Almanya'da eyalet seçimlerini aşırı sağ ve sol popülistler kazandı

Almanya'da hafta sonu iki eyalette yapılan seçimlerde oyların üçte birini alan aşırı sağ, Nazi döneminden bu yana ilk kez güçlü bir destek kazanmış oldu.

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, Thüringen'de yapılan eyalet parlamento seçimlerinde birinci olurken; Saksonya'da yapılan seçimlerde oyların üçte birini alarak ikinci oldu.

Almanya'nın 16 eyaletinden ikisinde hafta sonu bölgesel parlamento seçimleri yapıldı. Thüringen ve Saksonya'da yapılan ve eyalet parlamantolarındaki sandalye dağılımını belirleyen seçimlerde aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi üçte birini alarak tarihi bir zafere imza attı. AfD'nin sıçrayışı İkinci Dünya Dünya Savaşı'ndan bu yana aşırı sağın Almanya'da kazandığı ilk başarı olarak görülüyor. 

Die Linke'nin eski lideri Sahra Wagenknecht'in aylardır liderliğini yaptığı BSW ise her iki eyalette de üçüncü oldu.

Seçmenler, Başbakan Olaf Scholz'un iktidar koalisyonunda yer alan ve oyların yüzde 15'inden azını alan koalisyon hükümetini adeta cezalandırdı.

Siyasi yelpazenin diğer tarafında ise sol popülist Sahra Wagenknecht İttifakı (Bündnis Sahra Wagenknecht - BSW) Thüringen'de oyların yüzde 15,8'ini ve Saksonya'da yaklaşık yüzde 12'sini alarak sağlam bir performans sergiledi.

BSW'nin adını taşıyan lideri Wagenknecht, geçen yıl sol Die Linke (Sol Parti) partisinden ayrılarak ocak ayında kendi partisini kurdu ve şimdi eskisinden daha iyi bir performans sergiliyor.

Kendisini "sol muhafazakâr" olarak tanımlayan Wagenknecht, partisinin hafta sonu yapılan seçimlerdeki başarısını kutlarken, AfD'li Höcke ile çalışmayı reddettiğinin altını çizdi ve muhafazakâr CDU ile "iyi bir hükümet" kurabileceklerini umduğunu belirtti.

BSW, sol ekonomi politikasını göçmen karşıtı bir gündemle birleştiriyor. CDU da göç konusunda daha sert bir tutum takınması için ulusal hükümet üzerindeki baskısını arttırdı, dolayısıyla bu, partilerin aynı görüşte olabileceği bir alan haline geldi.

SOL VE SAĞ POPULİZM BENZERLİĞİ 

Siyasi yelpazenin zıt uçlarında yer almalarına rağmen AfD ve BSW, savaşta herhangi bir askeri angajmanı sert bir şekilde eleştirme, ABD ve NATO'nun rolünü eleştirme ve bunun yerine Avrupa'nın güvenliği söz konusu olduğunda Rusya ile daha yakın bağlar kurma konusunda hemfikir.

Ayrıca Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) 2022 başından bu yana Ukrayna'ya sağladığı yardımları da sert bir şekilde eleştiriyorlar. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy Haziran ayında Federal Meclis'ten daha fazla destek istediğinde, hem AfD hem de BSW'den çok sayıda milletvekili protesto amacıyla meclisi terk etti.

Almanya'nın Rusya'ya Ukrayna'da devam eden savaş nedeniyle takındığı tutum, bölgenin o dönemde Sovyetler Birliği'nin yakın müttefiki olan eski Doğu Almanya devleti olarak tarihiyle bağlantılı olarak doğuda hassas bir konu.

Berlin, ABD'den sonra Ukrayna'nın en büyük ikinci silah tedarikçisi konumunda. Eyalet seçimlerinin Almanya'nın dış politikası üzerinde bir etkisi olmasa da, her iki parti de başarılarını halkın Rusya ve Ukrayna konusundaki görüşlerini desteklediğinin bir işareti olarak yorumlayacak.

Almanya’daki aşırı sağa doğru eğilim 1990'larda başlayan bir gelişmenin sonucudur. Ekonomik ve sosyal-kültürel çöküntüye karşı bir başkaldırının yazgısıdır AfD. İki Almanya'nın birleşmesinden bu yana küresel ekonomik krizinin ve beraberinde getirdiği yeni dünya anlayışı ile diplomasinin yerini silahların tekrar önem kazanmaya başladığı günümüzde göç dalgası ve pahalılık, işsizlik popülizmi daha da güçlendirdi. Avrupa solunun işçi sınıfı ve savaşlar konusunda mevcut sağ partiler ile aynı söylemde buluşması ve alternatif çözüm önerileri sunmadaki becerisizliği aşırı sağ radikalizmin önünü açtı. 

