Sağ, Avrupa Birliği içinde son büyük adımını Çek Cumhuriyeti’nde attı. Bu ülkede yüzde 14-15 oya sahip olan komünist partisi, Avrupa Birliği içinde alanında en büyük olmakla övünürken, son seçimde yüzde 3,6 oy alarak yüzde 5 barajını aşamadı ve parlamentoya giremedi.
Seçimle ilgili olarak yapılan analizlere göre bu durum kısa sürede ortaya çıkmadı. Partinin diğer sol güçleri dışlaması, sosyal hareketlerle bağ kurmaması, kendi seçmenine güvenmekle yetinmesi sonucu büyük düşme ortaya çıkacaktı. O kadar ki, daha önce komünist partisinin güçlü olduğu yerlerde bile sağ kazanacaktı.
Hatırlanacak olursa İngiltere’deki son genel seçimde de bu ülkede “sol” sayılan İşçi Partisi, Başbakan Johnson’un karşısında yıllardan beri kalesi olan yerlerde bile kaybedecekti.
Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde ise sağ yıllardan beri rakipsiz durumdadır, karşısında sol seçenek bulunmamaktadır.
Yunanistan’daki komünist partisi ise azalmayan ve artmayan yüzde 5’lik oy potansiyeliyle faşist Altın Şafak’ın gerisinde bile kalabilmektedir.
Almanya’da da Sol Parti yüzde 4,9’luk oyuyla barajı aşamamış ama üç doğrudan adaylığı kazanması sayesinde Federal Parlamento’ya girebilmişti. DKP ve MLPD’nin durumundan hiç söz etmeyelim.
Avrupa Birliği ülkelerinde sağın yıllardan beri yükselmesi yeni bir durumdur çünkü ekonomik kriz koşullarında gerçekleşmektedir. Benzeri örnek 1920-1930’lu yıllarda yaşanmış, İtalya’da yönetime gelen faşistleri Almanya izlemiş, ardından benzeri iktidarlar Avrupa ülkelerinde yayılmıştı.
Aradan 90-100 yıl geçti, o günlerin uzantısı bugünler değildir ama önemli bir benzerlik vardır:
O günlerde de bugünlerde de sol güçler yaşadıkları ortamı analiz edemiyor ya da analizleri yüzeysel kalıyor, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Kitle örgütlenmesinde eski yöntemler tutmuyor, güne uygun gibi görünen geçici yöntemler ise sonuçsuz kalıyor.
Almanya’da 1929 yılında fabrikalarda ilk empirik sosyal araştırmayı yapan Erich Fromm ile Max Horkheimer işçi sınıfında otorite özlemi bulunduğu ve NSDAP’nin (Almanya Ulusal Sosyalist İşçi Partisi) iktidara gelebileceği sonucuna vardıklarında, SBKP’den sonra dünyanın en güçlüsü olan Almanya Komünist Partisi bunu şiddetle reddetmişti.
Onlara göre ekonomik kriz koşullarında ancak komünistler iktidara gelebilirdi, diğerlerinin hiç şansı yoktu.
Sonucu biliyoruz.
Sağ güçler ekonomik kriz koşullarında bile ilerliyor veya konumunu koruyor ya da en kötü ihtimalle biraz geriliyorsa, buradan çıkabilecek sonuç solun içinde bulunduğu durumu anlamadığı, analiz edemediğidir.
Değişeni anlamak gerekir.