Almanya'da son zamanlarda yaşam şartlarının giderek daha da zorlaştığı bir gerçek.
Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı ile başlayan bu kirli savaş, Avrupa'nın ortasındaki günlük yaşamı çok etkiliyor.
Bu kirli savaşın yanı sıra, korona pandemisi de etkisini sürdürüyor.
Günlük yaşamdaki zorlukların maliyeti giderek artarken, halk yığınları yoksullaşıyor. Yaşam maliyeti ise birçok zorlukları beraberinde getiriyor. Mayıs ayında Almanya'da enflasyon son 40 yılda ilk kez 7,9 değerini gördü. Savaşın getirdiği enerji maliyetleri o kadar arttı ki vatandaş ödeyemez hale gelmiş bulunuyor.
Vatandaşların birçoğu, bu konuda geleceklerinden korkar hale gelmiştir.
Pahalılığın yükselişi ülkede günlük yaşamın üzerinde şok bir etki yaratmıştır.
Bu durum karşında, insanları zor durumlardan korumak, devletin en temel görevlerinden biridir.
Devletin görevi, ülkede yaşayan herkesi hiçbir ayırım yapmadan, bu zor durumlardan korumak olmalıdır.
Ülkede yaşayan tüm insanların güvenliği, birinci dereceden garanti altına alınarak insanlara güvence verilmelidir.
Bu durumlardan en çok etkilenenler göçmen azınlık olduğu için de güvenceleri garanti altına alınmalıdır. Bu, devletin sosyal adalet meselesidir. Var olan mevcut krizlerde bu güvenliği sağlamak için çok daha fazlasının yapılması gerekiyor.
Son zamanlarda Federal Meclis'te her konuda olduğu gibi yoksullaşan halk yığınlarının durumu da ele alınmıştır.
1 Haziran'da başlayan ve bu yılın ağustos ayının sonuna kadar geçerli olan, Almanya'nın her yerinde hızlı trenlerin dışınde ayda sadece 9 Euro'ya satılan biletlerden uzmanların tahminlerine göre, 30 milyon kişinin faydalanacağı ifade edildi. 9 Euro'luk bilet ile Almanya'yı hiçbir kısıtlama olmaksızın bir ay boyunca bir baştan diğer yana kadar gezmek mümkün.
Öte yandan Hartz- IV (sosyal yardım alanlar) ile yaşayanlara bir defaya mahsus olmak üzere 200 €, çalışanlar için ise 300 € verilecektir.
Çocuk paralarında yükseltilme konusu kararlaştırıldı. Emekliler ve öğrenciler için hiçbir yadım yapılmayacağı ise tepkiyle karşılandı.
Sosyal sivil kuruluşlar ve muhalefet partileri haklı olarak bunun toplumu sınıflara ayırarak ve bölündüğünü lanse ettiler. Hükümetin bu yanlış tutumdan vaz geçmelerini önerdiler.
Ülkede yaşayan emeklilerin durumu çok kötü olmasına rağmen, hükümet çevreleri temmuz ayından itibaren emekli maşlarının sadece yüzde 5,3 oranında yükseleceğini söylediler.
Emeklilerin çoğunun 1000 € altında emekli maaşı aldıkları için 40 € fazla almaları, yükselen hayat pahalılığı karşında onlara fazla bir yarar sağlamayacaktır.
Almanya'da „Altersarmut“ yaşlılık fakirliği diye yıllardır tartışılan bir konu olmasına rağmen, buna hala bir çözüm getiremediler.
Halk yığınlarının giderek yoksullaşması karşında bir sosyal patlama endişesi de kafalarda bir soru işareti haline gelmiştir.
Değişen yaşam şartları ve pahalılık karşında, ülkede yaşayan göçmen azınlık, en çok etkilenen alt gruplar arasında olduğu kesindir.
Göçmenler ucuz ve zor işlerde çalıştırıldığı ve yüksek kiralar ödedikleri için, yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı oldukça yüksektir.
Zor işlerde çalışan göçmenler, sağlık durumundan dolayı çoğu erken emekliye ayrılmak zorunda kalıyorlar. Çok düşük emeklilik maaşı alan göçmenlerin sayısı oldukça kabarıktır.
Geçmişte de göçmenler çok ucuz işlerde çalıştırıldığı ve çok az emekli maaşı aldıkları için, geçim sıkıntısı çekmenin yanında birde pahalılık karşında çok zor durumda kalacaklar.
Devletin bu önemli durumu göz önünde bulundurması sesleri her geçen gün yükselmektedir.
Sosyal devletin giderek zorlaşan yaşam koşulları karşında ilk yatırımı insanlara yapması gerekmektedir.
İnsanlara zamanında yatırıp yapmayıp onları kaderleri ile baş başa bırakırsanız, onlar da görevini fazlası ile yerine getirmeyecektir.
Bu durumda, gelecekteki halk yığınlarının sosyal patlamalarına neden olarak; devletin gerekli önlemleri ve çözüm paketlerini zamanında hayata geçirmemiş olması gösterilecektir.