Almanya’da işçi grevleri: "İlk acil görevimiz HAYIR’larımızı çoğaltmak!”

Ver.di Toplu İş Sözleşmelerine dair:

“Bu tarihi virajda ‘sınıfa karşı sınıf mücadelesi’ demek için, sendikalardan istifa etmeyin. İlk acil görevimiz HAYIR’larımızı çoğaltmak!”

Bir göç ülkesi olan Almanya’da, savaştan kaçan “vasıfsız işçiler”e kapıların kapatılmasının, Tehcir Merkezleri’nin meşrulaştırılmasının gündeme geldiği bir dönemde: Tıpkı sayısız ülkede olduğu gibi “Sendikalar-Sendikal Mücadele-Toplu İş Sözleşmeleri” kavramları da tepetaklak olmuş vaziyette.

Savaşa ayrılan bütçenin dizginsiz bir boyutta arttığı, yine özelleştirmelerin sessiz ve dizginsizce gerçekleştirildiği, göçmenlerin yersiz yurtsuz kalmasına-boğulmasına daha insafsızca göz yumulur hale gelindiği, eğitime-sağlığa ayrılan bütçenin kırpıldıkça kırpıldığı, kira-yakıt-gıda zincirinin dahi ağırlaştıkça ağırlaştığı, mezarda emekliliğe yaklaşıldıkça yaklaşıldığı Avrupa topraklarındaki değişime paralel, tabii ki bu kavramlar da yerine oturma ihtiyacında!

27 Mart grevi: “Mega Grev”

Almanya’da 27 Mart tarihinde gerçekleştirilen ve tüm hayatın durdurulduğu grev, 26 Nisan 1992’den sonra “tırmanma tehlikesi taşıyan” ilk “Mega Grev” olarak nitelendirildi ve tarihe geçti.

Nisan ayı başı itibariyle de Almanya’nın en çok üyesi bulunan Metal-İş Sendikası (IG Metall) Toplu İş Sözleşmeleri sürecine girilmesi sebebiyle, talepler listesini sundu. Uyarı Grevleri’ni gerçekleştirdi. Ve 5 Nisan itibariyle bu sözleşmeler imzalandı.

Ver.di Toplu İş Sözleşmeleri

Türkçeye “Kamu Emekçileri Sendikası” olarak geçen Ver.di, Birleşik Hizmetler Sendikası (Die Vereinte Dienstleistungsgewerkschaft) olup, beş ayrı sendikanın birleşimiyle oluşmuştur. Ver.di oluşumu Alman Sendikalar Konfederasyonu üyesidir ve IG Metall’den sonra gelen ikinci en büyük Alman sendikasıdır. Yaklaşık 1,9 milyon üyesi olmakla birlikte, yürüttüğü Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri 2,5 milyonu aşkın işçi-emekçiyi bağlamaktadır.

Eğitimden sağlığa, enerjiden ulaşıma dek: Devlet-özelleştirme sarmalının geldiği boyuta paralel, bu sözleşmeler toplumun çeşitli kesimlerini bağlayan sözleşmelerdir.

Grevler, sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri

Almanya’da Şubat ayı itibariyle neredeyse bir OHAL bölgesindeymişçesine yoğun grev çalışmaları sürmekte.

27 Mart itibariyle, işçilerin kullanmak istediği grev hakkı bizzat devlet kuruluşları temsilcileri aracılığıyla mahkemelere intikal etti. Özel sektör sır oldu! İşverenler gölgeleşti! 8 saatlik bir grev hakkı koparabilmek için dahi, bir çok havaalanında Uyarı Grevleri düğmesine basılmak zorunda kalındı.

Bu grevler, sürecin olağanüstülüğü ile birlikte Grev Delegeleri tarafından işçilere bildirildi.

Tüm bu grev süreçlerine İklim Hareketleri’nden Kiracılarla Dayanışma Dernekleri’ne, Göç Komisyonları’ndan Kurtarma Ekipleri’ne dek onlarca kurum, hem destek verdi hem de katılım sağladı.

GREV DELEGELERİ, ABARTISIZ HAFTANIN 4 GÜNÜ TETİKTE BEKLEYEREK, NERELERDE-HANGİ İŞÇİ GRUPLARINA UYARI GREVİ SİNYALİ GÖNDERECEKLERİNİ ÖRGÜTLEMEKLE UĞRAŞTILAR-UĞRAŞMAKTALAR.

Tüm bu yoğun emek sürecine paralel, işçilerin-emekçilerin de “Varız!” çizgisinde ilerlemeleri endişe verici bir boyuta ulaşmıştı ki:

Cumartesi akşamı geç saatlerde Federal Tarif Komisyonu (BTK) ile federal ve yerel makamlar arasında Potsdam’da yapılan müzakerelerde anlaşmaya varılıverdi.

