Alevilerin Güncel ve Temel Sorunu

Aleviler, Muharrem ayının ve kanlı Kerbela katliamının yeni bir yıl dönümünü yaşamaktadırlar. Acı dolu geçmişin bu kanlı katliamını unutmamak ve lanetlemek, Alevilerin geçmişlerine ve geleceklerine duydukları temel bir sorumluluktur. Ancak bu acı dolu yaşanmışlıklar, aynı zamanda, özgür geleceğin yaratılması için sayısız derslerle de doludur.

Bugün yaşanan baskılara ve zorbalıklara karşı neler yapılacağının doğru belirlenebilmesi için, geçmişin acılarından doğan can bedeli tecrübelere ve derslere iyi bakmak gerekir. Muharrem ayında Kerbela katliamının acılarını paylaşarak unutulmasını önlemek ne kadar gerekliyse, bugünü kazanmak için geçmişten dersler çıkartmak da o kadar anlamla ve gereklidir. Geçmiş katliamların yüreklerde yarattığı yangınlar, eğer geleceğin güvencesi, kazanılacak olan zaferlerin
gerekçesi yapılamıyorsa, hiçbir anlam ifade etmemektedir. Aleviler, geçmiş acılarından zafer yaratmaya mahkûm olduklarını bilerek ve buna göre davranarak bu acıları paylaşacaklardır.

Alevlerin, özellikle son yıllarda artarak devam eden, çok yönlü, çok çeşitli ve yoğun baskılar altında olduğu biliniyor. Bu baskılar birkaç maddeden ifadesini bulmaktadırlar.

Birinci olarak, Maraş Terolar’da olduğu gibi yaşadıkları kadim topraklar gasp edilerek, Aleviler, topraklarını terk etmeye zorlanmaktadırlar. Böylece Alevilik ve Aleviler kendi köklerinden kopartılıp, yok edilişe sürüklenmektedirler.

İkincisi, uygulanmaya başlanmış olan eğitim/öğretim müfredatıyla, çıkartılan çeşitli yasalarla ve pratikleştirilen uygulamalarla Alevilik, Alevi yaşam tarzı, Alevi kültürü yok edilmek istenmektedir. Ayrıca bu şekilde hedef haline getirilen Aleviliğin, daha çok tahrip edilmesinin zemini ve koşulları oluşturulmaktadır.

Alevi kültürüne ve yaşam tarzına yönelik olan bu saldırı türü günümüzde daha sistemli olarak uygulanmaya başlanmıştır. Aleviliğin en temel ritüellerinden olan ‘Semah’ın’ halk oyunu olarak gösterilmesi, Aleviliğin kültürel olarak yok edilmek istemesinin bir tezahürüdür. Kadınların giyimine ve yaşam tarzına karşı geliştirilen saldırılar, Erdoğan’ın iktidarı tarafında onaylanmış, desteklenmiş ve bunlara yeni saldırı türleri eklenmiştir. Şu ana kadar Malatya ve Bursa da kadınların bineceği belediye otobüsleri haremlik/selamlık düzenlemesi yapılarak ayrılmıştır. Adı gecen şehirlerde kadınlar ayrı, erkekler ayrı otobüslere binmektedirler artık. Bu uygulamanın önümüzdeki süreçte bütün şehirlerde pratikleştirileceği açıktır. İmamların nikâh kıyması yasallaştırılarak, imam nikahı ve evlilik gibi herkesi ilgilendiren temel bir sosyal olgu üzerinde Alevilik İslam dinine dahil edilmek istenmektedir.

Bu ve benzeri uygulama ve yasal düzenlemelerle, devletin gücü ve olanakları da kullanılarak, yapılan manipülasyonlarla Alevilik ortadan kaldırılmaya, yaşanmaz kılınmaya çalışılmaktadır.

Üçüncü olarak bazı ‘sözde’ Alevi kurum ve bireylerinin özel çabalarla, Aleviliği inançsal ve düşünsel olarak deforme etmeye, Sünnileştirmeye çalıştıkları bilinmektedir. Son dönemde bu yönlü çabaların hem çeşitliliğinin arttığı, hem de daha pervasız bir halde uygulanmaya başlandığı görülmektedir. Eskiden Aleviliğe ve Cem evlerine karşı gösterilen ‘hayırhah’ tutum bile bugün çok geride kalmış bulunmaktadır. Hangi ilgili ve yetkili ağzını açsa Aleviliği, ya İslam’ın bir mezhebi gibi göstermekte veya sapkın bir inanış olarak sunarak sinsice hakaret etmektedir.

