AGOS büyük bir gazeteciliğe imza attı ve hiç birimizi şaşırtmayan şok bir belge yayımladı. (Bu, “şaşırtmayan şok belge” tam da güzelim memleketime uygun oldu.)
Yayımlanan belgeden anladığımız kadarıyla, Devletimiz, Rumlara, Ermenilere, Yahudilere ve Süryanilere çeşitli numaralar vererek fişliyormuş. Bu fişleme bilgileri özel ve gizli; ancak herhangi bir devlet kurumu sorduğunda veriliyormuş!
Rahmetli Hrant anlatmıştı; aklımda kaldığı kadarıyla aktarayım. Bir gün AGOS’ta oturuyor; bir genç gelmiş ve hikâyesini anlatmış.
Genç, Harp Okulu’nda öğrenci imiş, bilmem kaçıncı sınıfta. Bir gün sorgusuz sualsiz okuldan atılmış. Hiçbir izah, gerekçe gösterilmemiş. Öylesine... “Atıldın” demişler sadece.
Bir tek çocuk değil, aile de şok olmuş. Hiçbir gerekçe gösterilmeden atılmanın tuhaflığı ortada. En azından bir gerekçe olmalı. Ne bir disiplin suçu, ne derslerine ilişkin bir şey... Hiç bir şey yok. Atılmış işte.
Aile nedeni öğrenebilmek için çok uğraşmış, didinmiş ama nafile. Çocuğun niçin atıldığı konusunda en küçük bir izah verilmemiş, bir açıklama yapılmamış.
Nihayet araya amcalar, paşalar sokulmuş ve sonuçta bir açıklama elde etmişler. Ama açıklama yazılı değil. Sadece sözlü bilgi. Aile Ermeni imiş.
Bilgi aile için de büyük bir şok ama asıl şok çocuk için... Çünkü, Hrant’a anlattığına göre, çocuk çok sıkı bir milliyetçi hatta Ülkü Ocaklı imiş ve üstelik Ermenilerden gerçek anlamda nefret ediyormuş.
Sonuçta nefret ettiği bir millete mensup olduğunu öğrenince hastaneye düşüyor ve psikolojik tedavi görmeye başlıyor. AGOS’a gelmesinin nedeni, ne tür bir millete mensup olduğu konusunda bilgi edinmek.
Hrant espri yapardı, “siz kim olduğunuzu bilmezsiniz ama bu devlet bilir,” diye.
Uzun yıllar bir sorunun cevabını veremezdim. Cumhuriyet dönemi kanun ve yönetmeliklerini çok iyi bilenlere, hukukçulara sorar dururdum. Niye bu devletin, özellikle de Silahlı Kuvvetler’in tepe noktalarına bir Gayrimüslim gelemez diye... Merak ettiğim, ayıklama sisteminin nasıl yapıldığı idi.
Benim bildiğim, bugün yürürlükteki mevzuatın içinde, hiç bir yerde, “Gayrimüslim askerî okula giremez” diye bir kural yok. 1920’lerde, “şu şu meslekleri sadece ve sadece Türkler yapar” gibi bir iki mevzuat vardı ama bildiğim kadarıyla bunlar artık geçerli değil.
Yani bugünkü hukuk sistemimizin ayrımcılığı esas aldığına dair elimizde herhangi bir kayıt-kuyut yok. Tek bildiğim Gayrimüslim Vakıflara yönelik kanun ve yönetmelikler ve bu doğrultuda alınmış Yargıtay kararları... Orada açık bir ayırımcılık var ama o kadar.
Görülen o ki, bir grup vatandaşın belli meslekleri seçmesini yasaklayan, açık hiçbir kanun veya yönetmelik olmamasına rağmen, devletimiz çok iyi bir filtre sistemine sahip. Bırakın açıktan Gayrimüslim veya Kürt olmayı, bu genç örneğinde olduğu gibi, kendisinin ne olduğunu bilmeyenler bile bir yere gelemiyor, yükselemiyor. Siz kendinizin kim olduğunuzu bilemeyebilirsiniz ama devletimiz bilir.
İşte AGOS belgesi bu “bilme” konusuna bir açıklık getiriyor. Artık biliyoruz ki, 1923’ten beri bu devletin nüfus daireleri özel bir sistemle, gizli olarak kendi vatandaşlarını fişliyor.
Fakat hükümet yetkililerinin verdiği 1923 bilgisi doğru değil. Uygulama aslında çok daha önce başladı. Ben bu uygulamanın, en azından Müslümanlaşmış Ermenilere yönelik 1916’da başladığını biliyorum. Uygulama Ermeni soykırımı sırasında başladı. Buna ilişkin belgeleri Taraf’ta okuyabilirsiniz. Acaba diğer Gayrimüslimlere ilişkin ne zaman başladı? Daha da önemlisi, acaba hükümet bu uygulamaya son verecek mi?
tanerakcam@gmail.com