Doğan Akhanlı: Muhalif duruşun alçak gönüllü hali

Bazı insanlar sıradan gibi görünür, ama çok özeldir. Mesela Doğan gibi… Onları gördüğünüzde, „Aslında dünyada hiç kötü ya da kötülük yok ki…!“ diye bir hisse kapılabilirsiniz. Birini incitmekten, rahatsız etmekten çekinirler. Belki bu yüzden çoğunlukla yavaş ve sessiz konuşurlar. Konuşurken o konuya en uygun, en güzel kelimeleri seçerler. Böyle insanları tanıdığınıza çok memnun olursunuz. Çünkü hiç kimse hakkında kötü konuşmaz, kötü konuşmalara da iyi niyetli cevaplar vererek, size siz farkında değilken, daha kolay „şiddetin kavganın olmadığı(!)“ bir yol gösterirler.

Ah bi bilseniz!… Böyle insanlarla karşılaşmak, bir şeyler paylaşmak insan hayatında ne büyük bir şans ve zenginliktir!

Tanışma

Doğan´ı Köln'deki EL-DE Haus´ta bir sergide tanıdım. Henüz Köln´e taşınmamıştım. Binaya ilk girişimdi. Karşıma çıkan kısa boylu gözlüklü adama;

  • Entschuldigung, wissen Sie, wo die Ausstellung ist? (Pardon, serginin nerede olduğunu biliyor musunuz?)

diye sordum. O da benim gecikmeden kaynaklı telaşıma dikkat kesilip sakin bir şekilde eliyle merdiveni göstererek cevap verdi.

  • Erste Etage! (Birinci kat!)

Merdivenleri koşarak çıktım. Serginin başladığı salona girip, çoğunluğu Almanlar'dan oluşan gruba katıldığımda, aynı kısa boylu gözlüklü adam bu kez elinde bir kaç dosyayla karşımda duruyordu. Kısaca kendini tanıttı:

  • Mein Name ist Dogan Akhanli… (Adım Doğan Akhanlı…)

Sonra da bize sergiyi gezdirip anlatmaya başladı. Anlattıkları az-çok bildiğim tarihi bir olaydı. Soghomon Tehlirian'ın Talat Paşa suikastı.

Şu an dün gibi hatırlıyorum. O gün sergiden sonra oturup „tanışmak“ için kahve içmiştik. Sohbet sırasında ortak tanıdıklar, arkadaşlar üzerine konuştukça, aslında birbirimizi çoktan tanıdığımıza kanaat getirdik. Benzer badireler, memleketle ilgili kaygılar, hayata karşı aynı reaksiyon - tanışmaya yer bırakmayan, zaten arada var olan, mental bir yakınlığın göstergesiydi. Akraba gibiydik. İşte o mental yakınlık yani akrabalık başladığı mesafede yıllarca devam etti. Doğan'la her karşılaştığımda, aynı sade, sakin, hoşgörülü, alçak gönüllü, gülümseyen tavrı bana mutlak bir güven verdi diyebilirim. Ama onu tanıyan ya da haberleri takip eden herkesin bildiği gibi, kendisi güvende değildi.

Fethiye Çetin ve Doğan Akhanlı: Eylül 2013, Berlin 

Demokrasi ve İnsan Hakları Mücadelesi

Doğan 2001 yılından beri Alman vatandaşı olduğu ve Avrupa´da yaşadığı halde 2010´da Türkiye´de 2017´de ise İspanya´da tatildeyken (Türk devletinin talebiyle) gözaltına alınmıştı. Bu gözaltıların sebebini onun daha 1975´te, 18 yaşındayken sol içerikli bir dergi aldığı için gözaltına alınmasıyla bir tutmak mümkün. İşte Doğan´ın on yıllar önce orada başlayan demokrasi ve insan hakları mücadelesi, dünü bugüne bağlayan geceye kadar sürdü. Bugün 31 Ekim 2021 ve artık Doğan nefes alamıyor, kalbi durdu. Buna inanmak çok güç, ama önümüzdeki ocak ayında gelenekselleştiği için yine yapılması muhtemel olan Hrant Dink anmasına da katılamayacak! Oysa onun dahil olmadığı bir Hrant Dink Anması´nı düşünemiyorum bile. Ölüm… Hakikaten tuhaf bir şey…

Özgün İfade Tarzı

Katıldığı etkinliklerde ezber bilgileri sloganlarla karıştırıp çoğunluğun duymak istediği konuşmalar yapmazdı Doğan. Sunumlarda kendisiyle ilgili övgüleri alçak gönüllü bir duruşla dinler, sadece yaptığı çalışmaları, olduğu ve bildiği kadarıyla iddiasız, doğal ve duru bir şekilde dile getirirdi. Yaşadığı günlük hayatı söyledikleriyle birdi. Zaten öyle olduğu için romanlarında yaşadıklarını kurgusallaştırıp anlattı. Başarısının sebeplerinden biri, onun özgün ifade tarzıydı belki de. Taklitten uzak, kibirsiz, sadece insan…

Tümünü olmasa bile bazı kitaplarını okudum. Okuma etkinliklerine de katıldım. Roman kahramanlarını iyi ve kötü diye bıçakla kesilmiş gibi ikiye ayırmak yerine, bütünlük içinde ve birbirleriyle ilişki içinde veren derin bir anlatım tekniği kullanıyordu Doğan. Fasıl'da bir işkenceci ile işkenceye uğrayan kişi arasındaki diyalogda bunu net olarak görmek mümkün. Özellikle otobiyografik motiflerin olduğu çalışmalarında, yazarken aynı zamanda kendi yaşadıklarının samimi-dürüst-nesnel bir değerlendirmesini de yapıyordu sanki.

Edebiyatta dilin gücü, yanıltıp manipule etmeye her zaman müsaittir. Doğan bu gücü yanıltıp manipüle etmek yerine, insanın düşünme ufkunu geliştirebilmek, onu aydınlatabilmek için kullanan yazarlardan biriydi.

Son Karşılaşma

Şimdi bunları yazarken aklıma geliyor. Tuhaf bir tesadüf… Onunla son karşılaşmam da yine EL DE Haus'ta Pandemi şartlarında gerçekleşen bir etkinlikte olmuştu. Programdan sonra birbirimizi selamlarken yüzümüzdeki maskelere rağmen mesafe kuralını çiğneyip sarılmıştık. Gülümseyerek karşılıklı hal-hatır sorup, herşeyi alt üst eden pandemiyle ilgili bir-iki küçük şaka yaptıktan sonra, „Kendine iyi bak, görüşmek üzere!“ diyerek ayrıldık. Hasta değildi. Hatta her zamankinden daha iyi görünüyordu!

Hayat işte… Uzun bir roman olmalı… Son noktası ölüm. Nefesin kesildiği, kalbin durduğu an. Evet, sadece bir an…

Doğan aramızdaydı. Bizden biriydi. Hayır! Aslında bizden biri değil, Biz`di. Demokrasi ve insan hakları mücadelesinde, totaliter sistemlere karşı ve hatta „keskin-kuru solculuğa“ rağmen bizim gülen yüzümüz, hoşgörülü ve alçak gönüllü halimizdi.

Kitapları, sunumları, söyleşi ve röportajları bunun ispatıdır. Bilmeyenler okuyabilir…

Köln, 31.10.2021