AKP-Saray-Rejimi için son dönemecin alındığı yorumlarını daha sık duyar olduk. Sahiden de gerek rejimin sözcülerinin, gerekse de burjuva partileri dahil, muhalefetin performansına baktığımızda, bir değişim rüzgârı estiği kanısına varılabilir. 7 Haziran 2015’den sonra ikinci kez rejimi tökezletme olanağı ortaya çıktığı tespitine katılıyoruz. Ancak tökezleme ne kendiliğinden olacak, ne de dirençle karşılaşmayacak bir eylem değildir. Rejimin düşmemek için elinden geleni ardına koymayacağını en azından son üç yılda acı şekilde deneyimledik. Buna rağmen rejimi tökezletme, açık faşist diktatörlük inşasını geri püskürtme fırsatı, son üç yılda ilk kez bu denli reel hâle geldi.
Bir kere egemen sınıflar arasında küçümsenemeyecek çelişkiler mevcut. Her ne kadar farklı sermaye fraksiyonları ve onların siyasî temsilcisi olan burjuva partileri, Afrin işgalinin de etkisiyle, AKP-Saray-Rejiminin arkasına sıralanmış olsalar da, kör gözlerin dahi görebileceği çoklu kriz ortamı aynı teknede olanları karşı karşıya getiriyor. Elbette bu karşı karşıya geliş, sosyal adaleti, demokrasiyi, barışı tesis etme anlamında değil, sermaye çıkarlarının sürdürülebilir biçimde kollanması anlamında bir konumlanmadır. Çünkü, kriz yönetiminde ortaya çıkan kontrol kaybı görüntüsü öncelikle (Ümit Akçay’ın tespit ettiği gibi) birikim rejimi krizinde debelenen sermaye fraksiyonlarını tedirgin etmektedir.
Ancak değişimin egemen sınıflar arasındaki çelişkilerle gerçekleşeceğini ummak, büyük yanılgılara sebep olabilir. Nihâyetinde aralarında ne kadar çelişki ve çıkar çatışması olursa olsun, aynı teknededirler ve teknenin alabora olmasını hiç birisi istemez. Kaldı ki MHP destekli AKP-Saray-Rejiminin son kertede sermaye fraksiyonları arasında irade birliğini sağlamak için bir restorasyon programını bile kabul etmesi söz konusu olabilir.
Şu an için böylesi bir görüntü yok. Burjuva partileri, kendi programları için meşruiyet sağlama ve toplumsal rıza oluşturabilmek için seçmen karşısında rekabet içerisindeler. Uluslararası mali piyasaların temsilcileriyle – hangi bedele bilemiyoruz – uzlaşabilmiş olan rejim, döviz kurları üzerindeki baskıyı hafifleterek, kriz yönetimini tekrar kontrolü altına aldığı göstermeye çalışıyor, ama asıl kıyametin seçim sonrasında patlak vereceğini gizleyemiyor. Seçim sonrasında ülkeyi her halükârda derinleşen bir kriz ortamı bekliyor.
Bu krizi ezilen ve sömürülen sınıflar lehine derinleştirmek hâlâ olanaklıdır. 24 Haziran sonrasında da olanaklı olacaktır muhakkak. Ancak şimdi söz konusu olan ivedi görev, AKP-Saray-Rejimini sandıkta durdurmak, HDP’nin kilit parti olarak mecliste temsil edilmesini sağlamaktır. İşte bu başarılırsa, gerçek değişim rüzgârını estirme olanakları ortaya çıkacak, halkların yeni bir kurucu irade oluşturmasının yolu açılabilecektir. Gerisi devrimci-demokratik güçlerin becerisine bağlıdır, ancak rejimi tökezletmek bizlerin elindedir. Tek bir oy dahi »devenin sırtını kıran saman çöpü«, bir »son damla« ağırlığında olabilir.
Avrupa’daki »Bizler«, oy kullanma hakkımız olmasa da, yakın çevremizden başlayarak, »bir oy nedir« demeden, son güne kadar »Bir oy HDP’ye, bir oy Demirtaş’a« sağlamak için #Yedi24HDP çalışmasını gerçekleştirmeliyiz. Asıl rüzgâr olabilmek için!
9 Haziran 2018