Son olarak Hatun Ana’nın cenazesine yapılan saldırı da olduğu gibi Alevilik, alçak ve vahşi saldırı ve katliamlarla, fiziki olarak da yok edilmek istenmektedir. Yezit zihniyetinin Alevilerin cenazelerine karşı, hiç vazgeçmedikleri düşmanlıkları, Hatun Ana’nın cenazesine yapılan saldırıyla çok net bir bicimde görüldü. Bu saldırı, Maraş katliamında iki devrimci öğretmenin cenazesine yapılan saldırının tıpa tıp aynısıdır. O zaman da öğretmenlerin cenazesine saldırarak katliam yapmışlardı. Eğer Hatun Ana’nın cenazesine yapılan saldırıya karşı, soğukkanlı ve kararlı bir tutum geliştirilmemiş olsaydı, oradan da benzer bir katliamın yaşanacağı kesindi.

Bu saldırılar basına ve kamuoyuna yansıyan saldırıların sadece bir kısmı. Gelişmeleri takip eden herkes bilmektedir ki, günlük hayatta bunlardan çok daha fazlası yaşanmaktadır.

Bütün bunlar Aleviliğin ne denli kapsamlı baskı ve saldırlar altında olduğunu göstermektedir. Erdoğan ve iktidarı tarafında bugün sürdürülen bu saldırıların çok köklü ve vazgeçilmez bir nedeni vardır. Erdoğan ve iktidarı, Alevileri ve Aleviliği bu topraklarda yok etmek istemektedir. Erdoğan’ın bu niyet ve projesi, Alevilerden nefret etmesinden kaynaklanan basit ve kişisel bir tercihten doğmamaktadır. Erdoğan’ın Alevileri yok etmek istemesinin çok temel ve stratejik bir nedeni bulunmaktadır. Alevilik ve Aleviler, Erdoğan’ın kurmak istediği Halifelik ve Padişahlık düzeninin önündeki en büyük inançsal ve toplumsal engeldir/ler.

Bu gerçek açık ve net bir biçimde bilince çıkartılmadığı ve kavranmadığı sürece Alevilerin ne yapacağını tartışmak anlamlı olmayacaktır. Bugün Alevilerin ve Aleviliğin karşı karşıya bulunduğu saldırıların niteliği bundan önce yaşanmış olan saldırıların niteliğinden çok farklıdır. Erdoğan ve iktidarı bundan önce yapılan katliam ve saldırıların çok daha kapsamlı ve yok edici olanlarını planlamakta ve uygulamaktadır.

Erdoğan’ın Alevileri ve Aleviliği yok etme planlarına karşı, Alevilerin de kendilerini, gelecek ve geçmişlerini korumak gibi hayati bir görevleri bulunmaktadir. Aleviler, toplumsal ve inançsal varlıklarının tehlikede olduğu bu koşullarda, geçmişten de dersler çıkartarak, bu görevi yerine getirmeye mahkûm ve mecburdurlar.

Biliyoruz ki varlık/yokluk sorunu yaşandığını bilen Alevi halkı ve demokratik Alevi kurumları bu sorunun çözümüne kafa yormaktadırlar.

Bugün coğrafyamızda ve bölgemizde toplumsal hayat, rutin bir süreçten geçmemektedir. Sıra dışı bir dönem yaşanmaktadır. Yaşanan bu sıra dışı durum, yukarıdan da belirtildiği gibi, Aleviler için de yok edici saldırı ve katliamların yaşanması demektir. Söz konusu saldırı ve katliamlar, klasik örgütlenme modelleri ve bilinen mücadele yöntem ve araçlarıyla püskürtülemezler, püskürtülememektedirler.

Tarihin gelişimini sağlayan dinamizm ezilen toplumların direnişidir. Dolayısıyla zalimin zulmü mazlumun direnişiyle püskürtülebilinir ancak. Hiçbir zalim ya da hiçbir zulüm mekanizması kendiliğinden veya insafa gelerek zulüm yapmaktan vazgeçmemiş, mazluma karşı müsamahakâr olmamıştır.

Bu nedenle bugün Aleviler, ilk olarak Kerbela’da yaşanan zulmün bitmediğini, devam ettiğini bilmek ve bu gerçeğe uygun olarak hareket etmek durumdadırlar. Daha dün Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Ana’nın cesedinin mezarında çıkartılması, Kerbela katliamından Hz. Hüseyin’e yapılan zulümden daha az vahşi değildir. Her gün özgürlük için direnen gencecik bedenlerin toprağa düşmesi, Yezit’in yaptığından daha az zalimlik değildir. İşlerini istedikleri için 200 günü aşan bir süredir
açlık grevinde olan Nuriye ve Semih’e reva görülenler, Kerbela katliamından yaşatılanlardan daha az vahşi değildir.

