Uzun yıllardır yaşadığı İsviçre’de hayata gözlerini yuman Nuri Akyol, Bern şehrinde ailesi, akrabaları, devrimci arkadaşları ve sevenlerince düzenlenen bir veda buluşmasıyla sonsuzluğa uğurlandı.
12 Eylül öncesi Türkiye’de yayınlanan devrimci bir derginin de imtiyaz sahibi olan Nuri Akyol, zaman zaman yendiği ve 8 yıldır mücadele ettiği hastalık sonucu 25 Mayıs’ta bu hayata veda etmişti.
Uğurlama buluşmasında Nuri Akyol’un kadim arkadaşlarından Alirıza Güler’in konuşması:
Bir dinazor daha eksildik.
Merhaba herkese,
Nuri’nin yurt dışı dönemine ait bir konuşma yapmam istenmişti. bizim yurt dışı hikayemiz aslında bir göç hikayesidir de.
Nuri ile beni bizi İsviçre’de tekrardan buluşturan Ankara’da başlayan ortak tarihimizdi. Ortak bir düş yoldaşlığıydı. Bu ortak tarihimize son birkaç yılda ardarda aramızdan ayrılan Mehmet Çetin ile Emirali Yağan da dahildi.
Nuri’nin güzel bir özelliği insanlara dokunmak ve onları buluşturmaktı. nitekim yıllar sonra tarih öncesi yoldaşlıkları tekrardan canlandırmak için Mehmet Çetin ve Emirali Yağan’ın da katılımcısı olduğu farklı ülkelerde Avrupa buluşmaları organize ettik. Adını da “dinazorlar buluşması” koymuştuk. Bir İsviçre juralarına çıkardık birlikte, bir Fransa İspanya arasındaki pirenelere. bu buluşmalarda saatlerce konuşur, yine de anlatımlarına doyamazdık Nuri’nin.
Elimizde olan ve olmayan koşulların oluşturduğu sürgünlükler, gurbetlikler bizleri buluşturdu ve daha da çok birbirimize bağladı. Nuri, hayata hep gülümseyen ve onu tiye alan, hem iyi hem zor zamanların, insanlarındandı.
Avrupa’da, Türkiye’de ve Dersim’deki her konudan haberdar olur, müdahil olur, hayata hep sol, muhalif, devrimci bir vicdanla bakardı.
İki şeyden vazgeçmezdi. Biri ilk çığlığıyla gözlerini açtığı Dersim toprakları kabul edilen Karakoçan’ın Paş köyü, diğeri Survivor yarışmasıydı.
Düzenleyicisine de, yarışmacısına da hem kızar, hem de heyecan içinde Survivor’ı izlerdi. Kendisine bırak bu “burjuvaca işleri” dediğimizde ise ağız dolusu gülerdi.
Bıktırırcasına köyü Paş’ı, oraya ait düzinelerce mitolojik ve yeni çağ hikayeleri anlatır, bizleri hem güldürür hem de düşündürürdü.
Sormadan duramazdık. bu doğanın cömertçe boy verdiği İsviçre’de insan niye hep Paş köyüyle yatar kalkardı? Nuri’nin bitmek bilmez bu özlemi niyeydi? uzun uzun konuşurduk bunu teke tek ve ortak buluşmalarımızda. Ki, anlatması bu veda buluşmasının sınırlarını aşar. belki kısadan şu denebilirdi; “her kuş kendi sürüsüyle uçar”mış.
Saatlerce anlatabilirim Nuri’yi ve göç yıllarımızı. Ancak, ne Nuri’yi ne de sizleri şimdi yormak istemem. Onun bizleri terk ederken anlattığı ve hiç arzulamadığımız kendi sonunu da ifade ettiği bir hikaye ile bitireyim konuşmamı.
Çocukluk belki de gençlik yıllarında Paş ile Bingöl/Kiğı arasında çalışan Balkan göçmeni şoför sofinin sürdüğü eski bir otobüs varmış. bu eski Türkiye otobüsünün tekeri ikide bir patlarmış. Bütün yol boyunca şoför sık sık durur ve patlayan tekere yapıştırıcılarla ve bir lastik parçasıyla yama yapar yola tekrar devam edermiş. Bir müddet sonra teker tekrar tekrar patlarmış.
Nuri’ye hastalığının nüks ettiği zamanlardaki tedavi sürecinde, tedavin nasıl gidiyor? diye sorduğumda işte bu hikayeyi anlatırdı ve, “ben de bunun gibiyim” derdi..
Ve bizler tüm kalbimizle Kiğı’dan gelen o tarih ötesi otobüsün Paş’a varabilmesini umut ettik hep. olmadı, başaramadık, Nuri ile beraberce o köye ulaşamadık.
Aslında, belki de, mutlu son gerçekten yoktur. Ancak, Nuri üzerinde yürüyebileceğimiz ayak izleri bıraktı bize ve sonsuzluğa doğru yürüdü gitti.
Daima yanında olan Nurten’e Helin’e, Ege’ye, zor günlerinde yardımına koşan aile efradına ve tüm sevenlerine içten teşekkür duygularımla.
Bugün burada bir veda buluşması gerçekleştirdik. Ve fakat, ortak arkadaşımız şair Namık Kuyumcu’nun dediği gibi, “her veda elveda değildir.”
Zamanın sonsuzluğuna giden yolun her nereye ise güle güle git Nuri kardeşim.
Her daim sevgiyle, hakkaniyetle..