DEMOKRASİNİN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ

YAZI DİZİSİ-1

Temsili Demokrasinin Krizi ve Arayışlar

Geleceği bilemiyoruz ama bugüne kadar insanlığın ulaştığı düşünsel seviyede, toplumlara demokrasiden daha iyi bir rejim seçeneği henüz sunulmadı. Demokrasi dışında dünyada denenmiş diğer tüm rejimler insan onuruna yakışmıyor. Antik Yunanda “doğrudan demokrasi” vardı. Tek Tanrılı dinlere geçtikten sonra yükselen dine ve tarıma dayalı krallıklar ve imparatorluklar devrinin ardından sanayi devrimi yaşandı. Sanayi devriminin ideolojisi ise milliyetçilikti. Neticede Antik Yunandan binlerce yıl sonra kurulan ulus-devletler, acı savaşların tecrübelerinin birikimi ile çıkışı “temsili demokrasi”yi tercih etmekte buldular.

Ancak, bugün sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada “temsili demokrasi” derin bir kriz içindedir. Bunun için Giddens kimi modern düşünürlerin tabiriyle “demokrasinin demokratikleştirilmesi” arayışları sürmektedir. Demokratik olma iddiasını taşıyan toplumlar, temsili demokrasiden ‘çoğulcu’, ‘müzakereci’, ‘katılımcı’ yeni bir demokrasi anlayışına geçiş sürecini yaşamaktadır.

Bu yazı dizisinde demokrasi için kilit önem taşıyan bazı konular ve öneriler, Türkiye’nin gerçekleri ve geleceği açısından kısaca ele alınmaya çalışılacaktır. İyi ama temsili demokrasi, toplumun istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için neden yetersiz kalmaktadır?

Halkın iradesinin seçilmişlere devredildiği temsili demokrasideki krizin önemli bir nedeni, halkı temsil edenlerle, halk arasındaki bağın pek çok noktada kopmuş olmasıdır. Siyasi partilerin toplumu ve toplumun taleplerini temsilden uzaklaşarak, parti örgütünün mantığını temsil etmesi ve seçenden çok seçilenlerin çıkarlarını koruması, toplumda siyasete olan güveni yok etmektedir. Toplum adeta siyasetten dışlanmıştır. Vatandaşın sadece seçimden seçime oy atarken kendisini değerli yurttaş gibi hissedebilmesi, yani adam yerine konması, seçimler sonrasındaki tüm kararlarda ise yeniden pasif duruma düşmesi önemli bir sorundur. Kendisini ilgilendiren yerel konularda dahi toplumun görüşleri önemsenmemektedir. Örneğin Mersin’de yapılacak olan bir nükleer santralde yerel halkın ne istediğini iktidar umursamakta mıdır? Demek ki iktidar gücünü eline geçirenler, kendisine bu gücü sağlayan halkla dahi gücünü bölüşmek istememektedir.

Demokrasiyi daha sağlıklı hale getirmenin koşullarından birisi, halkın kararlara daha etkin katılmasıdır diyebiliriz. Bunun için 5 yılı beklemeden geri çağırma yetkisi, referandum, sivil toplum örgütlerinin etkinleşmesi gibi çeşitli mekanizmalar geliştirilebilir. Halkın doğru karar vermesi için tarafsız ve doğru bilgi edinmesi ön koşuldur. Demokrasiyi geliştirmenin yollarını ararken, beynimizi özgürce düşünmek için yormalıyız. Toplumlarda çıktığı gün ütopik sanılan kimi görüşler, zaman içinde haklı çıkabilir. Bir anda akla gelen bir örnek verirsek: Eğitimle, hukukla, sağlıkla ilgili uzmanlık bilgisi isteyen bir kararda, sadece o alanda ülkedeki tüm uzmanların bilgisayar başında oylaması sağlanabilir mi? Bu öneri tartışılsa belki sakıncalı, belki de faydalı olduğu ortaya çıkacaktır. Mesele alışılan gidişatla yetinmeyip, daha iyiyi aramak ve faydalı tartışmaları yapabilmektir. Sırf bunlar için “özgür fikir klüpleri” kurulabilir.

