Malatya’da Alevilerin kapıları işaretlendi. Bu daha öncede yapılmıştı. Bu tür saldırıların kaçıncısı olduğunu takip edemiyoruz. Bu tür gelişmelerin her defasında, egemen medya, büyük bir sorunun cevabı aranıyorlarmış gibi, Alevilerin evlerini kim işaretliyor diye kamuoyunu yanlış yönlendiren bir tartışmayı gündemleştirmektedir. Sağa sola çekmeden tek cümleyle sorunun cevabı açıktır; Alevilerin evleri, sistemli bir politikanın sonucu olarak ve Alevileri yok etmek amacıyla işaretlenmektedir.
Türk devleti Alevileri yok etme sürecine Koçgiri’de başlamış, Dersim’le ve 1970’li yıllarda yapılan sistematik katliamlarla devam etmiştir. 1978 yılında Malatya, Sivas, Maraş katliamları bu sistemli devlet politikasının sonucunda gerçekleştirilmiştir. Bütün bunlara rağmen Aleviler, topyekûn yok edilemedikleri için, 1993 Sivas/ Madımak, 1995 İstanbul/Gazi mahallesi katliamları yaşatılmıştır.
Bütün bunlara rağmen ne Aleviler tükenmiş, ne de devletin Alevilere karşı beslediği tarihsel kini, düşmanlığı bitmiştir. Yönetim biçimleri değişmekte hükümetler değişmekte, ama Alevilere karşı izlenen, asimilasyoncu, yok etme amaçlı politika, değişmeden sürdürülmektedir. AKP iktidarı döneminde bu düşmanlık daha da katı ve tamamen yok etme amaçlı olarak uygulanmaktadır. Bu nedenle AKP’nin siyasal sahneye çıktığı andan beri Aleviler, kendilerini büyük bir tedirginlik ve kaygı içinde hissetmeye başlamışlardır. Aleviler kaygılanmaktan haksız değillerdi, çünkü AKP kadrolarının tamamının Alevi düşmanlığı tescil edilmişti. Aleviler düşündüklerinden yanılmadılar da. AKP iktidarı, Alevilere düşmanlığını her fırsatta gösterdi, göstermeye devam ediyor. Malatya’da Alevi evlerinin işaretlenmesi, bu düşmanlığın son halidir.
AKP, Alevi asimilasyonunu, önce ‘Alevi Çalıştayları’ yaparak gerçekleştirmeye çalıştı. Aleviliği, devletin politikalarına göre şekillendirmek isteyenlerin aracılığıyla, yalan, hile ve aldatma yöntemiyle, Alevileri sistemin ve dinsel gericiliğin içine çekmek istediler.
Ancak, demokratik Alevi kurumları tarafında oynanan oyun fark edilip AKP’nin kurduğu tuzağına düşülmeyince, AKP, bu defa katliamcı politikaları devreye sokmaya başladı. Zaten halifeliğin ve padişahlığın temsilciliğine soyunan AKP, büyük ve kanlı bir Alevi düşmanlığıyla beslenmektedir. Tarihsel geçmişi güncellemek isteyen AKP’nin Alevi düşmanlığının kökleri çok derindendir. AKP, Alevi düşmanlığını, tarihsel bir hesaplaşma olarak görmekte, uygulamaktadır. Dolayısıyla AKP, Alevileri ve Aleviliği bu topraklardan söküp atmak için her yola başvurmakta, her yöntemi kullanmaktadır. Bu gerçeği görmemek, buna göre tutum almamak, kendi kendini aldatmak, hayal dünyasında yaşayarak, trajik kanlı sonu beklemek olur.
Yaşanan bu açık gerçeklere uygun bir pratik üretilemez ve hayata geçirilemezse, AKP, Alevilere ve Aleviliğe, yaşam hakkı tanımak istememektedir.
Bu çerçevede, Malatya’da yapılan saldırı ne ilktir, ne de son olacaktır. Devlet destekli bu saldırlar, değişik yerlerde, farklı zamanlarda ve bin bir çeşitlilikle yapılmıştır. Açık ve net olan o ki, bundan sonra da bu veya benzeri saldırılar, özellikle de metropollerde ve Alevi köylerinde yapılmaya devam edilecektir. Aleviler, bu tür saldırıların yapılacağını gözden uzak tutarak bir yaşam sürdüremezler.