İkinci olarak, Erdoğan’ın ve Türk devletinin Alevilere ve Aleviliğe yönelttiği ve topyekûn yok oluşu dayatan bu saldırılar, sivil demokratik kurumların çabalarıyla göğüslenebilir, aşılabilir saldırılar olmadığı belirtilmişti. Dolayısıyla bu özel dönemin
saldırılara karşı daha etkili ve daha dinamik bir örgütlülüğe ihtiyaç bulunmaktadır.

Aleviliğin ve Alevilerin bugün korunması ve geleceğe taşınması, günün ihtiyaçlarına uygun bir örgütlülük ve mücadeleyle mümkün olacaktır. Aleviler, bu zulme karşı direnmeye ve bu direnişle özgürlüğü ve eşitliği kazanmaya mahkumdurlar. Kazanmanın gerektirdiği örgütlülüğü, mücadele biçim ve araçlarını üretmek ve ihtiyaç duyulan emeği, basireti, yeteneği ve beceriyi ortaya koymak yaşamsal değerdedir. Ancak bu şekilde Erdoğan’ın ve iktidarının saldırı ve katliamları boşa çıkartılabilinir. Daha fazla geç kalınmadan bu hayati ihtiyaca uygun bir mekanizma yaratılmalıdır. Bu yapılamadan, sürdürülen tüm faaliyetler, yerli yerine oturamayacaktır.

Üçüncü olarak bazı konular tabulaştırılmadan daha cesurca ele alınmalı tartışılabilmelidir. Hz. Hüseyin’e yaşatılan katliam, sadece Yezit ’in zalimliğiyle izah edilemez. Mesela Yezit’in katliamcılığına karşı, mazlumlar daha öngörülü ve örgütlü olamazlar mıydı? Yezid’in hilelerine ve tuzaklarına karşı daha tedbirli olmak mümkün değil miydi? Yezit’e karşı daha kitlesel ve daha uygun mücadele araçları geliştirmek olanaksız mıydı?

Ulvi ve mistik atmosferin dışına çakarak, bu ve daha birçok soruya cevap aranmazsa, katliamcılara karşı mücadele etmek kolay olmayacaktır. Mağduriyetin duygusallığıyla soruna yaklaşmak, katliamların unutulmamasını sağlayan gayet insani bir gerçekliktir. Ancak bu durum, katliamcılara karşı mücadele etmek için gerçeklerden ders çıkartılmasına engel olmamalıdır.

Mazlumlar, eksiklik ve hatalarını aşarak özgürleşebilir, zulmün çarkını kırabilirler. Bunun için yaşanmış her gelişme, ders alınması gereken bir öğretmen olarak değerlendirilmeli ve böylece acılar, dermana, ilaca dönüştürülmelidir. Özgür günlere bu yolla varılacaktır.

Bugün Alevi hareketi büyük ve yaygın bir örgütlülüğe ve güce, ayrıca ileri bir meşruiyete sahiptir. Bu varlık ve imkânlar, sürdürülen baskı ve saldırıların püskürtülmesi için büyük avantajlar sunmaktadır.

Bu avantajların çok isabetli değerlendirilmesi, geleceği kazanmak için büyük bir öneme sahiptir. Buradan doğan imkanlarla mevcut örgütlülüğün yetersizliğini gidermek ve ihtiyaca uygun örgütlülüklerin yaratılmasını sağlamak, yapılması gereken en acil, en stratejik ve en temel faaliyetlerin başından gelmektedir.

Yüzyıllardır süren Yezit düzeninin baskısı altında yaşamak kader değildir. Bu düzeni değiştirebileceğimiz, özgür ve eşit bir gelecek kurabileceğimiz tarihi ve önemli bir süreç yaşanmaktadır. Günümüzün Yezid’i Erdoğan kaybetmektedir.

Dünün ve bugünün Yezid’lerinin kaybediş süreçlerine bakıldığında kimin nasıl ve hangi yöntemlerle kazanabileceği açıkça görülmektedir. Direnenler, örgütlü mücadele edenler, Yezit’lerin hilelerine karşı kendilerini koruyacak kadar öngörü ve basiret sahibi olanlar, kazanabiliyorlar. Demek ki aynı tarz ve yöntemlerle, bizde kazanabiliriz.

Aleviler, geçmişten dersler çıkartarak, geleceklerini kurtarmanın yoluna yönelecek ve kazananlarla aynı cepheden örgütleneceklerdir. Katliamcı Yezit düzeni bu yolla aşılacak ve Alevilik, ezilen halklarının ruhsal yaşamına katkısını sunacak, Aleviler de insanlığa sundukları özgün değerleriyle yaşayacakları onurlu bir geleceğe yürüyeceklerdir.