Çağımızda emperyalistler (tröst-holding gibi mali-sanayi vb. gruplar) tüm olaylara sınıf çıkarları açısından bakarak, çok ciddi dersler çıkartmakta, sosyalistler ve devrimciler karşısında, İkinci Dünya savaşı sonrası tartışılmaz biçimde ileri konumda bulunmaktadırlar. Bu tehlikeli ve örgütlü kötülüğü tanımadan, dünyada yaşanan hiçbir şeyi açıklama ve doğru taktikler geliştirme şansımız yok.
21.YY’DA EMPERYALİST STRATEJİ
Emperyalist denen sistemi yöneten şirketler oligarşisinin, ikinci paylaşım savaşı sonrası, önemli değişik ilkelere imza attığını görüyoruz.
Birincisi, sistemin lideri değişmiş, İngiltere’nin yerini ABD almış,
İkincisi, Nazilerin tüm yol ve yöntemleri(işkence-yargısız infaz-ırkçılık vb. gibi), olağanüstü gizlilik tedbirleriyle sisteme bağlı (NATO aracılığıyla)tüm ülkelerde organize edilip devlet politikası yapılmış,
Üçüncüsü; kendi aralarındaki her savaşın devrimlere yol açtığı tespitini yaparak önemli kararlar almışlardır (Hatırlayalım; Almanya-Fransa savaşı 1871 Paris komününü, I. Paylaşım savaşı Sovyet-Rus devrimini, II. paylaşım savaşı ise, Çin-K. Kore-Doğu Avrupa devrimlerini yaratmıştı). Sonuçta; kendi aralarındaki genel boğuşmayı kaldırıp, paylaşım mücadelelerini, bölgesel olarak sürdürme kararını vermişler,
Dördüncü önemli adım ise; 1800’ler de kendilerine rakip Proletaryanın temsilcilerini satın alarak, devrimleri kendi ülkelerinden uzaklaştırmışlardı. Fakat geri ülkelerde devrimlerin olması karşısında, yeni dönem sömürgeciliğin ve soğuk savaş strajisinin yukarıdaki ikinci ve üçüncü maddelerine ek olarak şunlar da eklenmiştir. A- ABD yönetiminde IMF-Dünya Bankası gibi merkezi kuruluşları inşa etmişler, B-proletaryanın kolektif ve toplu üretim alanlarını mümkün olduğunca bölgelere ve ülkelere dağıtmışlar, C-nakit paranın karşılığı olan altın yerine doları getirmişler vb.leri sayılabilir..
Bu bilgiler ışığında savaşları analiz edebiliriz.
VEKÂLET SAVAŞLARI VE ULUSAL SAVAŞLAR
1975’lere kadar gördüğümüz, ABD-Vietnam, Fransa-Cezayir ve diğer ülkelerde olanlar savaş değil, emperyalistlerin açık işgalleri olup, eski sömürgecilik sisteminin ürünleridir. Bundan Vietnam yenilgisi sonrası vazgeçilmiştir. Yugoslavya-Çekoslovakya’nın parçalanması, 2003’deki Irak İşgali ve de son Arap Baharı, Suriye işgali vb’leri ise, ekonomik krizlerin bu tür bölgesel ve sürekli olan dalgalarını atlatılma iradesinden başka bir şey değil. Afganistan işgalinden vazgeçmeleri ise ayrı bir inceleme konusu, bu konuda sadece şunu söyleyebilirim: gericilikle ittifakın yeni bir biçimi!
Yeni dönem emperyalist sistemin politikalarıyla ilgili; öncelikle güncel olan Ukrayna-Rusya ve Batı-Filistin savaşlarına bakarak, daha sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz
UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI
Hemen hemen herkesin de kabul ettiği gibi bu savaş, Rusya ile Batı devletlerin bir kapışması olarak sürmektedir. Ukrayna sahada, Batı emperyalistleri adına daha önceden hazırlanmış, giydirilmiş ve savaşa sürülmüş olarak bulunuyor. Kafalar karışık olsa da Sovyetler Birliğinin birikimi üzerine oturan Rusya’yı, emperyalist bir ülke olarak değerlendirmek durumundayız. Çünkü Rusya, Sovyetler sadece sınırı içindeki ülkeler ile değil, Ortadoğu, Afrika ve diğer ülkeler ile olan ilişkisi de kapitalist yasalara göre düzenlenmektedir. Kaldı ki ülkedeki finans kapitalin egemenliği ve siyasi olarak izlenen faşist yöntemler de onun siyasi niteliğini bize anlatmaktadır.
Bu nedenle bu savaştan çıkartılacak dersler olduğunu düşünüyorum.