Malatya’da yapılan kapı işaretleme saldırısından hemen sonra, yandaş basın ve dünün katliamcısı MHP, bu saldırıyı basitleştirilmeye, küçük, sıradan, adli bir vaka gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Öncelikle MHP bu saldırıların dışında olduğunu göstermek istiyorsa, geçmişte fiilen gerçekleştirilmesinde yer ve sorumluluk aldığı Alevi katliamlarının hesabını vermek zorundadır. Bu yapılmadan MHP’nin bütün yaptığı göz boyama amaçlı bir Show’dan öteye geçmez. Öte yanda bu saldırıların hiç birisi masum, küçük ve basit vakalar olarak görülemez, değerlendirilemezler. Bu tür saldırılar, katliamın ön hazırlıkları için yapılan ‘ortam hazırlama’ saldırılarıdırlar. Bu tür ‘ortam hazırlama’ saldırıları, eskiden kontrgerilla adlı kanlı/karanlık devlet örgütü tarafında yapılmaktaydı, şimdi ise bu alçaklık, devletin SADAT adlı çeteci örgütü tarafında yapılmaktadır.
Kendisinin korunacağına dair güçlü bir güven görmeyen hiç kimse bir başkasının evinin kapısına bu türden bir işaret çizemez. Böyle bir saldırıyı, ancak devletin desteğini aldığından emin olan ve bu destek konusunda çok yönlü tecrübeler yaşamış olan birisi yapabilir. Herhangi bir sapık, herhangi bir saldırgan herhangi bir Alevi düşmanı böylesine riskli bir saldırıyı yapma olanağına ve cüretine sahip olamaz.
Gerçeğin böyle olduğunu daha önce yaşanmış katliamlardan biliyoruz. En sıradan hak arayışını, zorbalıkla, cezaeviyle ve işkenceyle bastırmaya çalışan bu devletin, katliamcıları nasıl koruyup kolladığını, katliamcılardan nasıl milletvekilleri yarattığını unutmadı, Türkiye halkları. Maraş katliamının bir numaralı sanığı milletvekili yapıldı, Sivas katliamının avukatları bugünün milletvekilleri, ‘Kanlı Pazar’ın sorumlusu hali hazırda meclis başkanı. Bunların olduğu bir yerde, katliamcılar teşvik edilmiş olmaz mı?
Bugün Alevi halkı, hiç beklemeden, vakit kaybetmeden, bu alçakça saldırılara karşı, kendisini koruyacak örgütlülüğü yaratmaya yönelmelidir. Elbette Alevilerin sayısız sorunları ve bu sorunlara ilişkin tartışmaları bulunmaktadır. Ancak bugün, o sorunların ve tartışmaların bir kenara bırakılarak katliamcı sisteme, katliamcılara ve katliamcılığa karşı örgütlenme ve mücadele etme günüdür. Çünkü katliamcılar, katliam yaparlarken, hangimizin ne düşündüğünü sormuyorlar.
Yarın bir gün Alevilerin yaşadığı mahallelere veya köylere yapılacak herhangi bir saldırıyı önleyecek bir mekanizmanın yaratılması zorunlu hale gelmiştir, artık. Bunun için gerek Alevi toplumu yalnız veya diğer toplumsal kesimlerle ortak ‘öz savunma’ gücünü oluşturmayı düşünmeli, bunu hesaplamalıdır. Bunun nasıl yapılacağı, yolu, yöntemi ve biçimi, daha özgün koşullarda konuşulması gereken konulardır. Ancak açık ve net olan şu ki, demokratik kurumların mücadele yöntem ve araçlarıyla Alevilere yönelik bu topyekûn yok etme amaçlı saldırılar önlenemez/önlenememektedir. Kaldı ki bu kurumların böyle bir işlevi ve rolü de olamayabilir.
O nedenle bu sorun demokratik kurumlar üzerinde ele alınarak çözülebilecek bir sorun değildir. Bu sorunun muhatabı Alevi halkının toplamıdır. Dolayısıyla bu sorunu çözecek olan mekanizmayı daha çok doğrudan ve bizzat Alevi halkının kendisi yaratmak durumdadır.
Herkes, kendi evini koruyabilecek donanımı ve örgütlülüğü yaratmak zorundadır. Bu örgütlülük benzer durumda olan diğer Alevilerle ortaklaştırılmalı, onlarla birlikte olası saldırılara karşı koymanın yolu yaratılmalıdır. Bu yapılamadan, kimse kendisini güvende hissetmemelidir.
Malatya’da evi işaretlenen anamızın, ablamızın resmine sinmiş olan yaşam korkusunu unutmayalım. O ablamıza yaşatılan bu korku, bütün Alevilerin korkusudur. Hiçbir Alevi, o resme karşı duyarsız kalmayacak, direnmekten vazgeçmeyecektir.
Alevileri devlet değil, katliamlara karşı ortaya çıkartacağı uygun tarzda örgütlenmiş gücü ve direnişi koruyacak, özgürleştirecektir.