Bu yükselişin nedenleri arasında birkaç faktör vardır:

  1. Ekonomik belirsizlik ve enflasyonun etkisi: Almanya’nın ekonomisi, son yıllarda bazı zorluklarla karşı karşıya kalmıştır ve bu da halk arasında endişe ve hoşnutsuzluğa yol açmıştır. Aşırı sağ hareketi, bu durumu siyasi çıkarları için kullanmaktadır.

  2. Göçmenlik politikalarının etkisi: Almanya, son yıllarda büyük bir mülteci akınıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, toplumda endişe ve korkuların artmasına yol açmış ve aşırı sağ partilerin göçmen karşıtı politikalarını benimsemesine olanak sağlamıştır.

  3. Enerji politikası tartışmaları: Özellikle yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar ve fosil yakıtların azaltılması gibi konulardaki politikalarda görülen değişimler, halk arasında bölünmelere neden olmuştur. Aşırı Sağ partiler, bu konuda muhalefetlerini dile getirerek seçmenlerin dikkatini çekmeyi başarmıştır.

  4. Avrupa seçimlerindeki başarı: Avrupa seçimlerinde Aşırı Sağ partilerin başarısı da Almanya’daki aşırı sağın yükselişini göstermektedir. Bu partiler, Avrupa politikasında etkili bir şekilde yer almakta ve hedeflerine ulaşmaktadır.

Milliyetçilik ve aşırı sağcılığın yükselişi, Almanya’da popülist partilerin güçlenmesine katkıda bulunuyor. Almanya için Alternatif (AfD) partisi, son yıllarda artan destekle dikkat çekiyor. AfD’nin radikal politikaları ve göçmen karşıtı söylemleri, Aşırı Sağa yönelen seçmenleri cezbediyor. Bu da ana akım partilerin AfD’ye destek kaybetmesine neden oluyor.

Almanya’daki popülist partiler, milliyetçilik ve aşırı sağcılığın yükselişinde önemli bir role sahiptir. Bu partiler, toplumda var olan endişeleri ve hoşnutsuzlukları kullanarak büyümekte ve geniş bir destek tabanına ulaşmaktadır. Özellikle göçmenlik ve kültürel farklılıklar gibi konular, popülist partilerin propaganda malzemesi haline gelmektedir.

Ancak milliyetçilik ve sağcı aşırılığın yükselişi, sadece popülist partilerin etkisiyle açıklanamaz. Almanya’nın siyasi manzarasında yaşanan değişim, daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Trafik ışığı koalisyonu olarak adlandırılan hükümetin oluşumu ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un (SPD) liderliği de bu değişime etki etmiştir.

Trafik ışığı koalisyonu, SPD, Yeşiller ve FDP partilerinin bir araya gelerek hükümet kurduğu bir koalisyondur. Ancak koalisyon vaatlerinin yerine getirilmesinde zorluklar yaşanmaktadır ve bu da seçmenler arasında hoşnutsuzluğa neden olmaktadır. Bu durum da popülist partilerin yükselişini tetikleyen bir faktör olarak gösterilebilir.

Milliyetçilik ve aşırı sağcılığın yükselişi aynı zamanda ekonomik faktörlerden de etkilenmektedir. Enflasyonun artması, göçmenlik politikalarının tartışılması ve enerji politikasındaki belirsizlikler gibi konular da popülist partilerin yaklaşımlarını etkilemektedir. Bu konularda yapılan politika seçimleri, aşırı sağın yükselişi üzerinde önemli bir rol oynamaktadır.

SONUÇ: Gelişmeler Almanya'da 2025 yılında gerçekleşecek genel seçimlerde aşırı sağ söylemlerin tekrar siyasi arenada daha da sertleşeceği ve AfD'nin göç, işsizlik ve hayat pahalılığı gibi temel sorunları politik malzeme olarak kullanmaya devam edeceğini gösteriyor. Diğer siyasi partilerin de AfD'den oy alabilmek amacıyla göç ve mülteci politikaları konusunda aynı söylemde buluşacaklarının işaretlerini görüyoruz. Artık siyasi partilerdeki göçmen politikacılar dahi göç ve mülteci yanlısı eski söylemlerini değiştirmeye başladı ve mültecilere karşı bir tavır izleme yolunu tercih etmektedir. Bütün bu olumsuz sürece karşı sivil toplum örgütleri, göçmen kuruluşlar, üniversiteler ve sendikaların güçlü bir biçimde birlikte örgütlenmeleri ve hayati temel sorunlar karşısında seslerini yükseltmelerinin zamanı geldi de geçti bile...