resmi makamlara çağrılar yapıp “adalet” diye bağırdığı.
Kaçıncı sahnedir bu; cesetlerin bile apar topar kaçırıldığı.
Kaçıncı sahnedir bu; bir yüreğin son atışının bizim yüreklerimizi dağladığı.
Ve biz yine Hasan Hüseyin’in dediği gibi: “Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı!”
Nasıl yorumlarsak yorumlayalım, nasıl değerlendirirsek değerlendirelim; onlar bu sahnelerden vazgeçmeyecekler. Ve tüm dünyanın kanla çizilmiş sınırlarında, kansız bakabildiğimiz bir gökyüzüne kavuşuncaya dek; “güzelin, iyinin, gerçeğin ateşli kabuğuna dokunmak”, maalesef hep ağır bedeller gerektirecek...
Bu ağır bedelleri omuzlayanlara sonsuz sevgiyle...