Dünyadaki temsili demokrasileri zayıflatan etkenlerden bir diğeri küreselleşmedir. Ulus-devletler varlığını sürdürse de, kendi ülkesinin dışında alınan ekonomik veya siyasi kararlar, yani küresel ölçekteki bağımlılık ilişkileri, bir ülkenin gidişatında önemli rol üstlenmektedir. Ülkelerin kaderlerini dünyadaki gelişmeler bu denli etkilerken, temsili demokrasi neyi ne kadar temsil edebilmektedir sorusu akla gelir. Küreselleşmeden kaçınılmazsa da, küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunmak mümkündür. Küresel ölçekte demokrasiye, insan haklarına ve ortak dünyamız için çevre haklarına dört elle sarılarak mücadele etmek çaredir.

Demokrasinin en önemli ögesi olan seçimle işbaşına gelinmesi, bir ülkenin demokrasiye ulaşmasında tek başına yeterli değildir. Oy çokluğu ile iktidara gelenin, halkın iradesini temsilen, istediği her kararı alabileceğini düşünmek demokrasiyi çok sığ biçimde tanımlamaktır; dahası demokrasiyi kavrayamamaktır. Demokrasi, iktidara gelmenin sadece bir aracı değildir: Demokrasi bireyin ve toplumun tam kavradığı ve içselleştirdiği bir zihniyetin, yaşamın ve devletin tüm işleyişine nüfuz etmesidir. Mesele, bunu başarmanın yollarını bulmaktır.

Oy çokluğu, çoğunluk sultasına, yani çoğunluk diktasına döndüğünde ne yapılacaktır? Örneğin çoğunluk dünya düz dese, dünya düz olabilir mi? On kişi olmak bir kişiyi dövme hakkı verir mi? Temsili olarak bu on kişi “çoğunluğun dediği olur” diyen çoğunluk iktidarı, o bir kişinin de hakkını gözetmek ise demokrasideki çoğulculuktur. Esasen çoğulculuk çeşitliliktir, kendisinden farklı olana saygıdır.

Çoğunluk diktasına somut örnek bugünlerde yaşadığımız yeni anayasanın hazırlanma şeklidir. Anayasa en sade tanımıyla ‘toplumsal uzlaşı metni’ demektir. Yani bir devleti oluşturan toplumun farklı kesimlerinin ana noktalarda hemfikir olmasını gerektirir. Kimse dışlanamaz. O halde Türkiye’de sadece iki partinin, AKP ve MHP’nin diğer iki muhalefet partisini yok sayarak ve bu partilere oy veren milyonlarca insanın ne düşündüğünü umursamayarak, yalnızca meclisteki oy sayısıyla bir anayasa oluşturması demokrasiyle bağdaşabilir mi? Üstelik getirilmek istenen başkanlık (veya cumhurbaşkanlığı) sistemi, temsili demokrasinin sorunlarını aşmak yerine zaten sığ olan demokrasimizi adeta rafa kaldırmaktadır. Uzun süredir fiilen işlevsizleştirilmiş olan ‘güçler ayrılığı ilkesi’ni hukuken, resmen ortadan kaldırmaktır.

İyi ama Türkiye’de demokrasinin demokratikleşmesi nasıl mümkün olacaktır? Mümkündür. İnsanlık tarihi gösterir ki güçlenen anti-demokratik eğilimli çabalar, diyalektik olarak zıddını da besler ve büyütür. Bir sonraki yazıda Türkiye’de demokrasi için kilit önemdeki bazı konulara ve önerilere yer verilecektir.

Umut dolu yarınların özlemiyle sevgi ve saygılar…