Havanın sıcaklığı otuz 30 derecenin üstüne çıkmıştı. Aşırı dercede nemliydi. Bu yüz yıllardır tanınan kur kentinde çok nadir rastlanan bir nem oranıymış. Buraya sporda dönerken araba kazası geçiren oğlum Hamza‘yı fiziktedavisine getirdim, tedavide çok yorulmuştu ve kaldığımız apartman odasına çıktık. Telefon çaldı. Aldım avizeyi, Cem Kılınç. “Amca, zamanın varsa birlikte bir çay içelim mi“ dedi.
„Bu tedavi merkezinde zamanda bol ne var ki Cem“ diye yanıtladım.
„Sevindim, seni Kafeterya'da bekliyoruz“ dedi .
Ayakabılarımı çabucak ayağıma geçirdim. Beşinci kattan indim Kafeterya'ya. Beni görür görmez ayağa kalktı Cem. Onun yanındaki kır saçlı bey efendi de ayağa kalktı. Cem ile kucaklaştık. Sonra döndü “babam“ dedi. Baba Yavuz Kılınç ile de yılların iki dostuymuş gibi kucaklaştık. İlk kez Cem’le bu Slovakya‘nın Kur kentin de 2010 yılında oğlum Hamza Demirel’i ADELİ MEDİCAL CENTER’e tedaviye getirdiğimde tanıştık.
Bir kültür ve sağlık merkezi olan Piestany Kentinin çok ilginç bir tarihi var. Özellikle sağlık için çok yararlı olan sıcak Mil (çamur) ve sıcak minarelli suların bulunduğu bu alanda bulunan Venus von Moravanyadli bu küçük kadın heykeli MÖ.22800 yıllarına ait olması bu kentin önemini ortaya koymaktadır. Bu heykel şimdi Bratislava Kalesi Müzesindedir. Orada görmek mümkün.
Ayrıca MS. 200 ile 300 yıllarına ait üç ayrı yerde çok sayıda cam, bronz/ tunç, gümüş ve altın madeninde takı ve mutfak eşyaların bulunması buranın kültürel tarihinin önemini ortaya koyuyor. Bu termel suların bulunduğu bölge ilk önce 1113 yılında PESCAN adını aldığı kayıtlarda bulunuyor. Kral Matthias Corvinus’un bu termal alanında bulunan sularda tedavi olmasıyla orta çağın en deiğerli tanınan alanlarından biri haline gelir. Burayı başta Romalılar, Avusturya, Macaristan ve Osmanlılar olmak üzere bir çok güç ele geçirmiş. Burada halen „Osmanlı Yurdu“ adlı bir alan ve „Osmanlı Çeşmesi“ adli bir çeşme var.
Özellikle 1746 yılından beri dünyanın her yerinde kırallar, devlet başkanların, dünyanın bankaların, büyük tekellerinsahıpleri ve yakınları termal merkezine geliyor. Dünyanın ilk Termal merkrezlerinden biri olan bu şifa veren sıcak suları halen dünyada ilk sırada yerini korumaktadır .
Cem Kılınç daha 22 yaşında bu ADELI Medical Center’i adlı sağlık merkezini iki öğrenci arkadaşıyla kuararken bu alanı çok bilinçli seçmiş. Sohbettinde, sakindi, konuşurken kelimeleri tek tek seçiyordu. Onun bu hali kararlılığını ve hedefine bilinçle yürüyeceğinin gösteriyordu. 2004 yılında dört terapistle işe beşlamışlar,
2018 yılında 360 personalle çalışıyor. Dubai‘de bir hastaheneler zenciri olan bir firmadan birlikte çalışma teklifi almışlar. Ve orada da bu Terapi işlemini başlatmışlar. Bu günlerde onun da stresini yaşıyorlar.
Baba Yavuz Kılınç ile karşılıklı birimizin Avusturya’ya ve birimizin Almanya‘ya nasıl göçtüğümüzü konuştuk.