Sözleşme müzakereleri kimler arasında yürütüldü ve içeriği nasıldı?

Alman Sendikalar Konfederasyonu (DGB) tarafsız ve homojen bir konfederasyon değildir. Konfederasyonun içerisinde direk iktidar partilerinin etkisi mevcuttur. Buna bağlı olarak da, yani siyasi liderliğin kimde olduğuna bağlı olarak liderler farklı politikalar izlerler.

Şu anki gidişatı belirleyen SPD'dir (Almanya Sosyaldemokrat Partisi). DGB başkanı Yasmin Fahimi, eski SPD Genel Sekreteridir. Ver.di Yönetim Kurulu aynı zamanda iktidar partilerinin üyelerinden oluşur (Frank Werneke 1982’den beri SPD üyesidir). Uzlaşma ve müzakerelere dahil olan kişilerin büyük bir kısmı SPD üyesidir.

Müzakere görüşmelerine “gözlemci” sıfatıyla katılan, grevler sürecinde kendisiyle yapılan röportajlarda, “Sendikalar grevlerin devam etmesini istemiyor. İşçiler de yaz aylarına hazırlanıyor. Bu dönemeç hesaplandığında uzlaşma hemen sağlanır”, yorumuyla öne çıkan Hans-Henning Lühr, Alman bir avukat ve eski SPD siyasi yetkililerindendir. Uzun yıllar boyunca Bremen Maliye Senatörü-Devlet Danışmanı olarak görev yapmıştır. 2021’den beri Bremen Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde idari yönetim ve e-devlet odaklı idari bilimler fahri profesörlüğünü yapmaktadır.

Ve nihayetinde grevlere devam etmek isteyen işçilerin-emekçilerin amacı, asla ve asla SPD’yi bir çıkmaz sokağa sürüklemek değildir.  

İşte bu müzakere sürecine katılan bu yetkililerden gelen, şu sözleşme teklifi, Ver.di tarafından neredeyse birebir kabul edildi:

“1 Mart 2024 tarihinden itibaren ücretlerde 200 Euro artı yüzde 5,5 oranında masa başı zam yapılacak. Bundan önce, bu yılın Haziran ayında 1.240 Euro ile başlayan bir defaya mahsus bir dizi ödeme, Temmuz'dan Şubat 2024'e kadar ayda 220 Euro net ödeme yapılacak. Öğrenciler, stajyerler ve geçici işçiler, kararlaştırılan “bir defaya mahsus ek ödemeler”in yarısını ve Mart 2024'ten itibaren aylık brüt 150 Euroluk bir zam alacaklar.”

İşçiler-emekçiler neye itiraz ediyorlar?

Berlin, Nürnberg, Stuttgart, Marburg, Frankfurt, Köln, Duisburg, Ulm, Hannover, Essen, Giessen, Hamburg ve daha bir çok şehirde bulunan Grev Delegeleri’nin bağlı olduğu sendikal kolların, hemen Ct. günü acilen yayınladıkları bildirgeler şu içerikteydi:

“Sonuç olarak kabul edilen bu sözleşme: Son iki yıl içerisindeki enflasyon oranı hesaplandığında, reel bir ücret kaybı anlamına geliyor. Bu yıl için değerlendirilen bir tarife artışı yok. 24 aylık sözleşme süresi, yüksek enflasyonun devam etmesi durumunda sözleşme üzerinde yapılabilecek düzeltmeleri ve bu yönlü örgütlenebilecek büyük grevleri engellemektedir. “Yüzde 10,5 ve en az 500 Euro” talebiyle, ülke çapında sokaklara dökülüşümüz yok sayıldı. Uzlaşma kriterleri, bizim talep ettiğimiz kriterlerin aşağısına çekildi.

Bu sözleşme sürecine Federal Tarif Komisyonu karışmamalıydı. Daha iyi bir sonuç elde etmek için grevin tüm imkânlarını sonuna kadar kullanmak gerekmekteydi ve mümkündü. Bir çok şehirdeki Kamu Hizmetleri Emekçileri Delegeleri bunu talep etti. Ücret politikasında bir defaya mahsus ödemeler kullanılırken, şirketlerin kendiliğinden enflasyon primi ödeme özgürlüğünün reddedilmesi gerekiyordu.”

Ver.di “Hedefimize ulaştık!” açıklamasına rağmen neden Uyarı Grevleri örgütlemeye devam ediyor

22  Nisan Cumartesi gecesi basına ve kamuoyuna Ver.di imzasıyla sunulan bildirgenin başlığı şöyleydi: “Uzlaşma sağlandı. Hedefimize ulaştık!”.

