Almanya’nın »yeni sorumluluğu«


Mali’deki askerî angajmanın genişletilmesinin ve Merkez Afrika Cumhuriyeti’ne Federal Ordu mensuplarının gönderilme planlarının kesinleşmesinin ardından Alman siyaseti yeni bir operasyonu daha tartışmaya başladı. Büyük koalisyon, özellikle SPD’li Dışişleri Bakanı Steinmeier’in özel çabasıyla Alman deniz kuvvetlerinin »Augsburg« firkateynini Akdeniz’e göndermek istiyor. Hükümetin bu kararı uygulamaya sokabilmesi için Federal Parlamento’nun onayına ihtiyacı var.

Hükümet, »Augsburg« firkateyninin »Akdeniz’de Suriye’nin kimyasal silahlarını imha etme görevini yerine getiren gemileri koruyacağı« gerekçesiyle, bu operasyonun »barışa katkı« sunacağını söyleyerek, kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor. Bu vesileyle de Federal Ordunun yurtdışına gönderilmesine karşı çıkan tek parti olan Sol Parti üzerindeki baskılar da yoğunlaştırılıyor. Parti içerisindeki reformist kanat, »tek bir gemi ve münferit karar« savunusuyla Sol Parti’nin bu karara onay vermesi görüşünde. Meclis grubu çetin geçeceği belli olan bir tartışmaya başladı bile.

Elbette »tek bir geminin« savaş operasyonuna kalkışmayacağı iddia edilebilir, ama sorun »tek bir gemi« değil ki. Bir kere böylesi bir adımı meşru kılacak bir BM kararı yok. Kaldı ki »güvenlik« için »Augsburg« firkateynine de ihtiyaç yok. Suriye’nin kimyasal silahlarının yüklendiği Norveç bandıralı »Taiko« ve Danimarka bandıralı »Ark Fatura« gemileri Britanya, Çin, Danimarka, Finlandiya ve Norveç savaş gemileri ve askerlerince korunuyor. Ayrıca kimyasal silahların imha edileceği alanda, yani Doğu Akdeniz’de NATO’nun »Aktive Endeavour« operasyonuna devam eden ve aralarında Alman askerlerinin de bulunduğu deniz kuvvetleri var. ABD’nin 6. Filosunun bulunduğu bir bölgede »Augsburg« firkateyninin »güvenlik için gerekli olduğu« iddiası hayli abartılı.

Peki, o zaman Almanya’nın derdi nedir? Bir kere Akdeniz’de söz konusu olan mesele kimyasal silahların imhası değil, Suriye’ye karşı gerektiğinde kullanılacak »askerî opsiyonun« güçlendirilerek ayakta tutulmasıdır. ABD ve müttefikleri, bilhassa Birleşik Arap Emirlikleri, Britanya, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye, hâlâ »insani koridorların« ve »uçuşa yasak hava sahalarının« oluşturulması fikrinden vazgeçmiş değiller. Akdeniz’deki güçleri ile de bunu gerçekleştirebilecek askerî araçlara sahipler.

Bu açıdan bakınca Türkiye’ye konuşlandırılan »Patriot« roket sistemleri ile bölgedeki Alman deniz kuvvetlerinin yeni bir gemiyle desteklenmesi ayrı bir önem kazanmakta. Ancak Alman hükümetinin »Augsburg« ısrarının ardında başka bir neden daha yatmakta: Alman hükümeti, savaş karşıtlığının yaygın olduğu iç kamuoyunda müdahaleci ve militaristleştirilen Alman dış politikasını meşrulaştırmak için bir gerekçe yaratmak istemektedir: Kimyasal silahların imha edilmesini destekleyen »barışçıl bir görev« bunun için biçilmiş kaftan.

Alman hükümeti »Augsburg« firkateynini bölgeye göndererek, uzun zamandır biçimlendirdiği »Almanya’nın yeni sorumlulukları üstlenmeye hazır olduğunu« sembolik bir biçimde vurgulamak istemektedir. Daha doğrusu Almanya, askerî ihtilaflarda da müdahil olmakta kararlı ve müdahale yetisi güçlü bir »Global Player« olduğunu, »dosta, düşmana« kanıtlamayı hedeflemektedir.

Almanya gerek uluslararası ihtilaflara asker göndererek, gerekse de silah ihracatını artırarak küresel aktör olduğunu uzun zamandır kanıtlamış durumda. »Augsburg« olayının ironik yanı ise, Almanya’nın imalatı için bolca Suriye’ye sattığı kimyasal maddeler olmadan imal edilemeyecek kimyasal silahların imha edilmesini gerekçe göstermesidir. Sermaye yüzsüzlüğünün bu kadarına şaşırmamak elde değil.

Hükümet muhtemelen Federal Parlamento’nun onayını alacak. Ama bu oylama, Sol Parti açısından da önemli bir sınav olacak. Bu sınav, parti programının bağlayıcı olup olmadığını gösterecek.

5 Nisan 2014