Yavuz Kılınç’lının babası 1960 yıllarında Avusturya‘ya ilk gelen işçilerden biriymiş. Yavuz Orta Okulu bitirince babası Avusturya‘ya getirmiş. Ama o okumak istiyormuş. Avusturya’ya gelince dil bilen onu doğru dürüst bir okulla kayıt edecek kimse yok. Araştırmış 40 Km uzaklarında Türk Konsolosluğu var. Oraya gitmiş bir liseye kayıt edilmesi için yardım istemiş. Ancak orada ki kültür ataşesi kovalamış. Bu kovalanma yıllardır Yavuz Kılınç’nın yüreğinde çıkarılamayan bir kurşun yarası olarak kalmış. Ancak bir Avusturyalı kadın öğretmen onun elinde tutmuş. Götürmüş bir üç yıllık meslek okuluna kayıt etmiş. Burayı bitirdikten sonra bir araba tamirhanesinde işe başlamış. Bu ara babası Türkiye’ye geri dönmüş. Ama Yavuz „Madem ben bir yüksek okul okuma fırsatı bulamadım. Mutlaka başarılı bir iş adamı olacağım ve Türkiye‘ye dönmeyeceğim“ demiş babasına. Bu hedefinden bir an bile vaz geçmemiş. Bir tarafta bu araba Tamirhanesinde çalışırken öbür yanda çeşitli işlere de el atmış. Küçük yaşta Avusturya‘da okulda dil öğrendiği için memleketlilerin dil sorunlarında yardımcı olmuş. Bir nevi gönüllü tercümanlık yapmış. Bu onların yaşadıklarından birikimler edinmesini sağlamış. Dünyaya bakış objektifini büyütmüş.
Doğduğu köye çok yakın yerde türbesi bulunan Hacı Bektaşi Veli’nin “Sabırla yol yürüyen hedefine varır“ sözü onun rehberi olmuş. Sonunda çalıştığı Araba tamirhanesini yaşlanan ustasından devir almış. Burayı zamanla araba Lastikleri toptancısı ve dağımtıcısı haline getirmeyi başarmış.
„Ben gecemi gündüzüme katarak çalıştım. Oğluma ve kızıma her fırsatta Türk Konsolosluğu Ateşesi‘nin beni nasıl kovaladığını ve bir Avusturyalı güzel yürekli yaşlı bir öğretmen kadının benim elimde tutup beni meslek okuluna götürüp kayıt ettiğini, bir papağan gibi tekrarladım, durdum. Onlardan okumalarını, bir meslek sahibi olmalarını istedim.“
Bunları söylerken başını gök yüzünde parçalı bulutlu ve nemli hava arasında parlayan güneşe bakarak söyledi. Böyle pencereden gökyüzüne başını çevirmesinin nedeni beliki nemlenen gözlerini göstermek istemiyordu.
Sonra döndü, önündeki kahveden bir yudum aldı. „Umarım bu anlatıklarımla sıkılmamıştırım canını“ dedi ve bir yudum kahve daha aldı.
Ben onu rahatlamak için “Yavuz Bey, sonunda sen araba tekerlekleri, Lastikleri toptancısı olmuşsun, hedefine varmışsın. Kızınız öğretmen olmuş ve oğlunuzda çok genç yaşta sağlık alanında bir işe atılıyor ve oldukça başarılı gördüğüm kadarıyla“ dedim.
Gülümsedi. Elindeki kahve fincanın içine baktı, sonra konuştu. Okulda başarılı bir öğrenciydi, tatillerde hafta sonlarında yardım ederdi bana. ‘Bu çok ağır iş baba. Senin bu işini ben yapamam. Ben İşletme okuyorum, öğrenimimden sonra bir bankada veya bir büyük firmada her halde bir iş bulurum çalışırım‘ diyordu.“
O ara başkasıyla konuşan Cem’i gururla süzdü. Sonra bana döndü.
„Cem çocukluğundan beri dayısına çekmiş, az konuşur. bilgili, nereye gitse kendisini sevdirir. Bir gün iki arkadaşıyla sağlık alanında bir iş yapmaya karar verdiğini söyledi. Ben oğlum ne kadar sermayeye, ihtiyacın var“ dedim.
Her zamanki gibi güldü. Yanında oturan bacısının saçını okşadı. Benim ihtiyacım yok“ diye yanıtladı.
Annesi „Sermayesiz firma kurulur mu oğlum“ dedi.
„Babam buraya geldiğinde sermayesi mi vardı? Benim ihtiyacım olsaydı söylerdim“ dedi.
Benden bir kuruş bile almadı. Şimdi bu koca tehsisattına sahip olan üç kişiden biridir. Sanırım en büyük pay Cem‘ın 360 insan sadece sağlık alanında çalışıyor. Doğrusu gururlanıyorum ona, çevresine ve başarısına baktıkça„
„Haklısınız, gerçekten Cem’le gururlanmaya. İyi yitiştirmişsiniz“ dedim.
O sözü benden kaptı.
“Doğrusunu söyleyecek olursam, kızım ile Cem’i annesi yetiştirdi. Ben hep çalıştım. Çocuklarla anneleri ilgilendi. Hanımın kardeşleride iyi eğitim almış, başarılı, sevilen insanlar. Benim çocuklarım da dayılarına benziyorlar. Hanımın yanında öyle fazla dillendirmesemde onun çocuklara verdiği emek için hep mihnatarım. Çocukları hanım çok iyi yitiştirdi, ben değil.“
Cem’e telefon üstüne telefon geldi, iş yerindekiler sürekli ona bir şeyler sormak için geliyor, gidiyorlardı.
