Türkiye referandum sürecinde ilginç tartışmaların odağına sürüklenmiştir. Bazen insanın aklını kurcalamasına yol açan 'tartışmaların' anlamsız 'konuşmaların' diplomatik nezakete uymayan, siyasal ahlakı dejenere eden açıklama ve beyanatların havada uçuştuğu gözlemekteyiz.
Referandumda 'Evet' veya HAYIR çıkması durumunda, yine bu ülkede birlikte, bir arada yaşayacağımızı göz ardı eden, toplumsal kamplaşmadan kendilerine siyasal rant sağlamaya yönelik açıklamalar gazete ve medya manşetlerine yansıdığına şahit olmaktayız.
Özelikle AKP devleti, Saray ve D. Bahçeli ortaklığına dayanan 'EVET' cephesi, kamuoyu yoklamalarının etkisinde kalarak, 'HAYIR' cephesinin yoğunlaşmasının ağırlığı karşısında, 'eziklik' duymaktalar ki, referanduma sunulan anayasa maddelerinin değişikliğini anlatmak yerine, sadece dedikodu ve mahalle kahvehalerindeki masa başı tartışmalarını anlatan üslupla yaklaşan bir tutum sergilemektedirler.
Saray referandumda, 'evet' çıksın da, 'ne olursa-olsun' havasındadır. Toplumun kamplaşması, refah düzeyinin düşmesi, ekonominin dumura uğraması, komşu ülkelerle kavga içine girilmesi fazlaca, 'önem' arz etmemektedir. Yeter ki, referandum da, 'evet' çıksın, tek adam diktatörlüğü olarak ifade edilen, 'Türk tipi' başkanlık sistemine geçerek, açık faşizme giden yol aralansın.
Bu süreçte, R.T. Erdoğan, referanduma giden yolda, 'her şeyi kendine mubah gören' bir anlayışla, bir Cumhurbaşkanına yakışmayan cümleler kurarak, ülkenin itibarını, bulunduğu makamın saygınlığını ayaklar altına alan, 'konuşmalara' imza atmaktan çekinmemektedir.
Saray'ın, R.T. Erdoğan'ın son günlerde dikkat çeken bir açıklaması basına yansıdı. Bir TV muhabiriyle konuşmasında, 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek, mağduriyet yaratmak için, her fırsatta, konu olsun veya olmasın, 15 Temmuz vakasını anlatmakta olduğu bir beyanatı söz konusudur. Bu beyanatında, R.T. Erdoğan batılı ülkeleri hedef alarak talihsiz bir açıklamada bulunmuştur.
Beyanat aynen şöyledir: ''15 Temmuz gecesi) Otel sahibi arkadaşımız, 'Benim hızlı bir yatım var. Buradan sizi yakın adalara götürebilirim.' gibi bana bir teklif de yaptı. Dedim ki 'Serkan, bak' dedim; 'vatan topraklarında ölmem varken, ben gidip gavur topraklarında, orada esir hayatı yaşayamam.''
R.T. Erdoğan'ın muhtemelen, 'vatan sevgisi' ülkeyi terk etmenin önünde engel olabilir. Hotel sahibinin teklifini bu nedenle geri çevirmiş olabilir. Buraya kadar bir sorun bulunmamaktadır. Ama bir cümle kullanmaktadır. Bu cümlesi önemlidir. Diplomatik nezaketten oldukça uzaktır.
Peki nedir? R.T. Erdoğan'ın cümlesi; ''ben gidip gâvur topraklarında, orada esir hayatı yaşayamam'' bu söylem, ırkçı, dinci, siyasal yaşamda gayri etik bir söylemdir. 'gavur' memleketinden kasıt, 'müslüman olamayan, hristiyanların' yaşadıkları topraklar kast edilmektedir. Bir fiil ise, Hotel sahibinin kast ettiği Yunanistan adalarıdır. Her şey den önce, 'gâvur' kelimesi hakaret olarak kullanılmakta ve algılanmaktadır. Argo olduğu kadar ağır ve kaba bir terimdir. Bir Cumhurbaşkanının ağzına yakışmaz. İyi de, 'gâvur toprakları' olarak ifade ettiğiniz bu coğrafyalarda 6 milyonu aşkın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır.
Hiç sorudunuz mu, bu ülkelerde yaşamak nasıl bir duygudur? Bu ülkelerde yaşayan insanlar, Türkiye de yaşayan insanlara nazaran, göreceli de olsa, daha refah, daha mutlu, daha özgür yaşadıklarını biliyor muydunuz? Bu ülkelerin halklarıyla, Türkiye kökenli göçmenleri birlikte, ortak yaşam alanları oluşturdukları, iş ve ticari alanlarda birçok değeri paylaştıkları konusunda bilgi sahibi, 'olmadığınız' söz konusu olabilir mi?
Bu ülkelerde yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin, kendi aralarında bir söylencesi vardır. Avrupalı insanlar için, ''işte gerçek Müslüman bunlardır, hilede-hurdandan uzak samimidirler, her şeyleri nizamidir'' bu söylencede ki, var çelişkiyi bir yana bırakırsak, Avrupa insanın sıcaklığını, samimiyetini vurgulayan bir tümcedir. Kendi ülkemizde Türkiye de, 'dini bütün' 'dindar ve kindar' olan insanları samimiyetini, 'sorgulayan' bir tümcedir. Bu tümce ve söylenceden çıkarmamız gereken bir sonuç yok mu?
Bir diğer sorun, R.T. Erdoğan, bindiğiniz uçak, kullandığınız araba, kullandığınız telefon, bilgisayar, sizi koruyan silahlı güçlerinizin silahları, hatta giydiğiniz ayakkabı, elbise, taktığınız kravat sizin, 'gâvur' diyerek, 'aşağıladığınız' ülkelerin insanları tarafından üretildiğini, bilmemeniz, sizin kendi eksikliğinizdir.
Her ne kadar ''Eyyy AB deseniz de'' kapısından içeri girmek için eşiğinde süründüğünüz AB, Avrupa Birliği ülkeleri, 'gâvur' memleketleridir Batılı, 'gâvur' sermaye grupları sadece İstanbul Borsasında hisselerini çekmeye kalksalar,'kindar ve dindar' sermaye çevreleriniz, Türkiye iflasın girdabından çıkmak için 100 yıl çalışsa başaramayacak durumdadır.
Bir Cumhurbaşkanı olarak, devlet başkanı statüsü taşıyan birine bu tarz söylemler yakışmamaktadır. Uluslar arası diplomatik nezaketten uzak, ırkçı ve şövenist bir çağrışım içeren, 'gavur' kelimesi, siyasal ahlaka da uygun değildir.
Avrupa topraklarında yaşamını sürdüren, yaşamını Avrupalı insanlarla paylaşan, Türkiye kökenli bir basın mensubu olarak, bu sözlerinizden dolayı 'hicap' duyuyorum.
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
13 Nisan 2017