Erdoğan, kefen giyerek çıktığını söylediği padişahlık ve halifelik yolunda, amacına yaklaşmış olmanın ağız sulandıran iştahıyla, yürümeye devam ediyor. Erdoğan’ın ve ekibinin her türlü baskıyı, zorbalığı, hileyi, yalanı ve şantajı kullanacakları açık. Gözlerini karartan bir korku içindedirler. Karanlıkta ıslık çalanların yaptığı gibi kendilerini motive etmek ve müttefiklerinin destegini güçlü kılmak için `devletimizin bekaa sorunu var` dediler, bir diğeri ´ya herro ya merro` dedi.
Onlarn durumunun yanında, geç kalınmış olsa bile, ´hayır` cephesinin ne yapacağı daha önemlidir. Sorumluluk duyan herkesin tarih yapılan bugünlerde yapılabileceklerinin en azamisini yapması gerektiği açıktır.
Öncelikle halklar için avantajların, imkanların ve fırsatların neler olduğuna bakmak gerekir. Zorlukların, imkansızlıkların, sayılıp dökülerek karamsarlık yaratılması için hiç bir neden yok. Özgün durum ve zamanlarda, olabilecek en kötü senaryonun bile zalimlerin kazanacağının ifadesi olmadığı bilinmelidir. Biraz öyle bir an'dayız.
Bazen çok basit görünen bir yerden bakmak işleri kolaylaştırabilir. Bu anlamda, Erdoğan’ın kimler için bu yeni düzeni kurmak istediğinden bakarak neler yapılabileceğini görmek mümkündür. Erdoğan kendisi ve bir avuç yandaşı/ortağı için bu düzenlemeyi yapmaktadır. Ancak referandum yoluyla bu hizibin, söz konusu diktatörlük isteği, çoğunluğa onaylatılarak diktatörlüğe meşruiyet kazandırılacaktır. Diktatörlük düzenlemesinin istikrar sağlayacağı söylemi kitlelerden oy almayı kolaylaştırmak için uydurulmuş bir yalandır. Yoksa bu düzenlemenin Türkiye halkları açısından hiç bir anlamının olmadığı; büyük çogunluk tarafindan bilinmektedir.
O halde AKP’ye ve MHP’ye oy verenler dahil Erdoğan ve ekibi dışındaki herkes potansiyel hayır oyu istenebilecek olan kitlelerdir. Bu anlamda Erdoğan’ın kazanma ihtimalinin en azından teorik olarak mutlak olmadığını tespit etmeliyiz. Erdoğan severlerin, AKP ve MHP seçmeninin sayısal çokluğu, kararlı görünmeleri korkuyu egemen kılmak, umutsuzluk yaratmak içindir. AKP ve MHP seçmeni, en nihayetinde islami ve milliyetçi duyarlılık üzerinden AKP’li ve MHP’lidir. Yapılan diktatörlük düzenlemesinin islamcı ve milliyetçi duyarlılıklara hiç bir katkısı olmayacağı, dolayısıyla bu duyarlılıkları olan seçmenlerin diktatörlük yasasına oy vermesini gerektiren bir neden olmadığı açıktır. Bu nedenle belirtilen politik yaklaşımlarında samimi olan o seçmenlerin tercihlerinin hayır olmasını sağlamak mümkündür. Toplumsal kesimlerin politik tercihlerinin hızla ve beklenmedik biçimde değistiği Türkiye siyasal tarihinin bir çok örneğinde bilinmektedir. Bu nedenle AKP ve MHP seçmenine özel ve ağırlıklı yer veren bir hayır kampanyası yürütmenin yolları aranmalıdır.
MHP seçmeninin bir kısmının, Saadet Partisi’nin, AKP’den kopan muhaliflerin ve bazı islami kurumların aktif bir hayır tutumu içinde olması, Erdoğan’ın kurmak istediği díktatörlüğün zayıflıklarından birisidir ve çok önemlidir. Kemalist devlet yapısıyla sorunu olan bu kesimlerin Erdoğan’ı desteklememeleri, kurulmak istenen diktatörlüğün meşruiyetini sorunlu kılmakta ve sürdürülebilirliğini zayıflatmaktadır.
AKP ve sağ tandaslı olarak tanımlanan seçmene yönelik olarak yapılması gereken çalışmalar, sadece bugün için geçerli ve gerekli değildir. Bu sürecin dışından da aynı seçmenle daha güçlü bir ilişki kurmanın yollarını açmak gibi zor ama zorunlu bir görev bulunmaktadır. Bugün yapılacak olanlar o anlamdan da gelecegi kazanmayı kolaylaştıracaktır.
