Medyadan da izlemiş, öğrenmişsinizdir AKP’nin Meclisten geçirdiği son torba yasalarla artık gurbetçiler için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) borçlanması ortadan kalkacak.
Herkes Bağ-Kur’dan borçlanacak. Yurt dışından borçlanarak emeklilik hem çok pahalanacak, hem de aylıklar azalacak.
Eskiden yaklaşık 100 bin TL verip 2400 TL emekli maaşı alınırken şimdi 240 bin TL verilip 1000 TL emekli maaşı alınacakmış.
AKP bugüne kadar yurtdışında yaşayan özellikle dindar, muhafazakar Türkler’den hep büyük oy topladı, destek gördü. ”Karşılığı bu olmamalıydı” diyor AKP’li seçmenler…
Gurbetçiler açısından tek emeklilik yasası değişmedi, kötüleşmedi paralı askerliktede 1000 Avro olan dövizli askerlik 33.000 TL’nin karşılığı olarak yaklaşık 5440 Avro olarak belirlendi.
Yapılan kanun değişikliği ile 38 yaş sınırıda kaldırılmıştır.
Yurt dışından vatandaşlarımızın yanında getirip açtırmak istedikleri cep telefonlarının harcırahı da 618 TL den 1000 TL ye çıkarılmıştı, biliyorsunuz…
AKP’nin uzun yıllardır yurtdışında yaşayan, özellikle izin mevsiminde Türkiye’de 6-7 Milyar Avro gibi büyük dövizler bırakan, Türkiye’de yatırımı olan bu insanlara yönelik hazırladığı bu yasa teklifi ile tüm Avrupa’ da ama özelliklede yaşadığımız Almanya’da büyük hayal kırıklığı yarattı.
Bu konuda burada bir çok medya temsilcileri, gazeteciler, STK, kurumlar açıklamalar yaptı ve kararı protesto etti.
Yine sosyal medyada binlerce gurbetçi kendilerinin yalnız bırakıldığını ve döviz yumurtlayan tavuk olarak görüldüklerini söylediler.
Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayıp şimdiye kadar hep AKP ‘ye oy verenler, şimdi ne düşünüyorlar çok merak ediyorum.
Bence bu kötü değişiklikler nedeniyle ilk seçimde AKP’nin Avrupa’daki oylarında belirli bir düşüş yaşanacaktır.
Çünkü bu büyük bir vefasızlık karşılıksız kalmayacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin, gurbetçilerin emeklilik haklarını elinden alan bu haksız düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapacağı duyumunu aldık bu çok sevindirici bir gelişme.
Avrupa’daki insanlarımıza tek CHP’nin değil tüm diğer muhalif siyasi partilerin, STK’ların, medyanın sahip çıkması gerekiyor.
Çünkü Avrupa’da artık 5. kuşaktayız. 60’lı yılların başında tasını tarağını toplayarak geride gözü yaşlı akrabalarını bırakarak daha iyi bir yaşam ve evlatlarına daha iyi bir gelecek sunma adına Anadolu’nun kırsalından ve şehirlerinden gelen çoğunluğu topraksız, az eğitimli ama en büyük silahı gençliği ve temiz yüreği olan 1. Kuşak ”dilini, dişini, kültürünü” bilmediği buralara göçtü.
Gençliklerinin en verimli çağlarını burada çalışarak geçirdi, bir yandan buraya uyum sağlarken, diğer yandan çocuklar yetiştirdi ama geldiği ülkesini hiç unutmadı, duygusal olarak oradan hiç kopmadı tüm olumsuzluklara rağmen.
Almanya’ya göç, insanlarımızın bir başarı hikayesidir. Bugün Türkiyeliler tüm ayrımcılığa, engellemelere rağmen Almanya’da toplumun her alanında varlar.
Bu nedenle Türkiye’deki tüm hükümetlerin Avrupa’da, yurtdışında yaşayan insanlarımıza vefalı davranmaları, onları küstürmemeleri lazım. Dileğimiz bu hatadan dönülmesidir.
Türkiye’deki Göç İdaresi ve AFAD verilerine göre Türkiye’de bugün 3,5 milyona yakın Suriyeli sığınmacı varmış.
Bu insanlar Türkiye’nin tüm şehirlerine dağılmış durumdalar. Tek başına İstanbul’da 500 bine yakın Suriyeli mülteci yaşarken Türkiye’nin güneydeki sınır illerinde de, Türkiye’deki toplam Suriyeli nüfusunun yüzde 26’sına yakını, yani savaş sığınmacısı yaşıyor.
Bu insanlar altı-yedi yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşıyorlar. 1 milyona yakın Suriyeli de burada, Almanya’da yaşıyor. Göç kontrollü olmaz, onlara yönelik ‘Topluma sosyal uyum politikaları’ olmazsa sosyal patlamalar, çalkantılar kaçınılmazdır.
