Almanya’nın sünnet sorunu

Uzun süre direndim. Konuyu görmezden gelmeye çalıştım, ama nafile. Alman basını her şeyi bir kenara bırakmış, sünnet haberlerine odaklanmış durumda. Basınıyla, politikacısıyla meseleyi tartışmaktan vazgeçmeyecekler gibi. Mecburen elâlemin orasına burasına dokunacağız artık.

Okur belki anımsar, iki ay önce Köln’de bir mahkeme Müslüman bir ailenin çocuğunu sünnet etti diye dava açılan bir doktoru beraat ettirmiş, ama sünnetin çocuğun rızası olmadan bedenine zarar vermek anlamına geldiğine karar vermişti. Alman basını da 12 Temmuz’da kararı haber yapınca, kızılca kıyamet kopmuştu.

Yahudi toplumunun temsilcileri karar nedeniyle barikatlara çıkınca, Federal Hükümet konuyu gündemine almış ve Adalet Bakanlığı bir basın toplantısı düzenleyerek, »Hükümetimiz, Yahudilerin ve Müslümanların dinî ritüellerini özgürce uygulayarak Almanya’da yaşayabilmelerini hedeflemektedir« açıklamasını yapmıştı. Hoş, aynı hükümet Afrika’da kadınların »sünnet« edilmelerini »barbarlık« olarak nitelendiriyordu, ama bu başka konuydu.

Bazı köktenci hahamların, »sünnet yasağı gelirse Almanya’da Yahudi yaşamı olanaksız olur« diyerek, Köln mahkemesinin kararını Holocaust’a benzetmeleri Alman siyasetini fena sarsmışa benziyor. Gerçi Müslüman göçmen dernekleri de sünnetin »insan hakkı« olduğunu savunuyorlar, ama onları takan pek yok.

Dindar değilim, sünnetten pek anlamam, ama ucu insan haklarına dokununca, mesele ilgi alanımıza giriyor. Önce meseleyi hukukî temelde ele alalım (kötü bir benzetme oldu, ama neyse): Mahkeme, kişinin kendi kaderini tayin hakkını, ebeveynlerin çocuklarını eğitme haklarını ve vicdan özgürlüğünü sünnet meselesinde tartarak karar verme durumdaydı.

Dindar Yahudiler (Müslümanlar da öyle) erkek çocuklarını sünnet ettirmenin bir dinî yükümlülük olduğuna inanırlar. Esas itibariyle bu inanç Temel Yasa’ya göre bir suç teşkil etmez. Diğer yandan çeşitli Yahudi grupları (Theodor Hertzl’in de buna inandığı rivayet edilir), sünnet yapılmaksızın da »dinî« bir yaşamın olanaklı olduğuna inanmaktadırlar.

Sünnetin dinî yükümlülük olduğu inancı, Temel Yasa’ya göre korunması gereken din ve vicdan özgürlüğüne girerken, seküler ve demokratik bir hukuk devletinin teolojik bir konuda taraf olması yanlıştır. Aynı »homoseksüalite günahtır« veya »cinsel ilişki sadece çocuk yapmak içindir« inançlarının devlet anlayışı hâline gelmesi gibi. Sonuçta dindarlar bunlara inanmakta özgürdürler – nasıl inanmayanlar da bunların hurafe olduğuna inanmakta özgürseler!

Ancak dindarlar vicdan özgürlüğünün aynı zamanda üçüncü şahısların, bilhassa reşit olmayan çocukların bedenlerine müdahale hakkını içerdiğine inanıyor ve bu müdahaleyi gerçekleştiriyorlarsa, devreye demokratik hukuk devleti girer. Çünkü din ve vicdan özgürlüğü, aynı diğer temel hak ve özgürlükler gibi, başkasının özgürlüğünü kısıtlamaması sınırına kadardır. Bu temel kurala karşı çıkan, Temel Yasa’ya göre özgürlüğe düşmanlık yapmış olur.

Ebeveynler çocuklarının sahipleri değillerdir. Örneğin Almanya’da çocukları eğitmek (!) gerekçesiyle tokatlayan ebeveyn, yasa karşısında suç işlemiş olur. Her insanın doğuştan elde ettiği haklar, bilhassa korunmaya muhtaç çocuklar için de mahfuzdur. Bu özellikle – tıbbî zorunluluk olmadığı müddetçe – bedensel bütünlüğün korunması için geçerlidir.

Denizde kum misali, yüz milyarlarca galaksinin yaratıcısına olan bağlılığın, çocuğun bir genital parçasının kesilmesiyle kurulacağına inanmak, hiç kuşkusuz din ve vicdan özgürlüğü kapsamındadır. Ancak her insanın bedensel bütünlüğünün korunması demokratik hukuk devletinin görevidir. Köln mahkemesi kararıyla seküler ve demokratik hukuk devletinin gereğini yerine getirmiştir. Ama Alman hükümeti salt ideolojik nedenlerle, teolojik konularda taraf olmaya, aydınlanmanın en temel değerlerini sorgulamaya başlamıştır.

Kısacası, bizim Temel kadar olamamışlar. Rivayete göre Temel oğlunu hiç sünnet ettirmemiş. Oğlu 20 yaşına geldiğinde arkadaşı İdris sormuş: »Ula Temel, oğlanı niye hâlâ cesturmedun?«. Temel yapıştırmış cevabı: »Ula İdris, oğlan hele bi evlensun, karusu istediği kadarini cesturur, da«.

Ramazan ayının barışçıl günlere vesile olması dileğiyle...

21 Temmuz 2012