CHP’ye ve benzer partilere oy veren liberal, laik, Kemalist, çağdaş norm ve yaşam tarzına sahip olan geniş bir toplumsal kesim, bu diktatörlüğün ve Erdoğan’ın kendileri için yaşamsal bir tehlike ve tehdit oluşturduğunu bilmekte ve buna göre nispeten net, aktif ve kararlı bir karşı koyuş içinde bulunmaktadırlar. Böyle olması doğal olandı, çünkü Erdoğan’ın bu toplumsal kesimlere karşı düşmanca bir tutum içinde olduğu çok defa Erdoğan’ın kendisi tarafından da ortaya konmuştur.
Türkiye’nin siyasal tarihinin tamamında en temel sorun olan Kürt sorunundan dolayı Kürtlerin neredeyse tamamı Erdoğan diktatörlüğüne hayır diyeceklerdir. Bu gerçek hem HDP tarafından çok güçlü biçimde ortaya konmuştur, hem de zaten Kürt halkı politikleşmiş olmasının verdiği avantajla gelişmelerin kendileri için ne denli düşmanca olduğunun çok farkındadır. Erdoğan’ın referandumda Kürtlerden çok net ve büyük bir karşıtlık göreceğini söylemek ne abartıdır ne de kehanet olur. Yaşananlar çok açıktır ve Kürtler artık Türk devletinden de Erdoğan’dan da barış ve demokrasi adına hiç birşey beklememektedirler.
Türkiye’de toplumsal varlığı ve ağırlığı, inançsal ve tarihsel olarak diktatörlüklere ve zülme karşı tutumu çok belirgin olan Alevilerin, kitlesel ve etkili bir hayır kampanyası yürüteceği bilinmektedir. Alevilerin, farklı politik tercihlerine rağmen, Erdoğan’ın diktatörlüğüne evet demesi, hiç bir güç tarafında sağlanamayacak kadar net ve kesin görünmektedir.
Yani kısacası Kürtler, Aleviler, demokratik güç ve çevreler, Kemalistler, liberaller, islamcı çevreler, AKP içinde Erdoğan zorbalığına maruz kalmış ve AKP’den ayrılmış olanlar, MHP yönetiminin tek adamlığına itiraz eden MHP’liler, büyük bir kadın kitlesi ve buna benzer çok degişik ve yaygın toplumsal kesimler, Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır diyeceklerdir. Erdoğan’ın kurmak istediği diktatörlüğe istemeyen güçlü bir toplumsal kesimin bulunduğu, bunun yanında kararsız kalan daha önemli bir kesimin olduğu görülmektedir.
Buradan bakıldığında, Erdoğan diktatörlüğü için gerekli olan evet`lerin kolay sağlanamayacağı açıkça görülmektedir. Daha önemlisi böyle durumlarda kıl payı, ucu ucuna sağlanan sayısal üstünlük, kazanmak olarak görülemez ve hukuken meşru olsa bile siyaseten ve toplumsal olarak işlevsel bir sonuç yaratamaz. Dolayısıyla açığa çıkartılacak olan potansiyel hayırların her birisinin başlı başına çok büyük bir önemi bulunmaktadır.
Asıl sorun belirtilen imkan ve avantajın nasıl başarılı bir sonuca evrileceği ve diktatörlüğe `hayır`a nasıl dönüştürülecegidir. Bu amaçla nasıl bir çalışma yöntem ve pratiğinin geliştirilmesi gerektiği daha çok önemli olmaktadır. Çünkü Erdoğan istediği sonucu elde etmek için her yolu deneyecek, elindeki her imkanla, zorbalığın her türüne, yalanın en kuyruklusuna, hilenin en alçakcasına, komplo, katliam ve saldırıların en kanlısına başvuracaktır. Bütün bu yöntemlere rağmen `hayır`ı başarılı kılacak şekilde bir örgütlenme ve çalışma planı, proğramı ve yöntemi geliştirmek günün acil görevidir. Bu yönde yapılacak olan, yaratıcı, yaygın ve etkili bir çalışma her durumda geleceğin kazanılmasını sağlayacaktır. Sayısal sonuç elbette çok önemli ve etkilidir ancak toplumsal sorunları sadece sayısal sonuçlar üzerinde ele almak yanıltıcıdır. Buna göre görünen o ki referandum sürecinde, her durumda, halklar kazanacak, Erdoğan diktatörlüğü kaybedecektir.