Türkiye gibi etnik, mezhepsel, siyasi ve ekonomik kendi sorunları olan bir ülkenin 3,5 milyona yakın kültürü farklı, bambaşka sosyalizasyonu olan, travmalı insanı ülkeye kabul etmesi inanılacak gibi bir şey değil.
Hümanist nedenlerle elbette komşu ülkedeki savaştan, iç çatışmadan kaçan insanların bir kısmı koruma amacıyla geçici olarak almak gayet normal bir şey belki. Ama 3,5 milyonu değil.
Şimdi Türkiye’de görüyoruz ki yerli halk ile Suriyeli mülteciler arasında çatışmalara, öldürülmelere varan şiddet olayları yaşanıyor.
Türkiye şimdiden tüm orta ve büyük ölçekli şehirlerde göç ve uyum çalışmalarını koordine edecek uyum ve göç daireleri kurup oralara sosyal pedagogları, sosyologları, psikologları, göç uzmanlarını istihdam edip bir yeni göç yasası hazırlayıp, ulusal uyum planı zirvesini hayata geçirmelidir. Bu zirvelerde tüm taraflar ve uzmanlar dinlenmeli, onların önerileriyle uzun ve orta vadede önemli sosyal projelere startlar verilmelidir.
Modern göç ülkeleri olan Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada, ABD, İsvaç, Norveç, Hollanda bu işi böyle yapıyorlar.
Ben Almanya gibi 100 yıldır devamlı göç alan bir göç ülkesindeki şehir idaresinin uyum ve göç dairesinde çalışan uzman pesoneli bir Sosyal Pedagog-Gazeteci olarak bu önerilerimin önemli olduğuna inanıyorum.
Paralel toplumlar, Suriyelilerin ”gettolarda” yaşaması, barış içerisinde birlikte, ortak yaşam ve yerlilerle komşuluk ilişkileri için adeta bir zehirdir.
Suriyeliler olayına ırkçılıkla şiddetle yaklaşmak son derece yanlıştır.
Ben Türkiye’deki insanlarımızın kaygılarını çok iyi anlamakla birlikte, bu insanların sokaklarda linç edilmesini asla kabul etmiyorum. Türkiye bu yardımını ağzına yüzüne bulaştırmamalı.
AKP bu nedenle Suriye’deki yönetimle masaya oturmalı bu insanların bir bölümünün adım adım Suriye’ye geri dönüşü için Şam ile konseptler hazırlamalıdır.
Türkiye’deki insanlarımız ise Suriyelilerin en az yarısının Türkiye’de devamlı kalacağından yola çıkarak, politikacıları uyarmalı ve kendilerini buna hazırlamalılar.
Uzun vadede mutlaka bu insanların çocuklarının eğitimine büyük yatırımlar yapılmalı, onların kendi gelecekleri; toplumdaki konumları; mutlulukları için de topluma ve iş piyasasına (sömürmeden, çocukları çalıştırmadan) kazandırmak lazım.
Son olarak da Suriyeli mülteciler ne Avrupa’ya karşı bir koz olarak kullanılmalı ne de ucuz iş gücü olarak görülmeli.
Çoğunluğu muhafazakar, eğitimsiz olan Türkiye’deki Suriyelilerin içeride ise seküler ya da Kürt ve Alevi muhalefete karşı da kullanılmaması gerekiyor. Bu konuda buradaki ve Türkiye’deki bir çok Alevinin endişeleri var ve hızla yayılan bilgiler, önseziler ışığında olması nedeniyle de bunu dile getiriyorum.
Geçmişten, klasik Osmanlı döneminden beri gelen ve az da olsa Cumhuriyet döneminde de devam eden asimile amaçlı “iskan” politikaları yani (tutucu Sünni) Suriyelileri, Kürtler ve Alevilerin yoğun olarak yaşadığı illere, yerlere iskan etmek ise bir sosyal intihar olur, toplumsal çatışmaları hızlandırır.
Elbette Türkiye’deki Suriyelilerin de yapması gereken şeyler var: Öncelikle kendi dillerini, kimliklerini kaybetmeden geldikleri ülkenin dilini öğrenmesi, yasalarına uyması, kültürüne, geleneklerine saygı göstermesi nihayetinde vefakar olmaları gerekiyor.
Her ne kadar ülkelerini terketmek zorunda kalan birçok yabancı ülkeye savrulan , Türkiye’ye getirilen Suriyeliler mezhep eksenli bir dış politika ve büyük ortadoğu projesinin bir kurbanı olsalar da dar günde verilen lokmayı, açılan kucağı, uzatılan eli unutmamaları gerekiyor. (ABC gazetesinden alıntıdır.)