Görünüşün değil, özün aşılması önemlidir. AKP’nin varlığı burjuvaziden ayrı düşünülemez. AKP Türk egemenlik sistemi içinde kendini kapitalist çıkarlar temelinde kabul ettirdi. Egemen devlet geleneğinin partileri gibi anti demokratik bir partidir. AKP; islamcılığa ve milliyetçiliğe yaptığı vurguyla ezici çoğunluğu elde etti. İslamcılığı rejimin yeniden biçimlenişinin önemli bir aktörü haline getirdi. İslamcı sermayeyinin ulaştığı büyüme hızına devlet olanaklarını peşkeş çektirdi. Türkiye çokluk olarak dinsel düşüncelerinin ve Türkçülüğün etkisi altındadır. İster Türk-İslam sentezi isterse İslam-Türk sentezi olsun, bunların derdi ne emektir, ne barıştır, ne doğanın korunmasıdır ne çevre bilincidir ne de demokrasidir. Burjuvaziye bağlı dinsel tarikatlarla ve milliyetçi güçlerle; barışa ve demokrasiye karşı din, bayrak ve vatan kavramlarını meşru hale getirip hegemonik güc temelinde emekçilere karşı sınıf düşmanlığını sürdürmekdir. Anti demokratik bir devlet geleneğini sürdüren AKP iktidarı; farklılıklara, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı zoraki İslam Türk sentezini dayatmaktadır. Yandaşlarına her türlü ekonomik-politik olanakları sunarken Muhalif TV’leri, Radyoları, Gazeteleri ve çocukların izlediği TV programlarını kapatırken sonra da bunun adına demokrasi denilmesi nasıl açıklanır? AKP, Halkların taleplerine umut üretmediği gibi toplumsal eşitsizliklerin bayrağı olmuştur. İşlerine geldiği vakit ağızlarına pelesenk yaptıkları ve inanmadıkları “demokrasi” sözcüğüne sarılıyorlar. Oysa Demokrasinin kuralı kayıtsız şartsız fikir ve vicdan özgürlüğüdür. Demokrasi kültürünün olduğu yerde her türlü inança aynı mesafede yaklaşmaktır. Demokraside statü ayrımı yapılmaz çünkü demokrasi insan ilişkilerinde bir hak eşitliğidir.
Burjuvazi, toplumsal ve ekonomik egemenliğini korumak, ‘siyasal istikrarı’ sağlamak için sadece parlamentarizmin zayıflatılmasına değil, yürütme ve yargının da tek kişinin tekeli altına alınmasına göz yumuyor. Ekonomik ve toplumsal sorunlar için ‘güçlü hükümet’, “güçlü iktidar” sloganı her zaman burjuvazinin bayrağı olmuştur.
Burjuvazi, her ne kadar parlamentodaki partiler ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki sürekli çekişmelerden hoşnutsuz olsa da düzeni ve siyasal istikrarı koruduğu ölçüde, Erdoğan’ın başkanlığına karşı değildir. CHP ve MHP, düzen içi alık politikalarıyla Erdoğan’ı güçlendirmekten başka bir şeye yaramıyor. Bu iki partinin1 Ekim Meclis açılışında alkışlamasında ve savaş teskeresinde izlediği tutum ve destek ortadadır. Burjuvazi hem ayrıştırır hemde yapıştırır.
AKP, geniş halk desteğini alan ve baskıcı devleti güçlendiren dinci ve milliyetçi bir partidir ve egemen sistemin görüntüsüdür. AKP iktidarı, artı-değer sömürüsünü artırarak burjuvaziyi ve onun düzenini sağlama almaktadır. Ne yazıktır ki Dinsel kavramlar ve milliyetçilik söylemleri eşitşizlikler ve haksızlıklıklar üzerine kurulmuştur. (AKP'nin iktidara geliş sürecinde ABD'nin özel itibarını gördüğünü söylemek abartı olmayacaktır. R.T. Erdoğan'ın daha belediye başkanı iken Washington'a davet edilmesi buna örnektir.)
Cemaatçilerle anlaşamadıkları için hem iplerin koptuğunu hem de Siyasal İslam arasındaki egemenlik kavgasının dışa vuruşunu gördük. Ortaklık bozuldu, yarıldı ve çözüldü. Şimdilik birbirlerinin kuyularını kazıyorlar.
Siyasal islamın her iki kanadı da Burjuvaji ile görüşerek onlardan icazet almıştır. Her iki kanadın da siyasal ve iktidar gücü arttığı oranda birbiriyle çelişen durumlar da ayyuka çıkmıştır. Bu çelişkiyi İsrail konusundaki tutumlarında görmek mümkündür.
Gülen hareketi’nin temel hedefi uzun soluklu bir çalışmaydı. Öncelikle kendi cemaatine abiler, ablalar yetiştirdi. Üniversitelere sahtekarlıkla yerleştirdiklerini devlet kademelerine mevzilendirdi. Devleti yönetici kadrolarlarla ele geçirmeyi planladı. Cemaatin amacı Gülen’i dünyaya halife ilan etmekti. Gülen cemaatı, Dünya İslam Birliği adı altında dünya’ya yayılmayı benimsemişti.
Erdoğan ise islamcı ve türkçü politika yapmayı benimsedi. Siyaset de tarikatcılarla, cemaatlerle ittifak yaptı. AKP’de çokluğa dayanan bir siyaset tarzını tercih etti. Parlamentonun çoğunluğunu ele geçirerek siyasal iktidar olmayı başardı. Siyasal islam Erdoğan'ı daha pragmatik ve popülist siyaset izlemeye sürükledi.
Siyasi lider olan Erdoğan, siyasal güce ulaştığından, iktidarı paylaşamada‘Hoca efendiye’ gerek olmadığını düşündü ve ipleri kopardı. Ortaklık bitince çatışkılarda çatırdamaya başladı.
Siyasal islamın çıkar çatışmasıyla sonuçlanan şiddet, nelere yol açtığını 15 Temmuz’da göstermiştir. Düzen içi sorunlar bir egemen sistem sorunu olarak görülmelidir. Mevcut egemen sistemde, anti demokratik yapı adaletsizliklerle doludur.
Burjuvazinin iç çatışkısında; Emekciler haklı oldukları davalarda sınıf bilinçi iradesini göstermelidir. Burjuvaziye karşı ortak tavır göstermelidir. Bu irade de emekçilerden ve aydınlardan beklenmelidir.
Eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı siyasal bir duruş geliştirmeden, yalnızca İktidarı eleştirmek özle değil, görünüşle oyalanmaktır. Burjuvaziyi aşındıracak ve yenilgiye götürecek olan, emekten yana olan güçlerin dayanışma mücadelesidir. Emekçilerle diyalog geliştirmenin, iletişim kurmanın, bilgilenmenin, öğrenmenin, sorgulamanın, aydınlanmanın özüne sahip çıkmaktır. Görünüşün değil somut durumun somut özü bilince çıkartılmalıdır…