„Cem, ben babanla sohbet ediyorum sen, işine bak“ dedim. O bürosuna gitti.
Biz sohbet ettik Yavuz Kılınç ile Medical Center’in balkonuna çıktık. Sonra birlikte öğle yemeği yedik. Sohbet arasında okuduğu kitaplardan bazı önemli cümleler aktarıyordu. Başta Tolstoy,Balzac, Dostwesky, Sartre, Emile Zole Orhan Kemal, Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal olmak üzere bir çok ünlü yazarın eserlerinin adlarını da vererek alıntıları aktarıyordu.
Ben „Yavuz Bey, bunca kitabı bu kadar ağır işler arasında okuma fırsatını nasıl buldun“ soruma yanıtı kısaydı. Okumayan iş hayatında başarılı olamaz. Başarılı olsa bile gün gelir hepsini çok çabuk batırır. Ayrıca ben çocukluğumdan beri okumayı seviyorum. İş yorgunluğumu ancak okumak atar, başka bir şey değil“ dedi.
Yavuz Kılınç çok mu, çok haklı.yaşamda hangi alanda olursa olsun başarıya giden yolla tek ışık olan okumadır. Okuma sorunları çözmek için, yeni projeleri üretmek ve başarıyla sürdürmek için tek güç kaynağıdır, ışıktır, ilaçtır.
Sohbetimiz arasında „bunca başarı sonucu Türkiye‘ye de yatırım yaptın mı“ diye sordum. Hayır, köyde babadan kalan mülke dokunmadım. Orada kardeşlerim var. Yatırım yapmadım, yapmayı düşünmedim.
Cem bir ara kafasına taktı ille de bu kaliteli sağlık projesinin bir bölümü için oraya yatırım yapmak istedi. Sabancılarla görüşmüş. Sanırım Güler Sabancı Hanım demiş “Bizim yaptığımız yatırımın bir yılın sonunda yüzde iki yüzünü geri almış olmamız gerekir“ demiş. Cem masadan kalkmış. “Güler Hanım, biz insan sağlığına yatırım yapıyoruz, Petrol Rafinesine veya silah üretimine değil‘ demiş. Şimdi anlıyor musun neden Türkiye‘ye gitmek istemediğim ve yatırım da yapmadığı mı?…“
Söyleyecek söz bulamadım bu soruya. Bu konuyu daha sonra Cem ile konuştum. Her hangi bir şahıs adı vermedi sadece „başta Sabancılar olmak üzere bir kaç firma ile görüştük, anlaşamadık. Ancak bu kaliteli sağlık tedavisinin bir kolunu da Türkiye’ye taşımakta kararlıyım. Orada yakınlarım var. Birde Aksaraylı bir kızla evlendim, akraba çevrem daha da genişledi. Şaka bir yana Türkiye‘yi seviyorum. Babam kızgın, küskün yaşadıklarıyla ama genede çok seviyor Türkiye’yi. Özellikle akşam haberlerini kaçırmadan düzenli dinler.“
Nevşehir’in toprak verimi oldukça düşük olan Genezin (Özkaynak) adlı bir köyün’den çıkıp geleceksin ve adım adım zorlukları yeneceksin. Evladının kurduğu bir Sağlık Merkezine dünyanın dört bir yanında insanlar tedavi için gelecekler elbette gururlanmayı hak edersin. Bu başarının kaynağı bilgi ve azimle önüne koyduğun hedefe bağlı kalmaktır. Çünkü bilgi başarıya gidecak olan yolun güneşidir. Karanlıkta asıl kurtarıcı olan bilgi güneşidir.
Ayrıca bu kente yıllar önce gelmiş, evlenmiş kalmış Perdeci var. Bu kentte ilk kez döner, yaprak sarması, İskender kebabn tanıtan insan. Kime sorsan ağız tadında bir yemek istiyorsan Perdeciye uğra diyorlar. Onunla görüştüm. Yaşlandım, yuruldum. Eğer Türkiye‘de yatırım yapabileceğim bir alan bulursam burada ne var ne yok satacağım, Türkiye’ye döneceğim“ dedi.
Sonra espril, bir dille „Türkiyede bir yatırım yapacak yer araştıralım dedim, hanım İstanbul‘da ayağını kırdı, bilmem bunu da hayra mı, şere mi nasıl, neye yorumlayacağız“ cümlesiyle konuşmasını noktaladı.
Peki ülkemizin yetkilileri yatırımcıları, toplumu ne kadar sahipleniyor bu başarılı insanlarımızı?
Bu soruya ne yazıkki olumlu bir yanıt veremiyoruz…
Temmuz 2018