1- Bu savaş her iki taraf için de haklı ve halkların istediği bir savaş değildir. Taraflardan Batı ve Rusya haksız bir savaş sürdürmektedir. Tıpkı Sovyetler Birliğinin veya ABD’nin Afganistan’ı işgal ettiğinde, ülkede ki Şeriatçılar tehlikesi bahanesiyle bu işgalleri haklı ve meşru görmek gibi, burada da birileri Rusya’nın, diğer birileri de Batının haklı olduğunu ileri sürebilmektedir. Bunun için Lenin’in bu türden savaşlar için belirttiği görüş hala geçerlidir: “ Bugünkü demokrasi, ancak, ne birinci ne ikinci emperyalist burjuvaziye katılmaz, her iki tarafın da aynı ölçüde kötü olduğunu belirtir …” (Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları-Yanlış Bir Bayrak Altında, Sf. 190, Sol Yayınları)
2- Bu, Batı emperyalistlerin paylaşım için yaptığı bölgesel vekâlet savaşlarından biridir. Rusya’nın ise bizzat katıldığı açık bir işgaldir. Rusya’nın, Ukrayna’daki ulusal mücadele veren azınlık halklara yardım biçimi, kapitalistçe yani çıkara dayanan bir içerikte olup, sosyalist ilkelerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tıpkı SSCB’nin zamanında yaptığı Çekoslovakya ve Afganistan işgali gibi yanlış ve emperyalist bir yöntemdir.
3- Ayrıca Ukrayna’da ki faşist iktidarın varlığını, hem Batı emperyalistleri hem de Rusya karşılıklı olarak etkilemektedir. Elbette ki dış etki her zaman bir yere kadar etkili olur. Fakat içteki demokratik dinamizm, Rusya’nın fiili müdahalesiyle gelişme şansı bulamazken, anti demokratik yani faşist dinamizm Batı tarafından sürekli beslenmektedir. Zayıf da olsa Ukrayna emekçilerinin demokratik dinamizmine güvenmek ve bunu desteklemek gerekmektedir.
4- Bu savaşa karşı komünistlerin ve insanlığın tavrı: sadece iki tarafa karşı olup, barış istemekle sınırlı olmamalı diye düşünüyorum. Aynı zamanda, her iki tarafta savaşan ve ölen emekçi halk, kendi yöneticilerine öfke ve silahlarını doğrultarak, onlardan bir an önce kurtulmalıdırlar. Elbette ki bu istek bugün için gerçekleşmeyebilir. Fakat bu tohumu, savaşan alanlara serpmek tek doğru biricik taktik adımdır. Şimdi de ulusal savaşların en uzun ve karakteristik olanına bakabiliriz.
BATI'NIN VE İSRAİL'İN FİLİSTİN HALKIYLA SAVAŞI
Bu savaş elbette ki yeni değil! Neredeyse 80 yıl öncesine dayanan emperyalist bir politikanın ürünü. Suni bir ulus yaratma ihtiyacı elbette ki Yahudi halkın uğradığı inanılmaz acıların bir sonucu olarak ortaya çıkmış olabilir. Ne var ki, Emperyalistler işte bu gerçeği istismar ederek, öncelikle Filistin halkının rızasını alınmadan hile-baskı-satın alma ve şiddet kullanarak güya Yahudi halkının uluslaşmasına yardım etmişlerdir. Sonuçta Filistin halkının tarihsel akrabası olduğu söylenen Yahudiler, görünüşte demokratik fakat özünde faşist bir devlet inşa ederek, hem Filistin ve diğer halkların celladı, hem de Ortadoğu’da Emperyalist kampın ileri karakolu olmuşlardır. Diğer yanda, dünya ölçeğinde aynı dağınıklığı yaşayan yani her ülkede var olan Romanlar(Çingeneler) için neden kimse kılını kıpırdatmaz? Çünkü onlar yoksul ve barışçıl bir halktır. Ve kimsenin vurucu gücü olmayacak kadar insancıl, sanatsal ve dans ile doludurlar da ondan!
Özetle; burada emperyalist arası bir savaştan bahsedemeyiz. Filistin’i İran gibi Şeriatçı ülkelerin desteklemesi, tamamen HAMAS gibi gerici örgütlerin bu ulusun başına çöreklenmiş olmalarındandır. Bu, Filistin halkının emperyalist devletlere karşı 1930’lardan beri sürdürdüğü tarihsel ve haklı bir savaşıdır. Bugün Filistin halkını bir yanda Şeriatçılar diğer yanda Reformistler temsil ediyor olsa da onların bu haklı savaşını, bu sağ ve ‘sol’ gericiler gölgeleyemez ve bunlara göre değerlendirme yapılamaz. Bu durum; komünizmin 1924-25 yılından itibaren yaşadığı olumsuzluklar ve başarısızlıklarıyla da yakından ilgilidir ve geçicidir.
Sonuçta; Filistin halkı sırtından bu örgütsel yükleri attığında, hem 70-80 yıldır gelmeyen başarı, hem de sosyal ve demokratik uluslaşma süreci başlayacaktır.