Gecenin bir yarısı yayınlanan bu bildirge, yüzlerce-binlerce emekçiyi uykusundan etti. 24 Nisan itibariyle belirlenen bir grev takvimi vardı ve tüm bu grevler iptal edilmiş oldu. Ver.di, tepkinin yoğunluğu sebebiyle, her soruyu-yorumu yanıtlayan bir sekreterya oluşturdu. Ancak tepkiler durulmadı. Ve hemen Pt. günü itibariyle değişik iş kollarında Uyarı Grevleri başlatıldı.

Beş iş kolunda-alandaki sendikaların birleşimi bir sendika olmanın avantajlarına sahip olan Ver.di, Genel Grev taleplerine gözünü kapayarak, Uyarı Grevleri zincirinin enerji sektörüne kaydırıldığı açıklamasını yaptı. 24 Nisan sabahı, Enerji-SA’nın da üyesi olduğu EON şirketler grubu içerisinde yer alan 5 şirket ve yaklaşık 30 bin işçiyi kapsayan taleplerin dile getirildiği grevler gerçekleştirildi.

Grev Delegeleri’nin yoğun baskısıyla havaalanlarındaki Uyarı Grevleri de gerçekleştirilmek zorunda kalındı. Bu grevler iş yavaşlatma normunda yapıldı.

Ve hemen ardından sendikadan, “Yerel ulaşım zincirindeki grevlere de devam” çağrısı geldi. 26 Nisan Çarşamba günü 40 bölgede 5 bin işçiyi kapsayan bir iş sözleşmesi özgülünde Uyarı Grevi’ne gidileceği açıklaması yapıldı.

Yüzde 75 HAYIR oranı yakalanırsa, uzlaşılan sözleşmenin iptali için Genel Greve gidilebilecek: “Göçmen-yerli emekçiler! Bu tarihi virajda, ‘sınıfa karşı sınıf mücadelesi” demek için, sendikalardan istifa etmeyin! İlk acil görevimiz HAYIR’larımızı çoğaltmak!”

4-14 Mayıs tarihleri ​​arasında bir üye anketi yapılacak. Ancak üye anketlerinin yapılması, 14 Mayıs’ta imzalanacak olan sözleşmeyi durdurmanın kesin bir çözümü olamayabilir.

24 Nisan sabahı Ver.di’nin “EVET” alma çabasıyla yeni bir bildirge hazırlaması ve işçileri greve çağırması üzerine, işçiler de farklı bir bildirge yayınladılar.

Bu bildirgede imzası olan Üniversite Kliniği hastahane personelleri ve ulaşım sektörü çalışanları tarafından şöyle bir çağrı yapıldı:

“Öncelikle hepinizi bu sözleşmeye “HAYIR” demeye çağırıyoruz. Ancak bunun verili-kesin bir bağlayıcılığı olmayacağının da bilincindeyiz. Bürokratikleşen sendikal faaliyetlerde, demokrasiyi işletmenin mekanizmaları üzerine çok şey yazdık. Çok şey yaptık. Ancak artık tarihi bir virajdayız. HAYIR dedikten sonra,  Ver.di önderliğinin müzakere sonuçlarını reddetmesini sağlamamız şart. Bugün itibariyle, hepinizin sesinin temsil edileceği toplantılar düzenliyoruz. Tabandan yükselen bir demokrasi hareketi örmek ve bunun mekanizmalarını oluşturmak istiyoruz. Elbette bu mekanizmayı kısa vadede kurumsallaştırabilmemiz mümkün olmayacak. Ancak bu sözleşmenin red edilmesini sağlamak hayati bir adım niteliğinde. Bunu başarabilirsek, sonrası kendi elimizde.

Üreten biziz, ancak emeğimizin nasıl ücretlendirileceği noktasındaki söz hakkımız dahi artık tehlikede....

Şu anda bir çok üyenin hissettiği hayal kırıklığı anlaşılabilir, ancak bu onların Ver.di'den ayrılmalarına yol açmamalıdır. Eğer istifa edersek, sendikanın geleceğini zorunlu grevden çekinen bir önderliğe bırakmış olacağız. İstifa etmek bir yana: Güçlü bir temele sahip olmak için daha bir çok meslektaşımızın bu sendikanın bir parçası olması gerekiyor. Artık iş toplantıları düzenlemek, sonucu her yerde tartışmak ve üye anketinde "HAYIR" çıkması için kampanya yapmak gerekiyor.

HAYIR deme oranımız yüzde 75’e ulaşabilirse (Genel Grev için gerekli olan oran), Ver.di önderliği bunu görmezden gelemez.”