Haftanın günlerini şöyle sayıyoruz artık:
Salı: Gazeteci arkadaşımız Ahmet Sever’in kitabı nedeniyle “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten yargılanacağı gün…
Çarşamba: Taylan Kulaçoğlu’nun bir itirafçının iftiraları nedeniyle 8 örgüte üyelikten açılan davasının duruşma günü…
Perşembe: Cumartesi annelerinin 700. haftasındaki polis saldırısında gözaltına alınan 46 kayıp yakınının yargılanacağı gün…
Her hafta böyle gidiyor. Her gün, bir başka meslektaşımızın ya da özgürlük savaşçısının duruşmasını bekliyor, izliyor, duyuruyoruz.
Ne yazık ki, eski kalabalıklar yok Adliye önünde, duruşma salonlarında, cezaevi kapılarında… Duyarlı bir avuç insan da hangi birine yetişeceğini şaşırmış durumda…
Her hassas konuda aynı espri yapılıyor artık:
“Silivri soğuktur şimdi…”
Dün, Berlin’de, Gorki Tiyatrosu’nda açtığımız sembolik Silivri hücresinin önünde bir basın toplantısı yaptık. O hücrede yatanlardan, o hücreye girmeyi göze alarak direnenlerden, ya da “hapse atarız” tehdidiyle susturulan milyonlardan söz ettik.
Almanya’nın önde gelen dört büyük partisinin temsilcisi, sadece Türk hükümetinin kurduğu baskı rejimini değil, bu baskıya sessiz kalan Alman hükümetini de eleştirdi.
Brüksel ve Ankara “Birbirimize ilişmeyelim” noktasında anlaşmış görünüyor: Erdoğan, bölgedeki saldırgan tutumundan vazgeçecek, Brüksel de Erdoğan’ın zulmünü hafif kınama mesajlarıyla geçiştirecek. Daha basit bir benzetmeyle açıklarsak, apartman yöneticisi, bütün apartmanla kavgalı olan kabadayıya, “Konu komşuya bulaşma da evde istediğini döv, karışmayacağız” diyecek. Kabadayı da memnun, komşular da… Olan, evde savunmasız kalanlara olacak.
Neyse ki Avrupa, Brüksel’deki bir avuç dar görüşlü, ilkesiz politikacıdan ibaret değil. Dün desteğe koşan siyasetçiler, insan hakları savunucuları, meslek örgütleri, “Bu direnişte yanınızdayız” mesajı verdi.
Türkiye’deki baskı rejimi, komplo teorisyenlerinin iddia ettiği gibi Avrupa hükümetleri sayesinde değil, onlara rağmen yıkılacak. (Artı Gerçek)