Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte partinin ilkelerini belirleyen sermayenin ihtiyaçları, eskiyi yıkan yenisini kuran bir devrimin kendisiydi. Hilafet yıkılmış Cumhuriyet kurulmuş, ekonomideki belirleyen toprak değil sanayi olacak lüzumu üzerine özel teşebbüs teşvik edilmişti. Devlette toplumla beraber dönüşüme uğrarken eski düzenden kalanların hepsi tasviye edilmemiştir. Yeni düzene başkaldıranlar ezilmişse de başkaldırmayıp bekleyenlere ise göz yumulmuştur. Halkın yönetilmesi için yine sermayenin kuruluşu büyümesi için bu durum kaçınılmazdı. Reformlar toplum için ilerleticiydi ancak bir devrim sonrası oluşundan dolayı yetersizliği, Cumhuriyetçi kadroların devlet kurumlarındaki hakimiyeti hali hazırdaki eksikliğin hissedilmesini zorlaştırıyordu.
CHP devletin partisiyken içinden çıkıp Demokrat Parti'yi kuranlar milletin partisi olma iddiasını taşıyabilmiştir. İlkelerinden biri halkçılık olan CHP’ye halkın değerlerinden yoksun olduğu kampanyası tutmuş iktidar kaybedilmiştir. CHP bundan sonraki dönem siyasetini bu durumdan kurtulmak, iktidara gelen partilere öykünmek, onlara benzemek olarak belirlemiş özgün bir durum dışında iktidara gelememiştir.
CHP, 1970 ile 1980 yılları arasında Türkiye'de Sol düşüncenin güçlenmesiyle birlikte Ortanın solu olma yolunda bir siyasi çıkışla iktidara gelmiştir. 1977 seçimlerinde yüzde 41,4 oy oranıyla birinci parti olmuştur. İşçi sınıfının sendikalarda örgütlü olduğu siyasette belirleyici olduğu bu dönemde birinci parti olması iktidara gelmesi CHP’nin siyasetteki belirleyiciliğinin yine ne kadar da kısıtlı olduğunu göstermiştir. Aslında sermaye sınıfının iktidarda olduğu dış siyasette emperyalizme bağımlı her ülkede olan şey, CHP’nin de başına gelmiştir. Böyle ülkelerde iktidar olan sınıfın hükümeti belirleme yetkinliği hiçbir zaman ikinci plana itilemez. İşçi sınıfı ve Sosyalist siyasetlerin güç kazanması sistemin krizini derinleştirirken düzenin devamlılığı için uğraşan siyasi partilerin yetersizliği sonrası 12 Eylül 1980 askeri darbesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
İşte Cumhuriyetin ilerici kazanımlarının tasviyesi başlamış, halkın siyasetle ilişiği seçimlerde oy kullanmasına kadar daraltılmak istenmiştir. Kürt siyasi hareketi kendi bölgesinde bu sürecin dışında kalmak için dönemsel girişimlerde bulunmuş, devrimci siyasetler toparlanma sürecine girerken CHP’nin devamcısı olan SHP yine bu sürecin belirleyicisi olma uğraşına girmiştir. Özelleştirmeler, cemaatlerin yükselişi bu dönemde hız kazanırken CHP’nin varlığı neye engel olmuştur.
Kurumlar Cumhuriyetçi, iktidar partileri tasfiyeci olunca CHP’de bunun dışında kalmamıştır. 2002’de iktidar olan AKP iktidar döneminde Cumhuriyetçileri kurumlardan da arındırmıştır. CHP bu dönemin her birine ana muhalefet partisi olarak tanıklık etmiş, Meclis'ten geçen yasalara karşı çıkarak anayasa mahkemesine götürmek dışında bir eylemi olmamıştır.
Bunun dışında Haziran direnişi, 15 Temmuz darbe girişimi, başka ülkelerde asker bulundurma gibi başlıklarda iktidarın yanında yer almıştır. Siyasi İslamcı iktidara benzeyerek iktidar olunabileceği düşüncesi partinin siyasetini belirlerken AKP döneminde güçlenen belirli sermaye grupları hedef haline getirilip diğer sermaye grupları temize çıkarılmıştır. Özelleştirmelerden en fazla payı alan Koç grubu CHP’nin dostu olurken, bugün yenilenen CHP ile yan yana yürüyen sermaye sınıfı siyasi partilerin değil isimlerin konuşulduğu bir siyasi alan yaratma girişimlerin de başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Erdoğan’ın yerine gelecek kişi ile Kılıçdaroğlu’nun yerine gelen kişi, Devlet Bahçeli'nin yerine gelme ihtimali olan kişinin öldürülmesi işte bu projenin parçası. Hedef sermaye sınıfının baki kalıp gerektiğin de isimlerin değişmesi.
Ekonomideki kriz, yoksulluğun büyük halk kesimi tarafından derinleşmesi buna karşı oluşan hoşnutsuzluğun önemli bir siyasi sonucu da olmak zorundaydı. Son yerel seçimlerde CHP 47 yıl sonra birinci parti olmuşken bugün yine siyasetteki gündemi Erdoğan’ın belirliyor oluşu sermayeye hizmetlerinin karşılığıdır. Şunu da hatırlatmak gerek. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Millet İttifakı kazanmış olsaydı Maliye Bakanı olarak Mehmet Şimşek'i o görevde görmek istiyorlardı. Orta vadeli ekonomi programı hem hükümetin hem de muhalefetin ortaklaştığı bir konu.
AKP hükümeti (Sermaye sınıfının iktidarı) yaşadığı krizli dönemlerini CHP ile aştı. Halkın seçimlere odaklanması siyasetin yalnızca seçimlerden ibaret olarak meşruluk kazanması hak arayışında insanları geri de tutmasını sağladı. Sorunlara sadece AKP hükümetinin neden olduğu algısı oluşturup eşitsizlikler, baskı ortamı, günlük hayata müdahaleler sayabileceğimiz birçok sorunun çözümü de bu hükümetten kurtulmak olarak anlatılmaya devam ediliyor.
Meclisin işlevsizliği başkanlık sistemiyle iyice görünür hale geldi. Evet Erdoğan bugün belirleyici bir konumda. Ancak Anadolu'da bir söz vardır, köpeksiz köyde değneksiz gezmek diye. Böyle muhalefete, böyle sendikalara karşı Erdoğan’da değneksiz geziyor. Ancak işi o kadar da kolay değil. Halkta biriken öfkenin sistemin istediği şekilde konsolide edeceği kesin bir kural değil. Ekonomik kriz halkın henüz açlıkla olmasa da büyük bir kesiminin yoksulluk sınırlarının altında yaşam mücadelesi vermesine neden oluyor. Sermaye grupları yıllık büyük kar oranları açıklarken krizin maliyeti emekçilere kesildiği bu ekonomi programının gerçekten hayata geçirilmesini isteyenler de bu kâr oranlarını açıklayanlar.
Son olarak Meclis'ten geçen sokak hayvanlarını katledecek olan yasaya karşı Meclis'teki muhalefetin çaresizliğine tekrar tanık olduk. Hükümeti geri adım attıracak tek güç halkın örgütlü gücü ve sokakta vereceği mücadele olduğunu hatırlatmak gerek.